İttihat Terakki köprüsüyle İmparatorluk’tan Ulus-Devlete geçeli bir asır oluyor. İlk başta irtica ve şekavete karşı kurulmuş olan Cumhuriyet, hep Cumhursuzdu. Bu nedenle de mazrufu pek zayıf olunca, zarfı parlatılıyor yıldönümü törenlerinde. Lafügüzaftır sahneye çıkartılan hologram
.
Resmi mecralarda, yaygın medyada ya da İnternet’de 29 Ekim kutlamaları bana çok hamasi, çok demode, milliyetçi ve devletçi geldi. Ayrıca da ‘’Sousréaliste’’ (Gerçekaltı).
Her tarafa bayraklar asıldı. Mustafa Kemal kültü yeniden
canlandırıldı. Sosyal medyada, birkaç istisna hariç, eleştirel bir yaklaşım
hatta dengeli bir Cumhuriyet tahliline rastlayamadım. Ajitasyon-propaganda üst
düzeyde olunca rasyonel, objektif, anlamlı bir değerlendirmeye yer kalmıyor.
Seneye de, iktidarda kim olursa olsun, kuvvetle muhtemeldir ki, 100. yıl kutlamaları böyle yapay şenlik havasında, kendine gaz verme, mevcut gerçekleri örtme ve bin bir yalan yanlışla gerçekleşecek.
Oysa ki bir asırlık geçmiş, bir toplumu, bir rejimi, oturup ayrıntılı bir şekilde, çok yönlü değerlendirmek, bilançosunu çıkarmak için uygun bir fırsat.
Önce 1923’den bir kare: Mustafa Kemal, aralarında dinbaz,
muhafazakâr, Osmanlı artığı, gizli İttihatçıların da bulunduğu yakın çevresine,
şok tesiri yapan ünlü açıklamasını yapıyor: ‘’Efendiler, yarın Cumhuriyet’i
ilan edeceğiz!’’. Hazirunda Cumhuriyet kelimesini ilk defa duyanlar var, bu kavramın,
bu rejimin ne anlama geldiğini esaslı bir şekilde bilen ise neredeyse hiç yok.
Türkiye Cumhuriyeti, bir başka deyişle Kemalist
Cumhuriyet, Jakoben bir yöntemle, neredeyse oldu-bitti ile ilan edildi/kuruldu.
Oysa ki altı yüzyıldır Padişah’ın kulları olarak yaşayan insanların, bir gecede
vatandaş olmaları imkansızdı. Hiçbir siyasi, fikri, toplumsal, kültürel
hazırlık yapılmadan, böyle sürpriz yapar gibi ilan edilen Cumhuriyet, haliyle
çok sağlam temeller üzerine inşa edilememişti.
Aslında iktidarı eline geçiren Mustafa Kemal’in iki
potansiyel rakibi olarak, İslamcı kesim (İrtica)
ile 1915-23 arası gayrı müslim nufusun çoğunluğunu Anadolu’dan kovan
egemenlerin o zamandan beri korkusu olan Kürtler (Şekavet), Kemalist Cumhuriyet’in negatif kurucu babaları oldu. Oysa ki rejimler/devletler pozitif
değer ve kavramlar (Demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, emek, İnsan Hakları, vs…)
üzerine kurulursa sağlam olabilir. 1919-23 şartlarında pek pozitif değer
bulunamadığı için Ulus-Devlet kendisini irtica
ve şekavete karşı konumlandırdı hatta
bu iki akıma karşı bir kimlik kurdu.
99. yıla geldik. Mevcut duruma bakınca, irtica, devleti ele geçirmiş durumda, şekavet de şimdilik güney komşularımızda
devletimsi yapılar inşa etti. Dolayısıyla, Kemalist Cumhuriyet, kendi saptadığı
hedeflere ulaşamadığı gibi, düşman olarak bellediği, yıkılması/ortadan kalkması
için her türlü mücadeleyi verdiği iki akıma yenilmiş durumda.
Ece Ayhan’ın ‘’Cumhursuz
Cumhuriyet’’, Fikret Başkaya’nın ‘’Paradigmanın
İflası’’ olarak nitelediği, nihayet Sevan Nişanyan’ın ‘’Yanlış Cumhuriyet’’ dediği Kemalist Ulus-Devlet’in güncel yurttaş
profili ve siyasi-kültürel tercihleri de içler acısı bir manzara arz ediyor.
Yüzde 30’lara varan bir kesim, 20 yıllık çürümüş,
kavgacı, yolsuzluk şampiyonu iktidarı destekliyor hala. Siyasi platformda Tek
Adam rejimine ciddi bir şekilde muhalefet edebilen kimse çıkmadığı için olsa
gerek, toplumun önemli bir başka kesimi ise, 84 yıl önce aramızdan ayrılmış bir
şahsiyeti bugün kendisine lider ve rehber edinmiş durumda. Bu benimsemede,
kurucu lidere olan saygı ve o kesimin o döneme nostaljisi de var. Siyasal
İslamcılarla Kürtler hariç…
Bir tenakuz da yok değil: O kadim lider de aslında Tek
Adam’dı!
2022’de Türkiye Cumhuriyeti, hukuktan diplomasiye, ekonomiden ahlâka, diplomasiden eğitime kadar istinasız her alanda hayatının en kötü dönemini yaşıyor. TSK işgal harekatlarını sürdürüyor. Gazeteci, aydın, meslek odaları yöneticileri ve muhalifler hapse atılıyor. İnsanlar çöp kutularında yiyecek arıyor. Ama 29 Ekim Bayram çocuklarının mesajlarına baktığınızda, fanatik bir Cumhuriyet güzellemesi ve Atatürk şahsiyet kültünden başka bir yaklaşım yok.
Efendim, Atatürk kadınlara Avrupalılardan önce seçme ve
seçilme hakkı tanımış. İyi, güzel. Ama bugün Türkiye’de kadın cinayetleri almış
başını gidiyor. İktidar kadını aşağıladıkça aşağılıyor.
Cumhuriyet ‘’Kimsesizlerin Kimsesi’’imiş, bu da güzel.
Ama Türkiye’de bugün Derin Yoksulluğun vahametini anlayan, kabul eden ve buna
karşı çıkan kaç kurum, kaç kişi var?
Bugün her yer karanlık, Kemalizm ve onun Ulus-Devleti 99.
yılı ışıklar içinde kutluyor.
Işıklar içinde uyusun! (SON/RD)
Yorumlar