Ana içeriğe atla

Kayıtlar

‘GOLFÇÜ PAŞA’ GAZETECİLİĞİ...

Gazeteciler.com'da 12 Ekim tarihinde yayınlanan analiz • Ankaralı bazı gazeteciler belki alınacak ama Ankaralı bazı başka gazeteciler de düşünmeli...Yeni bir eğilim var Türk Egemen Medyasında: Orduya karşı çıkıp hükümeti destekleyenler hala iktidar yanlısı değil mi acaba?AKP muhalifleri neden hala apoletli? Türk egemen medyasının –ki önemli özelliklerinden biri Apoletli olmasıdır- Aktütün baskınıyla ilgili haber ve yorumlarında çok da parlak bir sınav verdiğini kimse savunamıyor. Yine de galiba Dağlıca baskınıyla başlayan yeni bir sürecin geliştiğini görebiliyoruz. Şimdilik sadece medya-ordu ilişkilerini kısaca ve genel bir değerlendirmeye tabi tutmak daha doğrusu yeni bir eğilimi anlamaya çalışmak istiyorum. Bu eğilim/süreç, esas olarak AKP’nin iktidara gelmesinden sonra filizlendi, medya alanında da geleneksel-klasik statükocu ve dolayısıyla koşulsuz kuralsız ordu yanlısı medyanın mevzi kaybetmesi, yerine hükümete yakın, ‘İslamcı’ tabir edilen ve yine AKP’ye yakın liberal köş

AKTÜTÜN BASKINININ MEDYATİK RÖNTGENİ

6 Ekim tarihinde www.gazeteciler.com 'da yayınlanan analiz Gazetelerde, televizyonlarda çaresiz ve kuru bir iktibas sevdası. Tek taraflı bilgilendirme gerçekleri anlatamıyor. 4 Ekim Cumartesi günü PKKlilerin Hakkari Şemdinli’nin Aktütün karakoluna yönelik saldırısıyla ilgili haber ve yorumları gün boyu televizyon kanalları ve İnternet sitelerinden, Pazar günü de gazete manşetlerinden izlemeye çalıştım. Yanıtlarını aradığım sorular: - Türk medyasının farklı yayın organları bu olayı kamuoyuna nasıl yansıttı? - Türk medyası bu saldırıyı haberleştirirken ya da konuya ilişkin yorum ve tartışmaları aktarırken gazetecilik ilke ve kurallarına saygı gösterdi mi? - Böyle bir saldırı medyatik açıdan nasıl yansıtılmalı? Önce 5 Ekim tarihli günlük gazetelerin manşetlerine bakalım: Hürriyet:Güpegündüz 15 şehit Sabah: Kahpe baskın: 15 şehit Milliyet: 350 PKKlı saldırdı: Yine yastayız Radikal: Hani oralar BBG eviydi Cumhuriyet: Hain saldırı:15 şehit Bugün: Baskın yedik anne, baskın! Star: Güpe

DEMOKRASİ MAHKEMEDE

03/10/2008 tarihli Evrensel gazetesinde yayınlanan görüş Siyasi parti kapanınca siyaset de kapanıyor mu? Ankara İdaresi, 1925’den bu yana askeri yöntemlerle çözmeye çalışıp çözemediği Kürt meselesini, siyasi olarak da çözmek istemiyor. Siyasi çözüm, Kürt ulusunun/etnik grubunun sadece birey olarak değil, toplumsal bir kolektif olarak da varlığını ve haklarını yasal hatta Anayasal güvence altına alınmasını gerektirdiği için, resmi ideolojinin en önemli boyutu olan ulus-devlet anlayış ve uygulamasının teoride ve pratikte iflasını ilan edecek. Kürt meselesinin siyasal alanda, özellikle de yurttaşların seçim sonucu görevlendirdiği/yetki verdiği milletvekilleri aracılığıyla, TBMM’nde her türlü askeri, siyasi, ideolojik vesayetten bağımsız olarak, özgürce tartışılarak, demokratik-barışçı bir çözüme ulaşması -çok kolay ve çok yakında olmasa bile- mümkün. Ne var ki, böyle bir çözüm, Türk ulus-devletinin kilidi konumundaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin, varlığını/anlam ve önemini büyük ölçüde kan

Ne Doğan, ne Erdoğan!

(28 Eylül 2008 Pazar tarihli Birgün'de yayınlanan yazı) AKP de, Doğan grubu da ‘Benim dediğimi yapacaksın!’ diyor. Şimdilik ikisi de yapmıyor. Ama sonunda biri geri adım atmak zorunda kalacak. Aydın Doğan’ın Başbakan olacak hali yok. Ama Recep Tayyip Erdoğan, şimdilerde başarısız, muhteris bir medya patronu kılığında. Üstelik iktidarda olan bir siyasi partisi de var… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Doğan Holding Başkanı Aydın Doğan arasında bir süredir devam eden gerginlik/çatışma/savaşı 5 temel noktadan/boyutuyla değerlendirmeye çalışalım: TARAFLAR: Erdoğan gerek sınıfsal, gerekse ekonomi-politik düzlem açısından kimi, neyi temsil ediyor? Keza Aydın Doğan bu çelişmede hangi kimliği ile mücadele ediyor? Aslında hem bizzat kendisi bir burjuva olan ve aynı zamanda basın burjuvazisinin sözcüsü konumundaki Mehmet Barlas, bir röportajında tarafları Anadolu Burjuvazisi/Istanbul Burjuvazisi olarak tanımladı. Siyasi başkent Ankara’nın kılık kiyafet değiştirmesi sonucunda, devletin/hüküm

YANLIŞ ADAM YANLIŞ YÖNTEM

Başbakan Erdoğan, demokrasi ve basın özgürlüğü kültüründen yoksun olduğu için, ayrıca Deniz Feneri skandalının Türkiye sahillerine vurması ve eski büyük yolsuzlukların ortaya çıkma ihtimali karşısında gerilip boykot çağrısı yaptı. Bu zihniyet, medyanın eleştirileri karşısında tahammülsüzlük gösterirken, akıllı ve becerikli davranmıyor Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan arasında süren siyasi iktidar-medyatik iktidar savaşının son aşamasında, 18 Eylül Perşembe akşamı, Başbakan’ın iftar yemeğinde Doğan grubu yayınlarını boykot etmeye çağırmasıyla yeni bir aşamaya girildi. Bu çağrıyı bir kaç açıdan ele alalım: • Erdoğan, iktidara geldiğinden bu yana, medya ve medya ile ilişkiler konusunda hiç de parlak ve olumlu olmayan bir tutum izledi. Önce, aynı zamanda siyasi rakibi olan Cem Uzan’ın medya ve sinai grubunu, pek de yasal ve meşru olmayan yöntemlerle yıldırım baskınlarla ortadan kaldırdı. Ardından, BBC ve Reuters gibi uluslararası medya organlarını isim vererek kınadı. FİJ ve WAN gibi ul

APOLETİN MEDYASI/MEDYANIN APOLETİ

• Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un 16 Eylül 2008’deki 3.5 saatlik ‘Medya ile Diyalog’ toplantısı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeni dönemde medya ile ilişkilerini açması bakımından önemli. Ancak TSK’nın Türk siyasi hayatındaki rolü ve konumu değişmediği sürece, medya ile ilişkileri biçimsel değişikliklerle sınırlı kalmaya mahkum. Yeni Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 16 Eylül 2008 Salı günü ‘Medya ile Diyalog’ toplantısı düzenleyerek önümüzdeki dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri ile medya arasındaki ilişkilerin niteliği, boyutu hakkında açıklamalar yaptı. Salı günü akşamüstü İnternet siteleri ile Çarşamba günü gazetelere baktığımızda, belki de dünya çapındaki Lehman Brothers ve Almanya’daki Deniz Feneri davası haberleri nedeniyle olabilir, bu toplantı eskiden olduğu kadar büyük ve önemli olarak değerlendirilmemiş sanki...Türk egemen medyasında aslında Genel Kurmay Başkanı ne dese, ya da İnternet sitesinde ne yayınlansa, neredeyse ilke olarak, içeriğinin doğruluğ

En Zengin İki Türk’ün Kavgası: Erdoğan'la Doğan Kapışıyor da...

· Siyasi iktidar ile medyatik iktidar bir kez daha karşı karşıya. Üstelik bu kez taraflar oldukça gergin, sert ve sinirli. Milyar dolarlık iktidar kavgası ahlak, namus, şeref kavramlarıyla birlikte pişiriliyor. Siz daha önce de kavga etmemiş miydiniz? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Doğan Holding Başkanı Aydın Doğan arasındaki çelişme/çatışma/savaş, siyasi iktidar ile medyatik iktidar arasındaki çok boyutlu bir mücadele. Meselenin ilk bakışta ortaya çıkan önemli boyutları var: Yan Faaliyet Olarak Medyacılık + Sorunun özü, temeli Türkiye’de medya mülkiyetinin yapısı. Medya işverenleri, gazetecilik/habercilik/yayıncılık faaliyetinin yanı sıra çeşitli sinai, mali, ticari etkinliklerini de sürdürdükleri müddetçe, gazetecilik, bildiğimiz klasik anlamda, ‘yurttaşı, kamuoyunu doğru, çok boyutlu, dengeli, inanılır, güvenilir ve hızlı bir şekilde bilgilendirmek’ tanım ve işlevinden uzaklaşıyor. Doğan grubu ve diğer grupların gazetecilik/habercilik/yayıncılık faaliyeti, esas olarak kendi dar g

Gazeteci iktidar ilişkileri ve Altemur Kılıç örneği

25 Ağustos 2008 Pazartesi, 06:34 AÇIK GÖRÜŞ Star Gazetesi Altemur Kılıç’ın anılarını gazeteci-iktidar ilişkileri perspektifinden okuduğunuzda, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana bu alanda çok fazla değişiklik olmadığını anlıyorsunuz. Gazetecilik, iktidarın bir müştemilatı mı yoksa özgün bir meslek mi? RAGIP DURAN* ANI kitapları, içtenliği ve zenginliği ölçüsünde, günlük gerçeği yansıtmanın yanı sıra geçmişe bakışı sunuyor ve bazen de günlük pratikte ya da teorik-akademik çalışmalarda göremeyeceğimiz/ bulamayacağımız bilgi ve fikirleri okura veriyor. Altemur Kılıç’ın Remzi Kitabevi’nden çıkan ‘Kılıç’tan Kılıç’a’ başlıklı anılarını yeni okudum. Kılıç, kendi anılarını yayınlamış olmanın yanı sıra babası, Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarından Kılıç Ali’nin anılarını derleyip yayınlamış (İş Bankası Yayınları) olmaktan memnun ve mutlu olduğunu da belirtiyor. Baba Kılıç’ın anı kitabına henüz başlamadım, çünkü küçük yaştan beri gazetecilik tutkusu ile yanıp tutuşan ilginç bir şahsiyet olan

GÜNGÖREN BOMBALARININ KATODİK İZLERİ

Today Zaman’ın sorularına yanıt: (Telefonla yapılan bir söyleşinin bilahare genişletilmiş yazılı versiyonu) Türk egemen medyası, özellikle televizyon kanallarının çoğu, Güngören’de meydana gelen patlamayla ilgili görüntülerinde, yine ölçüyü kaçırdı, etik kuralları ihlal etti ve gösterilmemesi gereken ceset, kanlı ve yaralı yurttaşları gösterdi. Söz konusu kanalların bu terörist eylemin propagandasını yapmak gibi amaçları olduğunu düşünmüyorum. Ama bence iki temel neden sözkonusu: Birincisi, TV kanalları arasındaki rekabet, haber içeriğinin kalitesi değil sürat alanında gerçekleşiyor. ‘Önce ben verdim’ demek onlar için çok önemli. Yayınlanan haberin doğru olup olmaması onlar için birinci derecede önemli değil, çünkü onlar esas olarak haberi ilk önce, en hızlı, hemen, şimdi, az sonra vermenin derdindeler. Neredeyse haber yanlış da olsa önce biz verdik diye övünecekler. Bu konuda anlamlı iki slogan var: Biri CNN’in diğeri BBC’nin. İkisi de Anglo-sakson ekolün medya organları olmasına rağ

ABDÜLHAMİD GİTTİ AMA...

Dicle haber Ajansının sorusuna yanıt Sansürün resmen kaldırılmasının 100. yüzyıldönümünde ne yazık ki hala gerçek anlamda bir düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne ulaşamadık. Abdülhamid gitti ama yerine sağcı/milliyetçi/militarist bir ulus-devlet geldi. Resmi ideoloji olan Kemalizmin, Kürt, Ermeni, İslamiyet ve özellikle de ordu konusundaki tabuları son zamanlarda nispi bir gevşeme/yumuşama göstermesine rağmen, Türkiye adliyelerinde ve cezaevlerinde bugün hala düşünce ve yazıları nedeniyle yargılanan gazeteciler var. Mevcut mevzuat, dört büyük tabu olan Kürt-Ermeni-İslamiyet ve Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında bazı görüş ve fikirlerin açıklanmasını yasaklıyor, cezalandırılıyor. İnternet’de Kürt sitelerine ulaşım mahkeme kararıyla yasaklanmış durumda. Atatürk hakkında gayrı resmi düşünceye paralel olmayan yaklaşımlar da mahkeme hatta yaptırım konusu olabiliyor. Türkiye’de hala gazeteler kapatılıyor, dergiler yasaklanıyor. Bu siyasi/ideolojik kısıtlamaların yanısıra medya alanında oluşa

TARAF'A MESAJ

Taraf'a Merhaba, Stajyer muhabirle stajyer editörün yanı sıra profesyonel yazı işleri yönetimine tebrikler ve teşekkürler. Çünkü Türk medyasında pek de adet olmayan hata kabul etme ve düzeltme yayınlanma olgunluğunu gösterdiğiniz için... Ahmet'e, Yasemin'e, Alev'e ve tüm Taraf çalışanlarına selamlar, başarılar. Ragıp DURAN PS: Öyle 'sürekli yakınmam' olmadı.Sadece bir yazı yazmıştım

APOLETLİ MEDYADAN KORSAN MEDYAYA

21 Temmuz 2008 Pazartesi, 22:32 AÇIK GÖRÜŞ, Star Gazetesi Siyasi kutuplaşmalarda, medya, siyasi ortam ve kurumlardan bağımsızlaşıp özgürleşemezse gazetecilik yapamaz. Kendinizi okur/yurttaş olarak AKP’ye ya da TSK’ya yakın hissedebilirsiniz. Ama bir medya organının böyle bir lüksü yok. RAGIP DURAN / Galatasaray Ün. Öğretim Üyesi Önce yakın geçmişe bir gönderme: 28 Şubat sürecinde yerleşik düzenin kadim temsilcileri, sivil-asker bürokrasi, sermayenin bir kesimi ve bu kümenin medyadaki mümessilleri elbirliğiyle, seçilmiş siyasi iktidarı yerinden etmişlerdi. Hoş, seçilmiş iktidar da, hangi siyasi-ideolojik tutumu benimsemiş olsa da, öyle çok da matah işler yapmamıştı hani... Ama tabi ki matah olmayan iş yapan her hükümeti bu tür manevralarla alaşağı etmek kabul edilir bir tutum değil demokrasilerde. Yalnız, kimi kafalarda bir kalıp var ki, doğru değil: Seçilmişlerin hepsi çok iyidir, ne yaparlarsa mübahtır, çünkü demokrasi, milli irade, sandık, halk... vs. Atanmışlar da sürekli gölge edi

Sabah Gazetesindeki Söyleşi

(Aşağıdaki metin söyleşinin edit edilmeden önceki halidir-RD) -BirGün ve Taraf gazetelerinin Ergenekon olayına yaklaşımında iki farklı tavır söz konusu. Siz bu fark konusunda ne düşünüyorsunuz? -Bu tavırlarda gazete yönetimlerinin genel siyasal-ideolojik tercihleri baskın oluyor. Taraf ve BirGün arasında yalnızca Ergenekon değil, daha önce başka konularda da, gerek köşeyazılarında, gerek haber konularında, ikisi de 'popüler' veya 'yaygın' dediğimiz medyanın dışında olmalarına rağmen aralarında bir zıtlık vardı. Ben, Taraf gazetesinin yayın politikasını olduğu gibi onaylamasam da, Alper Görmüş’ün BirGün eleştirilerine genel olarak katılıyorum. Benim mevcut medya ortamı için kullandığım ‘Korsan Medya’ benzetmem var. (Bkz. www.apoletlimedya.blogspot.com) Taraf’la BirGün belki tam olarak bu tarife denk düşmüyor ama her iki gazetenin de gözlerinin birinde, hadi siyah olmasın, gri birer bant var... -Bu durumda aradaki farkın sebebini ne olarak görüyorsunuz? -Mesleki özelli