Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Cumhuriyet, 100 yılda irticayı da şekaveti de yenemedi

  İttihat Terakki köprüsüyle İmparatorluk’tan Ulus-Devlete geçeli bir asır oluyor. İlk başta irtica ve şekavete karşı kurulmuş olan Cumhuriyet, hep Cumhursuzdu. Bu nedenle de mazrufu pek zayıf olunca, zarfı parlatılıyor yıldönümü törenlerinde. Lafügüzaftır sahneye çıkartılan hologram . Resmi mecralarda, yaygın medyada ya da İnternet’de 29 Ekim kutlamaları bana çok hamasi, çok demode, milliyetçi ve devletçi geldi. Ayrıca da ‘’Sousréaliste’’ (Gerçekaltı). Her tarafa bayraklar asıldı. Mustafa Kemal kültü yeniden canlandırıldı. Sosyal medyada, birkaç istisna hariç, eleştirel bir yaklaşım hatta dengeli bir Cumhuriyet tahliline rastlayamadım. Ajitasyon-propaganda üst düzeyde olunca rasyonel, objektif, anlamlı bir değerlendirmeye yer kalmıyor. Seneye de, iktidarda kim olursa olsun, kuvvetle muhtemeldir ki, 100. yıl kutlamaları böyle yapay şenlik havasında, kendine gaz verme, mevcut gerçekleri örtme ve bin bir yalan yanlışla gerçekleşecek.   Oysa ki bir asırlık geçmiş, bir to...

İmparatorluğun sonundan 100 yıl sonra Ulus-Devletlerin sonu?

·       Geçen hafta Selanik’de iki önemli akademik etkinlikte Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti ve Lozan Konferansı gündeme geldi. İmparatorluklar 100 yıl önce ölmüştü. Yerine geçen Ulus-Devletlerin hali? Ragıp Duran   2022, özellikle Türkiye-Yunanistan ilişkileri bağlamında, ilginç ve önemli bir yıl oluyor: Yunanistan’da ‘’Küçük Asya Felaketi’’ denen Anadolu’nun yerli Hıristiyan halkının topraklarından kovulması ile meşum İzmir Yangınının birinci yüzyılı. Birinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda sadece Anadolu’da değil bütün dünyada özellikle Avrupa’da büyük değişimler yaşandı. Üç İmparatorluk tarihin sularına gömüldü. Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Çarlık olarak anılan Rusya… O günden bu yana, taklit, sanal yani hayali Büyük Britanya’yı saymazsak, yeryüzünde İmparatorluk kalmadı.(Fatih Terim hariç! Gerçi o da çöküş dönemine girdi). Covid, Putin’in Ukrayna’yı işgali, İtalya’da hortlayan Mussolinimsi rejim, global medyada İranlı kadınların ayaklan...

Müstebit Bizim Buradaydı 110 Yıl Önce…

  Livaneli son kitabında yakın dönem  tarihini romanse etmiş:  Abdülhamid/İttihat çelişkisi, Doğu/Batı ihtilafı ama en önemlisi  iktidar meselesi. Romanı, roman  olarak okumak varken… Ragıp Duran Selanik’te yaşıyorsunuz. Alatini Köşkü sizin eve yürüyerek en fazla yarım saat mesafede. Haftada en az iki kez köşkün önünden geçiyorsunuz. Zülfü Livaneli, benim müzisyen ve yazar olarak sevdiğim saydığım bir insan. Hele bir süre önce Deniz Baykal hakkında yaptığı açıklamadan https://t24.com.tr/haber/zulfu-livaneli-deniz-baykal-kurtleri-alevileri-ezilenleri-sevmez-chp-nin-baykal-gercegiyle-hesaplasmasi-sart,963407 sonra değeri daha da yükseldi. 2-3 sene önce Selanik Kitap Fuarına geldiğinde, Livaneli ile burada sokakta dolaşırken, çok sayıda Yunanistanlı okurun onu selamladığına, kitabına imza istediğine tanık olmuştum. Livaneli’nin Yunanistan aydın ve sanatçı kesimi ile de yoğun ilişkileri var. Tüm bu nedenlerle son kitabı ‘’Kaplanın Sırtında’’yı başka b...

SUSARAK İDARE-İ MASLAHAT!

  Medya yöneticiliği bir dizi mesleki ve teknik beceri ve yeteneğin yanısıra şeffalık, dürüstlük gibi karakterler de gerektirir. Medya organının yöneticileri, çalışanlarına ve okur/izleyicilerine karşı hesap vermeli, doğru/güvenilir/inanılır gerekçeler sunmalı. Susarak hiç bir sorun çözülemez. Ragıp Duran Mustafa Sağlamer benim hem Cumhuriyet gazetesinden meslekdaşım hem de Ali Sami Yen’den tribün arkadaşımdır. Adı lazım değil, yine Cumhuriyet’ten sıradan bir sayfa sekreteri bir aralar büyük yorumcu görünümde TV ekranlarında boy göstermeye başladığında garipsedim. Açtım telefonu, bu şahsı benden daha iyi tanıyan Mustafa’ya sordum: -Bu çocuk neyin nesi? Kimin fesi? Ne bu usta yorumcu havaları ? - Abi o biraz daha konuşmazsa Cumhurbaşkanı olabilir! Hiç unutmam Mustafa’nın bu repliğini. Dikkat edin, çevrenizde aslında çok vardır bu tiplerden.  Tavşan pisliği derler, ne kokar ne bulaşır. Susmaktır esas ilkeleri. Buda heykeli gibi devasa bir görünüm yaratmaya çalış...

MEDYA ORGANI NASIL YÖNETİLMEZ?

  ·       Kapitalist çağda, piyasanın bin bir kuralı, yüz bir tuzağı varken, siz doğru dürüst gazetecilik/habercilik yapan bir medya organını yönetmek istiyorsanız bir çok özelliğe, niteliğe, kaliteye ve hakiki bir karaktere sahip olmanız gerekir. Ragıp Duran Matbuat (1831-1950) ve Basın (1950-1980) dönemlerinde özel sektör açısından bakıldığında sadece gazete ve dergiler vardı. Bu yazılı basın organlarını yönetmek pek zor değildi. Çok büyük sermaye ve yatırım gerekmeden de günlük gazete ya da haftalık mecmua çıkarılabiliyordu. Meselenin esası münderecat idi yani içerikti. Tayin edici olan yayın politikasıydı. Radyo (1923) ve Televizyon (1968)   ilk başlarda devlet inhisarı altındaydı. 1980’de başlayan medya döneminde, sadece özel sektöre bağlı radyo, TV ve bilahare İnternet devreye girmedi, gazetecilik/habercilikte yapısal sayılabilecek bir çok değişiklik gündeme geldi.   Bu değişikliklerin en önemlisi gazeteciliğin artık sıradan ve nispeten küçü...

Gazeteci değil, medya eleştirisi

·        Yoğun bakımda zor günler geçiren bir medya mensubu önemli bir tartışmaya neden oldu. Kahramanımızı çok sert eleştirenler ve onu savunanlar var. Halbuki mesele… Ragıp Duran   Halen yoğun bakımda olan popüler bir gazeteci nedeniyle yoğun bir tartışma sürüyor. İzliyorum. ‘’Gazeteci Milleti’’ ve başka dünyalardan insanlar ikiye bölünmüş durumda. Bazı arkadaşlar, söz konusu kişiye yönelik, yazdıklarına ve yaptıklarına dayanarak, bence genel olarak doğru ve sert eleştiriler kaleme aldı. Diğer kesim ise pek de ipe sapa gelmez gerekçelerle yoğun bakımdaki meslektaşını savundu. Ayrıca da ‘’kendini savunamayacak bir konumda olduğu’’ için popüler abiyi eleştirmemek gerektiğini yazdı. Medya eleştirmeni, kural ve ilke olarak kişiyi eleştirmemeli, kurumu, anlayışları, sistemi, mekanizmayı teşhir ederek, yapıyı eleştirmeli. Kişi, kendisine yönelik olarak algıladığı eleştirileri sağlık nedeniyle yanıtlayamayacak bir konumda olabilir. Önemli değil. O anlayışı savun...

Tabu Deviren, Ufuk Açan Bir Çalışma: Talat Paşa

·       Hans-Lukas Kieser’in ‘’Talat Paşa’’ biyografisi, sadece Başvezirin siyasal yaşamını değil, bütün dönemini iç ve dış politika boyutlarıyla irdeliyor: I. Dünya Savaşı, çökmeye yüz tutmuş İmparatorluk, başkent Istanbul’daki iç çekişmeler, Balkanlar, Çanakkale Savaşı, Kafkaslar, Rusya ve 1915... Ragıp Duran  İsviçreli Osmanlı tarihçisi Prof.Hans-Lukas Kieser’in   İngilizce orijinal başlığı ‘’Modern Türkiye’nin Babası, Soykırımın Mimarı: Talat Paşa’’olan kitabını yeni bitirdim. Princeton Üniversitesi yayınlarından   2018 yazında çıkan kitap 532 sayfa. Kitabın Türkçe çevirisi İletişim’den çıktı. ( https://iletisim.com.tr/kitap/talat-pasa/10006 ) Talat Paşa hakkında yazılmış ilk akademik biyografi olan eser, başkahramanını,   İttihat Terakki, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş, Birinci Dünya Savaşı dönemi bağlamında çok zengin kaynaklardan ele alıyor. Ben kitabı kaçınılmaz olarak gazeteci gözlükleriyle okuduğum için, olağanüstü bir araştırmac...