* Livaneli’nin son romanı ‘’Bekle Beni’’, 12 Mart dönemini anlatırken, bireysel/toplumsal, şahsi/siyasi ikilemleri, ceberrut devleti ve devrimcinin ruh hallerini güzel betimliyor.
Ragıp Duran
Müzik, sinema, edebiyat alanlarında velut, kaliteli eserler
yaratmış olan Livaneli, son kitabı ‘’Bekle Beni’’de 54 yıl geriye gidip 12 Mart
karanlığında cezaevini, işkenceleri, direnen gençleri kısacası o dönemin Türkiye’sini
yazmış.
Benim ilk başta dikkatimi çeken ve tabi ki sevindiren
bilgi, kitabın ilk baskılarının toplam 400 bin adete ulaşması. (Can yayınları,
Eylül 2025). Az kitap okuyan bir toplumda, son 54 yılda herhalde onbinlerce
insan, Livaneli’nin anlattığı cezaevlerini, işkenceleri, devletin korkunç
baskılarını, sürgünü, ailelerinin parçalanıp dağıldığını yaşadı. Bu insanlar ve
yakınları hiç kuşku yok ki, ‘’Bekle Beni’’de kendi yaşamöykülerini, hayal
kırıklıklarını ve umutlarını bulacak.
Yazar, kitabın sonunda, yaşadıklarının bir kısmını
aktarmış olsa da, bu anlatının bir özyaşamöyküsü olmadığını belirtiyor.
Livaneli, sadece bizzat kendisi de tutuklu kalmış olduğu
için değil, onurlu/vicdanlı bir aydın olduğu için cezaevleri konusunda duyarlı
bir yazar. 1996 ve 2000 yıllarındaki açlık grevlerinde Yaşar Kemal, Orhan Pamuk
ve bazı aydınlarla Livaneli de sorunların çözümü için mahkumlarla devlet
arasında arabuluculuk yapmış, cezaevlerinde bir dizi çalışmalar yürütmüştü.
Yazar ayrıca zengin edebiyat bilgi ve kültürü sayesinde
cezaevi gerçeğini/geçeklerini belli ki iyi biliyor. Adını anmamış, alıntı
yapmamış ama yine belli ki, Livaneli’nin esin kaynaklarından biri de Michel
Foucault. Anlatıda Marx’dan Benjamin’e, Bulgakov’dan Gramsci’ye,
Hamsun’dan Balzac’a kadar çok sayıda yazar ve felsefecinin adı geçiyor.
Didaktizme kaçmadan, ders vermeye kalkışmadan referans kaynaklar metnin içine
ince ve yumuşak bir şekilde yerleştirilmiş.
189 sayfalık anlatıda, kısa metinler birbirini izliyor,
araya mektuplar, roman kahramanı Selim’in not defterinden sayfalar katılmış.
Livaneli’nin zaten rahat okunan, akıcı, sürükleyici bir biçemi var. ‘’Bekle
Beni’’ herhalde olumlu anlamda Popüler Roman kategorisine girer.
Bu kadar kısa bir metinde tabi ki her şeyi aktarmak
mümkün değil ama ben yine de özellikle cezaevindeki sohbetlerde mesela Amerikan
emperyalizmi, mesela OYAK bağlamında Ordu-Sermaye ilişkileri ve sol içi
tartışmalar konusuna daha fazla yer ayrılmasını beklerdim.
Anlatıda rüyalar, kabuslar, iç sıkıntılar çok gerçekçi
bir uslupla okurun kalbine ve beynine gidiyor. Livaneli’nin tutuklu Selim
aracılığıyla ‘’baş düşmanı’’ devlet olarak belirlemesi özel olarak önemli.
Anlatıda Atatürk portresinin sorgudaki üst rütbeli askerin arkasında bulunması
manidar.
12 Mart ve 12 Eylül dönemleri konusunda gerek yazarlar
gerekse o dönem örgütlerinin sorumluları bütünlüklü ve kapsamlı olmasa da bazı romanlar,
anı kitapları yayınladı, bazı değerlendirmeler yaptı. Livaneli’nin bugün
yaptığı ise farklı bir girişim. Öyle bağıra çağıra, ajit-propa ihtiyaç duymadan,
bir tek tutuklunun perspektifinden de olsa, esaslı ve etraflı bir
yüzleşme/hesaplaşma girişimi ‘’Bekle Beni’’. (SON/RD)
Yorumlar