Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Medya Yöneticilerini Gazetecilerle Yurttaşlar Seçmeli!

Toplumda üstyapının, kültürel değerlerin ve algıların oluşmasında önemli bir konumu/işlevi olan medyanın yöneticileri, seçimle değil atama ile iş başına gelir. Onlar patronun bir nevi kayyımıdır. Halbuki medyanın yöneticilerini çalışan gazeteciler ile okur-dinleyici-izleyici kitlesi seçse durum çok farklı olur. Medya gibi, toplumda özellikle siyaset, ekonomi, sosyoloji, psikoloji ve diğer alanlarda bir fikrin oluşması, yaygınlaşması konusunda önemli bir rolü olan mekanizmayı kim/kimler yönetiyor? Bu sorunun cevabı -bir kaç istisna dışında- belli:  Genel Yayın Yönetmeni (GYY). Peki GYY’yi kim, nasıl belirliyor? GYY olabilmenin koşulları, kuralları var mıdır? Türkiye pratiğinde, koşul kural yoktur. GYY’yi patron tek başına, keyfi kriterlerle belirler ve göreve atar. Patronun  kayyımı Bu durumda, GYY’nin medya organını patronun çıkarları doğrultusunda yönetmesinden daha normal bir şey yoktur. Çünkü kendisini o göreve patron getirmiştir. Patronun çıkarları ile gazetecilerin ya da ...

İnternet’in Yarattığı Mahluklar

  Son olarak Ukrayna işgali sırasında yine ortaya çıktılar. Bir şekilde Putin’i desteklediler. Nato, Batı, Amerikan emperyalizmi filan dediler. SSCB, Kuvayı Milliye’yi desteklemiş de… Kural yok, ilke yok, akıl ve mantık yok. Milliyetçilik ve devletçilik var. Komplo teorisi sevdalısı hepsi. Ragıp Duran   Putin’in Ukrayna’yı işgaliyle gemi azıya aldılar. Sosyal medyayı izleyenler bilir. Somut siyasi, toplumsal, ekonomik gerçekleri hiçbir şekilde hesaba katmayan sözümona yorumlar, tahliller, değerlendirmeler saçmalık ve cehalet anıtının parçaları. Bunlar Covid-19 pandemisi döneminde de aşı karşıtlığının bayraktarlığını yaptılar. Neymiş efendim, Bill Gates ile CİA, insanlara aşı enjektörüyle cip takıp izleyecekmiş! Bu tezi savunanlar, Meta’da, İnstagram’da ya da Twitter’da mahrem sayılabilecek her şeylerini fotograf hatta videolarla teşhir ediyor. Kredi kartı bilgilerini verip İnternet’te alış-veriş yapıyor. CİA’ye ne gerek… Sen kendin CİA olmuşsun zaten. Putin’in Gizli Ha...

TARKAN/GEÇÇEK en français TARKAN/GEÇÇEK στα ελληνικα

  GEÇÇEK en français (Paroles et musique TARKAN) ‘’Il nous avait toujours mis au coin Auparavant il nous avait empoignardé du dos Ce n’est pas la première fois, on avait dans le passé reçu pas mal de coup Oui on était tombé  mais on a su se lever N’avons-nous pas toujours défié la vie  Sois calme, nous avons dépassé pas mal de difficultés Ça ira ça ira, cela aussi passera Tu verras, le jour de l’espoir viendra Oh là là ce jour là, nous danserons cymbales aux mains Crois moi ces jours fleuris sont très proches Il ira il ira, exactement comme il est venu Tout a une fin, la souffrance aussi Résiste encore, il reste peu de temps Laisse pas ton été étouffé sous l’hiver et l’automne La victoire de la patience est proche Tu en as fait trop, on est blasé Tu t’es pas arrêté, tu ne nous as pas fait de grâce Ça va, ça suffit maintenant, on est assomé Laisse nous, laisse nous tranquille Nous avons dit qu’il y a du bien dans chaque malheur...

Bill Gates Karl Marx’a Karşı

  Zaman ve mekânda yaşanan radikal değişim sadece felsefi bir mesele değil, pratikte de sorun yaratıyor. Fransız protest şarkıcı Renaud’nun kızı bir parçada soruyordu: Ne zaman gidiyoruz nereye? Ragıp Duran Zaman ve mekân. Ya da tarih ve coğrafya. Yves Lacoste sayesinde coğrafyanın önemini öğrenmiştik, hatta coğrafyanın tarihe olan üstünlüğünü. ‘’Bir milletin kaderi esas olarak ülkesinin konumuna bağlıdır’’ değil mi? David Harvey de bize bir şey daha gösterdi: Siyasetin coğrafi rolü ile coğrafyanın siyasi yönünü. Teşekkürler. Yıllar önce bir Kürt arkadaşım yakınıyordu: ‘’Biz talihsiziz. Bizim komşularımız Türkiye, İran, Irak ve Suriye. Aslında dört diktatörlükle kuşatılmışız. Onların içinde yaşıyoruz. Benim rüyalarımdaki Kürdistan ise, Fransa, Almanya, İtalya ve İsviçre’nin arasında bir yerde. Öyle bir coğrafyada olsaydık sakin, huzurlu ve refah içinde yaşardık’’. Haklıydı herhalde. 1971 yılında Fransa’da, Paris’in banliyösü Créteil’de (Jean Ferrat’nın Ma Môme şarkısındaki ...

Yüzyıl Sonra Düşlerin Sonu

  Türkiye Cumhuriyeti gelecek yıl 100 yaşına basacak. Ajitasyon-propagandaya dayalı pahalı ve görkemli törenler yerine, bu asrı eleştirel bir perspektifle değerlendirip, Cumhuriyet’in tanım ve uygulamalarını, Ermeni ve Kürt Meselelerini demokrasi bağlamında tartışsak, kendi geçmişimizle bir yüzleşsek, ne kadar iyi olur değil mi? Ragıp Duran Gelecek sene Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşına basacak. İktidar ve Kemalist kutbun, bu yaş gününü, resmi ideolojiye uygun bir şekilde törenlerle, şafşata ve tantana ile kutlayacağını şimdiden öngörebiliriz. Merasim, seremoni, konferans ve mitinglerde Atatürk, Türk bayrağı, Milli Kurtuluş Savaşı filan abartılı bir ajitasyon-propaganda malzemesi yapılacak. Oysa ki yapılması gereken, genel olarak Cumhuriyet tanım ve uygulamalarının sıkı, derin, radikal ve özellikle eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmesi. Çünkü yurttaş olarak, Kürt ya da Ermeni olarak, öğrenci ya da iş insanı olarak, gerek 100 yıldır yaşadıklarımız gerek bugün içinde bulundu...