Ana içeriğe atla

Elimizdeki kitap, yüzümüzün karşısındaki ekran

 Dünya Kitap Günü Sohbeti


* Yurttaşların basılı kitap ve elektronik medyadaki metinlerle ilişkisi ne tür farklar içeriyor? Her geçen gün kitap okuyan insan sayısı azalıyor, kitapçılar kapanıyor.  Kitapsız bir topluma doğru mu gidiyoruz?

Ragıp Duran



 








Merhaba,

Dünya Kitap Günü nedeniyle düzenlediğimiz bu söyleşiye Goethe’den bir alıntıyla başlamak istiyorum: ‘’İki ömrüm olmasını isterdim. Biri yaşamak, diğeri okumak için!’’. Tartışılması gereken bir söz bu.  Çünkü yaşam ile okumak iki ayrı, iki farklı hatta iki zıt kavram değil. Okumak, yaşamın bir parçası. Hatta okumak, yaşamın tamamlayıcısı. Ancak okuyunca yaşamın gerçek anlamını kavrayabilir, ancak okuyunca yaşamın tadına varabiliriz. Goethe belki de okumanın hayat kadar önemli olduğunu belirtmek için bu sözü sarfetmiştir.

Canlı varlıklar arasında, yani insanlar, hayvanlar, bitkiler, doğal hücreler arasında sadece insanlar kitap okuyor. Ne yazık ki bütün insanlar kitap okumuyor. Hayatında satın aldığı makinenin kullanım klavuzu ya da uçak, tren gidiş-geliş saatlerini içeren panoların dışında bir şey okumamış çok insan var. Okuma-yazma eğitimi alamamış milyonlarca insan da yaşıyor yerkürede.

Etimolog değilim ama Latince  ‘’Liber/Libri’’ sözcüğü kitap/yazı anlamında.  ‘’Liber’’ sözcüğünün ikinci anlamı ise özgürlük/bağımsızlık.






Türkçe’de kitapla ilgili bir deyiş bana cazip gelir. ‘’Kitapsız’’ bizde ‘’Allahsız’’ anlamında kullanılır. Dört semavi dinin de kitabı olduğu için üretilmiş bir deyim herhalde. Yoksa çok kitap okuyup Allah’a, Tanrı’ya inanmayan çok insan var.

Biz bugün burada basılı kitap ile elektronik medya ya da İnternet/Ekran arasındaki ilişkileri konuşacağız.

 Artık neredeyse nostaljik bir söylem haline geldi ama tekrar etmekten bıkmayacağım: Bir kitabı elimizde tutmak, sayfalarını çevirmek, kağıda temas etmek, o sayfaların kokusunu almak özel bir haz olsa gerek. Ekranda yok bunlar. Cep telefonu ya da bilgisayarda bir metin okuduğumuzda gözlerimiz de bozuluyor. Dahası, biz istediğimiz kitabı, seçerek, gidip kitapçıdan satın alarak ya da kütüphaneden belki de bir dostumuzdan ödünç alarak okuyoruz. İnternette ise, bize sunulan çeşitli seçenekler arasında, gözlerimizin önüne serilen metinlerden birini okuyoruz.








İnternet’e radikal, ilkesel bir itirazım yok. Teknolojinin bize sunduğu bir nimet İnternet. Hem yurttaş olarak özel olarak da gazeteci olarak hayatımızı kolaylaştıran bir çok yanı var İnternet’in.

Ne var ki, okuma – kitap ya da metin okuma- konusunda basılı kitap ile sanal dünya arasında önemli bir çok fark var. Bir kitap, yazarından editörüne, düzeltmeninden sayfa düzenleyicisine kadar bir yayınevinin kolektif çalışmasıyla meydana geliyor. Kitabın içeriği editör ve son okuyucunun denetiminden geçtiği için, basılı kitabın gerçeği yansıtma ihtimali yüksek. İnternet ise isteyenin istediğini herhangi bir denetim mekanizması olmadan yayınlayabileceği, yaygınlaştırabileceği bir mecra. Dolayısıyla İnternet, doğru olmayan bilgi, hatta ‘’Fake News’’ için ideal bir kaynak.

Ayrıca her şey İnternet’te yok. İnternet yine de, yeterince paranız varsa, okumak istediğiniz kitabı size buluyor, evinize kadar ulaşmasını sağlayabiliyor.








3-4 ay önce Brüksel’de başıma gelen bir olayı aktarayım. Fransızca konuşulan ülkelerde, kentlerde var olan kitapçı zinciri FNAC’a her zaman uğrarım. Çeşitli kentlerdeki FNAC’ların medya, Orta Doğu, Yakın Tarih bölümlerini neredeyse ezbere bilirim. Son gittiğimde Brüksel’deki FNAC’a girdiğimde bir gariplik sezdim.  Eskiden girişte yeni çıkan kitaplar sergilenirdi. Bir baktım çamaşır makineleri, bulaşık makineleri, buzdolapları sıralanmış. İçeri doğru yürüdüm, eski dükkan mekanının neredeyse dörtte üçü beyaz eşyalarla dolu. Meğerse FNAC, Darty’i mi satın almış, Darty mi FNAC’ı satın almış, mülk sahibi değişmiş. En dipte az sayıda rafta kitaplar duruyor. Vakit kaybetmemek için görevliye aradığım kitabı sordum. Bilgisayarına girdi ‘’Burada yok. www.fnac.com’dan sipariş verin’’  dedi. Kitapçı kendi mesleğini inkar ediyor hatta mesleğine ihanet edip beni rakibine yönlendiriyor. Halbuki Istanbul’da sahaflarla ne güzel kitap muhabbetleri yapılırdı.    








İstatistiklerin kanıtladığı bir gerçek var. Üzücü. Özellikle gençler çok az kitap okuyor. TikTok, Facebook, X derken kitaba zaman kalmıyor. Üstelik sanal medya bedava, kitap ise bazen pahalı. Bir de galiba meraksızlık önemli bir etken. İlgisizlik mi demeli yoksa?

Türkiye’de benim gençliğimde, 60’lı 70’li yıllarda, yayınevleri belirli kitapların ilk baskısını 10 bin adet  yapardı. Şimdi duyuyorum bazı yayınevleri, 83 milyonluk ülkede ilk baskıyı 500 (Beş yüz) adet yapıyormuş.

İnternet, sosyal medya yine de kitap tanıtımlarına, yazarlara, edebiyata yer vererek yurttaşı kitap almaya, kitap okumaya teşvik edebilir.








Sadece Türkiye’de değil Fransa’da da Yunanistan’da da kitapçıların kapandığını görmek hüzün veriyor insana. Bir kaç yıl önce başıma gelen bir olayı aktarayım: Paris’e ne zaman gitsem, medya kitapları konusunda uzmanlaşmış Tekhné kitapçısına mutlaka uğrarım, uğrardım. Mutualité Salonunun orada bir kitapçı. Mekan ezberimde. Gittiğimde bulamadım kitapçıyı. İki sokak aşağı, iki sokak yukarı çıktım, yine bulamadım. Mecburen İnternet’e girip adresi teyit ettim. Buldum yeri. Vitrinde Akdeniz Kültür Merkezi yazıyor. İçeri girdim. ‘’Kitapçı taşındı mı?’’ diye sordum. ‘’Kapandı. Satışlara on-line devam ediyorlar’’ yanıtını aldım. Hay Allah!








Aynı hafta Selanik’e döndüm. Benim eve çok yakın olan Fransız Okulunun kitapçısından her hafta Canard Enchainé gazetesini alırdım. Bir baktım, kitapçı kapanmış. Oh mon Dieu!

Istanbul’dan bir arkadaş telefonda söyledi Beyoğlu’ndaki (Pera) bir kitapçı da kapanmış. Bir hafta on gün içinde üç gol yemiş kaleci gibi oldum.












Kapanan üç kitapçı hadisesini bir arkadaşıma anlattım. O gayet sakin bir tavırla teselli etmeye çalıştı beni: ‘’Ragıp dert etme, yakında biz de kapanacağız!’’.

Cenette kitapçı var mıdır acaba?

Bence yoktur. Çünkü cennnet yoktur! (SON/RD)

(*) Dünya Kitap Günü nedeniyle 29 Nisan Pazartesi günü  Selanik Eneken Kültür Merkezinde yazar-yayıncı arkadaşım Yorgo Giannopoulos ile Fransızca-Yunanca yaptığımız sohbetten notlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kemalizm’de Hyper Enflasyon

  * İçeriği pek muğlak, dün-bugün-yarın her derde deva olarak önerilen, dev heykel ve portreleri ile tahayyülümüzü baskı altına alan zihniyetin etraflı bir yapı sökümüne ihtiyacı var.   Yerine cazip, çağdaş, popüler yeni bir siyasi-toplumsal proje lazım. Ragıp Duran Sayıları giderek azalsa da Türkiye’ye gelen yabancılar/turistler bize en çok şu soruyu soruyor: ‘Sizde neden her yerde Atatürk heykelleri, posterleri, portreleri var?’. Biz belki içeriden bakıp anlayamıyoruz ama başka ülkelerle kıyaslama yapınca Türkiye’deki Atatürk tutkusunun ne kadar yaygın, ne kadar güçlü olduğunu saptayabiliriz. Her devletin saygıdeğer bir kurucu babası, sevgi ve minnetle anılan askeri ya da siyasi bir lideri tabi ki var. ABD’de G.Washington, SSCB’de pardon Rusya’da V.I.Lenin, Çin’de Mao Zedung, Kore’de Kim Il Sung, Fransa’da De Gaulle… Ama bu ülkelerin hiç birinde lider kültü bizdeki Atatürk düzeyinde değil. Bir başka çelişki d...

Şahin Alpay’ın Anıları / İlginç ve Zengin bir Hikâye ama…

  * 70’lerde Maocuların idolü sonraları Cemaatin kendi deyimiyle sosyal liberal yazarı başarılarını, düş kırıklıklarını, pişmanlıklarını kaleme almış. Parlak bir öztanıtım broşürü, zengin bir özkutlama kataloğu. Ragıp Duran   En eski ünvanı ‘’Maoculuğu Türkiye’ye getiren Adam’’ olan Alpay, Lejand yayınlarından çıkan 564 sayfalık anılarının birinci cildinde son 80 yılın Şahin Alpay’ını biraz da o dönemleri anlatıyor. Alpay, benden 10 yaş büyük. O, Aydınlık’tan ayrıldığı yıllarda ben yeni yeni PDA’cı oluyordum. 70li yılların başında Şahin Alpay ve Halil Berktay bizim için hareketin en önemli ideologları ve gerçek birer devrimci aydındı. Kendisini çok az tanırım. Ama bilgisi, kültürü, çalışkanlığı, içtenliği ve dürüstlüğü konusunda sanırım kimse olumsuz bir yargıda bulunamaz.     Kitap piyasaya çıktığında, Medyascope, Apaçık Radyo ve Serbestiyet’de anılar hakkında yayınlanan söyleşileri izledim. Cazipti. Ancak kitabı okuduktan sonra bu mecralarda söyleşi...

Çekingen Liberalin Tabu Altındaki Trajik Yenilgisi

  Prof. Hanioğlu/ Atatürk – An İntellectual Biography * Atatürk hakkındaki ilk eleştirel biyografi olma şansı varken, ‘’şeytanî kurucu unsur 1915’’in yanı sıra Pontos, Kürtler, Aleviler gibi tayin edici konuları, resmi tabuya uygun ve kasıtlı bir şekilde susarak geçiştiren Hanioğlu, yumurtasız omlet uzmanı olmuş.   Ragıp Duran Şükrü Hanioğlu’nun ‘ ’ Atatürk - An Intellectual Biography ’’ https://nes.princeton.edu/publications/ataturk-intellectual-biography    kitabını yeni bitirdim. 2011 yılında Princeton University Press’den yayınlanan eser 273 sayfa. Bağlam yayıncılık 2023 sonunda yani İngilizce orijinal versiyonun yayınlanmasından 12 sene sonra aynı başlık altında aynı yazarın Türkçe kitabını piyasaya sürdü. https://baglam.com/home/book/ataturk   Türkçe kitap 1024 sayfa! Ben Türkçe kitabı okumadım ama her iki dildeki versiyonları okuyan akademisyen bir arkadaşım, Türkçe baskının orijinal kitabın çevirisi olmadığını, Türkçe baskının çok daha zengi...