Ana içeriğe atla

Gazeteci değil, medya eleştirisi


·      Yoğun bakımda zor günler geçiren bir medya mensubu önemli bir tartışmaya neden oldu. Kahramanımızı çok sert eleştirenler ve onu savunanlar var. Halbuki mesele…

Ragıp Duran


 

Halen yoğun bakımda olan popüler bir gazeteci nedeniyle yoğun bir tartışma sürüyor. İzliyorum.

‘’Gazeteci Milleti’’ ve başka dünyalardan insanlar ikiye bölünmüş durumda. Bazı arkadaşlar, söz konusu kişiye yönelik, yazdıklarına ve yaptıklarına dayanarak, bence genel olarak doğru ve sert eleştiriler kaleme aldı. Diğer kesim ise pek de ipe sapa gelmez gerekçelerle yoğun bakımdaki meslektaşını savundu. Ayrıca da ‘’kendini savunamayacak bir konumda olduğu’’ için popüler abiyi eleştirmemek gerektiğini yazdı.

Medya eleştirmeni, kural ve ilke olarak kişiyi eleştirmemeli, kurumu, anlayışları, sistemi, mekanizmayı teşhir ederek, yapıyı eleştirmeli.

Kişi, kendisine yönelik olarak algıladığı eleştirileri sağlık nedeniyle yanıtlayamayacak bir konumda olabilir. Önemli değil. O anlayışı savunan kalemler zaten onu savunurken sistemi savunuyor. Tartışma kişisel değil ki, kurumsal daha doğrusu mesleki…

Kişi temelinde bir gazeteciyi değerlendirmek doğru değil, eksik üstelik de anlamsız. Okudum sağda solda: Babası askermiş, aşırı sağcı bir lidere çok yakınmış, güzellik yarışmalarının vazgeçilmez jüri üyesi imiş, adı intikamcıymış, yabancı eşiyle ve bir takım başka insanlarla sorunlu ilişkileri varmış… falan filan…  Bunlar tayin edici değil. Medya eleştirisinde birinci şıkta yeri olan unsurlar değil. Üstelik yayınlanan bilgilerin bir kısmı özel hayata ait.

Gazeteci görev aldığı medya organı hatta genel olarak yayın yaptığı memleketin medya manzarası, gazetecilik zihniyet ve uygulamaları temelinde değerlendirilmeli.

Benim yakından ilgilendiğim alanın adı Medya Eleştirisi, gazeteci eleştirisi değil.

Bildiğim kadarıyla Müslümanlar için geçerli olan, ‘’Ölünün arkasından konuşulmaz’’ kuralı, din dışı bir kurum olan medya için geçerli olmamalı. Ayrıca dindar olmayan bir medya eleştirmeni, bir gazetecinin yazdıkları, tutumu, dünyaya bakışı ve çalıştığı medya organından yola çıkarak ölü ya da sağ bir medya mensubunu ayrıca eski ya da yeni bir medya kurumunu rahatça eleştirebilir, eleştirmeli. Bu kural geçerli ise Yunus Nadi’yi, Ahmet Emin Yalman’ı, Uğur Mumcu’yu eleştirmek yasak mı? İttihat Terakki’nin yayın organı Tanin gazetesini ya da Aydın Doğan’ın Radikal gazetesini bu kural nedeniyle değerlendiremeyecek miyiz?

Gazeteciyi değerlendirirken yayın yaptığı medya tayin edici bir kıstas. Bir gazeteciye haftanın 5 ya da 7 gün tam sayfa veriliyorsa, bu tercihin hesabı gazetecinin bizzat kendisinden mi sorulur yoksa o gazetenin yönetiminden mi?

İki tarafın yazdıklarında dikkatimi çeken bir nokta, hastanede yatan meslektaşlarını savunan yazarlar bile mutlaka ‘’Ben de kendisini zaman zaman çok sert eleştirmişimdir’’ cümlesini hiç ihmal etmemiş olması. Eleştirenler kesiminde ise, ne yazık ki, genellikle, eleştirilen kişi, medyasından, Türk gazetecilik zihniyetinden koparılarak bağımsız olarak ele alınmış.


 

Sözkonusu olumsuz kahraman bence, bir medya laboratuarı açısından bulunmaz hint kumaşı, nadide bir eşantiyon: Sağcılık, popülizm, devletperverlik, iktidar dalkavukluğu, ukalalık, herkese tepeden bakmak, şımarıklık, her konuda fikir geliştirmeye kalkmak aslında sadece ona has özellikler değil. Egemen medyanın son 20-30 yılında sahne alan ‘’Tanrı gazeteciler’’e bakın,  solcu olduklarını sananlar ile vesikalı sağcıların künyesinde hep var bu özellikler. Çünkü bu nitelikler, ele aldığımız gazetecilerin esas olarak bireysel özellikleri değil, mesleki kimlik kartlarına kazınmış bu olumsuzluklar. Ortam, yani iş yaptıkları medya organları da zaten kendi yıldızlarını tornadan geçirip bu hale getiriyor.  İşçi grevlerini filan sakın savunmayacaksın, KHK, Barış Akademisyenlerinden söz etmek yok, Kürtler, Ermeniler, LGBTI bireyler hakkında yazı yazmayacaksın, yazarsan da bu kesimleri mutlaka karalayacaksın. Devlete, hükümete, büyüklerimize karşı çok saygılı olacaksın. Hele askeriyeye, ne yaparsa yapsın, asla ve kat’a olumsuz bir tek söz etmeyeceksin. Bunları yapanlara köşe de verirler, prim de. Kimisine tam sayfa bile ayrılmıştır.

Yanlış anlaşılmasın, tepede bir otorite, yukarıda saydığım kural ya da yasakları özel olarak dayatmıyor. Egemen medyanın kalemlerinin çoğu zaten bu kafada insanlar. Özel olarak talimat almalarına gerek yok.

Egemen medya denilen mecra, adı üstünde, egemenlerin medyası. Orada onların kuralları geçer. Gazetecilik ilkeleri değil.    

Böyle bir ortamda spor, moda, magazin ya da ‘’people’’ gibi alanlarda yoğunlaşırsan popüler olmanın yolunu da açarsın. Kendini Halk Filozofu olarak tanıtacaksın. Halkla ilgin olmasa da, felsefeden anlamasan da…

Gazeteci, medya aysberginin suyun üstünde kalan kısmıdır. Yapıya, ortama, sisteme, işin özüne değinmeden şahsi bir gazeteci eleştirisi anlamsız kapışmalara sebep olur, bir işe yaramaz.

Benim dileğim, olumsuz kahramanın bir an önce sağlığına kavuşması ve hastaneden taburcu olması. Evine gidip hakkında yazılanları okuduğunda hala huzur içinde nefes alabiliyorsa – ki büyük bir ihtimalle öyle olacak- gazeteci ölmemiştir, medya ölmüştür! (SON/RD)  

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kemalizm’de Hyper Enflasyon

  * İçeriği pek muğlak, dün-bugün-yarın her derde deva olarak önerilen, dev heykel ve portreleri ile tahayyülümüzü baskı altına alan zihniyetin etraflı bir yapı sökümüne ihtiyacı var.   Yerine cazip, çağdaş, popüler yeni bir siyasi-toplumsal proje lazım. Ragıp Duran Sayıları giderek azalsa da Türkiye’ye gelen yabancılar/turistler bize en çok şu soruyu soruyor: ‘Sizde neden her yerde Atatürk heykelleri, posterleri, portreleri var?’. Biz belki içeriden bakıp anlayamıyoruz ama başka ülkelerle kıyaslama yapınca Türkiye’deki Atatürk tutkusunun ne kadar yaygın, ne kadar güçlü olduğunu saptayabiliriz. Her devletin saygıdeğer bir kurucu babası, sevgi ve minnetle anılan askeri ya da siyasi bir lideri tabi ki var. ABD’de G.Washington, SSCB’de pardon Rusya’da V.I.Lenin, Çin’de Mao Zedung, Kore’de Kim Il Sung, Fransa’da De Gaulle… Ama bu ülkelerin hiç birinde lider kültü bizdeki Atatürk düzeyinde değil. Bir başka çelişki d...

Şahin Alpay’ın Anıları / İlginç ve Zengin bir Hikâye ama…

  * 70’lerde Maocuların idolü sonraları Cemaatin kendi deyimiyle sosyal liberal yazarı başarılarını, düş kırıklıklarını, pişmanlıklarını kaleme almış. Parlak bir öztanıtım broşürü, zengin bir özkutlama kataloğu. Ragıp Duran   En eski ünvanı ‘’Maoculuğu Türkiye’ye getiren Adam’’ olan Alpay, Lejand yayınlarından çıkan 564 sayfalık anılarının birinci cildinde son 80 yılın Şahin Alpay’ını biraz da o dönemleri anlatıyor. Alpay, benden 10 yaş büyük. O, Aydınlık’tan ayrıldığı yıllarda ben yeni yeni PDA’cı oluyordum. 70li yılların başında Şahin Alpay ve Halil Berktay bizim için hareketin en önemli ideologları ve gerçek birer devrimci aydındı. Kendisini çok az tanırım. Ama bilgisi, kültürü, çalışkanlığı, içtenliği ve dürüstlüğü konusunda sanırım kimse olumsuz bir yargıda bulunamaz.     Kitap piyasaya çıktığında, Medyascope, Apaçık Radyo ve Serbestiyet’de anılar hakkında yayınlanan söyleşileri izledim. Cazipti. Ancak kitabı okuduktan sonra bu mecralarda söyleşi...

Çekingen Liberalin Tabu Altındaki Trajik Yenilgisi

  Prof. Hanioğlu/ Atatürk – An İntellectual Biography * Atatürk hakkındaki ilk eleştirel biyografi olma şansı varken, ‘’şeytanî kurucu unsur 1915’’in yanı sıra Pontos, Kürtler, Aleviler gibi tayin edici konuları, resmi tabuya uygun ve kasıtlı bir şekilde susarak geçiştiren Hanioğlu, yumurtasız omlet uzmanı olmuş.   Ragıp Duran Şükrü Hanioğlu’nun ‘ ’ Atatürk - An Intellectual Biography ’’ https://nes.princeton.edu/publications/ataturk-intellectual-biography    kitabını yeni bitirdim. 2011 yılında Princeton University Press’den yayınlanan eser 273 sayfa. Bağlam yayıncılık 2023 sonunda yani İngilizce orijinal versiyonun yayınlanmasından 12 sene sonra aynı başlık altında aynı yazarın Türkçe kitabını piyasaya sürdü. https://baglam.com/home/book/ataturk   Türkçe kitap 1024 sayfa! Ben Türkçe kitabı okumadım ama her iki dildeki versiyonları okuyan akademisyen bir arkadaşım, Türkçe baskının orijinal kitabın çevirisi olmadığını, Türkçe baskının çok daha zengi...