Ana içeriğe atla

SUSARAK İDARE-İ MASLAHAT!

 Medya yöneticiliği bir dizi mesleki ve teknik beceri ve yeteneğin yanısıra şeffalık, dürüstlük gibi karakterler de gerektirir. Medya organının yöneticileri, çalışanlarına ve okur/izleyicilerine karşı hesap vermeli, doğru/güvenilir/inanılır gerekçeler sunmalı. Susarak hiç bir sorun çözülemez.


Ragıp Duran


Mustafa Sağlamer benim hem Cumhuriyet gazetesinden meslekdaşım hem de Ali Sami Yen’den tribün arkadaşımdır. Adı lazım değil, yine Cumhuriyet’ten sıradan bir sayfa sekreteri bir aralar büyük yorumcu görünümde TV ekranlarında boy göstermeye başladığında garipsedim. Açtım telefonu, bu şahsı benden daha iyi tanıyan Mustafa’ya sordum:

-Bu çocuk neyin nesi? Kimin fesi? Ne bu usta yorumcu havaları ?

-Abi o biraz daha konuşmazsa Cumhurbaşkanı olabilir!

Hiç unutmam Mustafa’nın bu repliğini.

Dikkat edin, çevrenizde aslında çok vardır bu tiplerden. Tavşan pisliği derler, ne kokar ne bulaşır. Susmaktır esas ilkeleri. Buda heykeli gibi devasa bir görünüm yaratmaya çalışır ama bir o kadar da sessizdir. Gazetecilik gibi söz ve yazı sanatında, hele bazen her saat yeni bir değerlendirme yapmak zorunda kalınan bir mecrada, sürekli olarak müdahil olmak gerekirken bu susmanın arkasında cehalet, korkaklık ve konumunu koruma içgüdüsü vardır. Söyleyecek ciddi, sağlam bir fikirleri  olmadığı için de susar bunlar.Bu tiplere göre, özellikle etraf kızıştığında, kutuplaşma yoğunlaştığında en etkili yöntem susmaktır. Hatta hareket bile etmemektir. Böylece, kavgayı, sorunu akıllarınca buzdolabına koyarlar, zamana yayarak, uygun vakit geldiğinde, yani nihai galip belli olduğunda, iktidarın safında yer almak için açarlar ağızlarını. 


Evet bazen susmak, anlamlı bir tutum, bir davranış tarzı olabilir. Ama çelişkiler keskinleştiğinde, etraf yanıp yıkılırken hala susmak  üstelik sürekli olarak ve uzun vadede susmak bu kategoriye dahil olamaz.

 Bu girizgahın sebebi Artı TV/Artı Gerçek’de cereyan eden gelişmeler.

Sosyal medyaya yansıyan bazı somut gelişmeler var :

Can Dündar ve Erk Acarer’in işine, pek şık olmayan bir yöntemle son verildi.

İnci Hekimoğlu ayrıldığını duyurdu.

Artı TV’ye şimdiye kadar katkıda bulunan bazı gazeteci ve aydınlar katkılarına son verdi.

Sosyal medyada okurlar ve izleyiciler gidişattan son derece rahatsız. Bu iki mecrayı izlemeyi bırakan sayısız yurttaş var.

 

Artı TV televizyonu ve Artı Gerçek internet sitesi, merkezi Hollanda’da bulunan kamu yararına tescilli Artı Medya Vakfının mülkiyetinde iki yayın organı. Grubun başında göreve yeni atanmış bir Genel Yayın Yönetmeni de var: Ali Duran Topuz.

 

Bu iki makamdan da şimdiye kadar konu hakkında resmi, yazılı bir açıklama yapılmadı. Susmayı tercih ediyorlar hala.



Oysa ki Köln’deki merkezdeki çalışanlara sözlü olarak bir bildirim yapıldı. Ve mealen ‘’Köln birimini kapatıyoruz. Ekim sonuna kadar herkes işten çıkarılmış olacak. Faaliyetlerimizi bundan böyle Türkiye’de sürdüreceğiz. Bütçe zorlukları nedeniyle bu kararı almak zorunda kaldık’’ dendi.

Gazetecilikte, haberin tanımında ‘’Doğru’’ sıfatının yanısıra iki önemli sıfat daha vardır: ‘’Güvenilir’’, ‘’İnanılır’’. Sözlü bildirimin içeriğinde bu üç sıfatın da yeri yurdu namevcut.

Konuya ilişkin Ahmet Nesin ile Fehmi Işık’ın açıklamalarını  okudum. İkisi de kurumda yönetici değil, konuya ilişkin açıklama yapabilecek yetkiye de sahip değil.

Sözlü bildirim, işten çıkarmalar ve yönetimin suskunluğu sosyal medyada, mesleki çevrelerde haklı olarak infial yarattı.

Ben de yaklaşık 4.5 yıl boyunca bu kurumlarda çalıştığım için konuyla ilgileniyorum ama artık daha çok medya eleştirmeni sıfatımla meseleyi değerlendirmeye çalışıyorum.

Türkiye’ye dönüş gerekçesi tutarsız. Bu İnternet sitesi ve TV, Türkiye’de gazetecilik yapmanın koşulları ortadan kaldırılmış olduğu için bundan yaklaşık 5 yıl kadar önce Almanya’da konumlandı. Yoksa bugün Türkiye’de basın özgürlüğü yeniden tesis edildi de bizim mi haberimiz yok?



Can Dündar ve Erk Acarer gibi iki gazeteciyi işten çıkarmak kaç şekilde yorumlanabilir? Sosyal medyada okuyucu ve izleyiciler çok kolay bir şekilde teşhis etti: Artı TV düzenle uzlaşıyor!

CHP’nin ABD Temsilcisi Özcan da, Artı TV’de başına gelen bir sansür hadisesi konusunu yazarken,  bu teşhisi yazdı.

Şimdilik umalım bu operasyon medya ile sınırlı kalsın. Yoksa siyasi bir yönelim değişikliğinin medyaya yansıması ise durum daha da vahim, demektir. Hiç kimse istemez böyle bir değişimi.

Bütçe sorunu aslında baştan beri sadece Artı TV’de değil bağımsız gazetecilik yapmaya çalışan bütün mecralarda var. Ama bu engeli, ‘’Devletin baskısı’’, ‘’AKP-MHP faşizmi’’ gibi siyasi gerekçelerle açıklamak biraz komik oluyor. Hesap kitap plan program bilmeyen yöneticiler, şeffaflıktan kaçınan, eş-dost kayıran yöneticiler, önünde sonunda bütçe sorunuyla karşılaşır.Dürüst bir şekilde hata, kusur, eksiklik ve yolsuzluk iddiaları gibi olumsuzlukları deşip bunları teşhir ve tedavi etmek varken, ‘’bütçe sorunu’’ deyip işi geçiştirmeye çalışmak kimseyi ikna edemez.    

Az buz değil yaklaşık 40 kişi bir anda, kendilerini kapının önünde buluyor. Türkiye’de yandaş medyada bile böyle bir operasyon olsa, gazeteci milleti ayağa kalkar. Çalışanın haklarına saygı göstermeyen bir yönetim, ne gerekçe öne sürerse sürsün, kendini ne şekilde savunursa savunsun, geçersiz!



Yakın geçmişte de üst yönetim, önce Artı TV ile Artı Gerçek'i ayırdı, İnternet sitesinin başına E.Babahan'ı atadı. Sonra iki medya organını yeniden birleştirdi ve E.Babahan'ı yöneticilikten aldı. Var mı bu zigzagların bir izahı? Üst yönetim, okur ve izleyicilerden gelen eleştirilere hiç bir yanıt veremedi. Suskunlukla karşıladı, eleştirileri bastırmaya çalıştı.

Beni en çok rahatsız eden aslında fırtınalar koparken yönetim kademesindekilerin ağzını açmamaları. Vicdan? Sorumluluk? Dürüstlük?

Düşünebiliyor musun bir medya organında 40 kişilik bir birim kapatılmış, yayın devam ediyor, ama kimse de çıkıp bu 40 kişinin neden işten atıldığı konusuna değinemiyor bile.

Susarak idare-i maslahatçılık hezimetle sonuçlanır. Sağlamer’in gırgır olarak öne sürdüğü üzere bu suskun yöneticilerin hiç birinden Cumhurbaşkanı filan da çıkmaz. Zaten bugün Cumhurbaşkanlığı çok tartışmalı bir makam. (SON/RD)

 

 


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle