Ana içeriğe atla

SELANİK VE GREVENA’DA 

RAGIP DURAN’IN YUNANCA 

KİTAP TANITIM TOPLANTILARINDA

Ümit Öztürk (*)

* Aralık başında , Kuzey Yunanistan’ın iki kentinde, Ragıp Duran’ın Yunanca yeni çıkan kitabının tanıtım toplantılarına katıldım. Değişik, ilginç, güzel anlardı…

 


Ragıp Duran’la bir kaç yıl aradan sonra yeniden karşılaşınca, asansörden kapıya kadar ağır çekimde yürüyerek kucaklaştık ve bu özlem dindiren buluşmayı ağır ağır yenen ağır bir kahvaltıyla pekiştirdik. 8 Aralık akşamı, onun Yunanca kitabının tanıtım paneli ve imza etkinliği olacaktı Selanik’te.

Ragıp Duran’ın Yunanca ilk kitabı, "Selanik'te Sürgün: Modern Türkiye'nin Tarihçesi" (Exorístos sti Thessaloníki: chronikó tis sýnchronis tourkías  /

ΕΞΌΡΙΣΤΟΣ ΣΤΗ ΘΕΣΣΑΛΟΝΊΚΗ: ΧΡΟΝΙΚΌ ΤΗΣ ΣΎΓΧΡΟΝΗΣ ΤΟΥΡΚΊΑΣ), okuyucularla ilk kez buluştu. Kitapta 60 kadar yazı/makale var. Bunlardan 40-45 kadarı, daha önce TVXS.GR sitesinde yayınlanmış yazılardan oluşuyor. Metinlerin bir kısmı da Selanik'te yayınlanan ENEKEN Kültür Dergisi'nde yayımlandı. Artı Gerçek (Köln, Almanya) ve Express 1+1 (İstanbul) sitelerinde Türkçe olarak yayınlanan metinler ise, kitabın içeriğini düzenleyen Duran ve editörü Giorgos (Yorgo) Giannopoulos tarafından ilk önce Fransızcaya sonra da Yunancaya çevrildi. Bu yazıların içeriği, Türkiye’deki son 6-7 yıl içinde meydana gelen siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlardaki gelişmelere yoğunlaşan yazılar. Bir düzine kadar yazı da, Ragıp Duran’ın son 20-25 yılda yazdığı Yunanistan’ın değişik yörelerine yaptığı geziler sırasında edindiği izlenimleri aktaran yazılar.

Bu ilk tanıtım ve imza etkinliğine, ENEKEN Kültür Merkezi ev sahipliği yaptı. ENEKEN, “on parmağında on marifet var” diyebileceğimiz bir oluşum: hem Selanik’de gözde bir kültür-sanat merkezi, hem bir yayınevi, hem aynı adla yayınlanan bir dergi, hem bir sergi salonu, hem de tüm bunların üstüne yazarlara, şairlere, sanatçılara kucak açıp onlarım mesleki ve sanatsal açıdan tutunmaları ve gelişmeleri için destekleyen bir mekan.


Bu kitap tanıtım etkinliği, ENEKEN yöneticisi güzel yürekli şair arkadaşımız Marilou’nun mükemmel koordinasyonuyla gerçekleşti.  Marilou, ilerleyen günlerde biz şiir sevenlere uçsuz bucaksız bir duygu okyanusunda dizeler arasında ruh aydınlatan kulaçlar atmayı yeniden yaşattı.

Kitap tanıtım etkinliği, bir panelle başladı. Üç konuşmacı Yunanca, Ragıp Duran da Fransızca konuştu. Ragıp Duran, her zamanki hiciv ustalığıyla, paneldeki diğer konuşmacılara “Yunanca bilmiyorum. Panelde eğer kitap ya da yazar aleyhinde bir şey söylerseniz, lütfen Fransızcaya ya da İngilizceye çevirin. Yoksa zaman kaybetmeyelim’’ diyerek, hepimizi güldürmeyi başardı. Ben de Ragıp Duran’ın Fransızca olarak yaptığı konuşması sırasında içgüdüsel olarak, hala çok zayıf olan Fransızca bilgimden dolayı, Türkçe deyimle ‘’Konuşmaya biraz Fransız kaldım.”. Bunun ardından,  diğer konuşmacıları dinlerken buna eşdeğer sayılabilecek eski bir İngilizce deyim olan “It’s all Greek to me” (“Bu konu bana tamamen Yunanca gibi”) sözünü söyleme hakkı olduğunu düşündüm.

Yorgo’nun açış konuşmasının ardından, kitabın önsözünü yazan ve Ragıp Duran’ın 40 yıllık arkadaşı ve meslektaşı, gazeteci ve Avrupa Parlamentosu Milletvekili olan Stelios Kouloglou (Kuloğlu) söz aldı.

(https://en.wikipedia.org/wiki/Stelios_Kouloglou

https://www.europarl.europa.eu/meps/en/130833/STELIOS_KOULOGLOU/home)

Kuloğlu, kendisiyle Ragıp Duran’ın 1983’te Paris’te CFPJ (Gazetecilik Eğitim ve Gelişim Merkezi) gazetecilik okulunda karşılaştıkları günden bu yana candan dostluklarının sürdüğünü belirtti. Duran’ın çalışmalarından, insan hakları ve basın özgürlüğü gibi bir dizi alanda ödün vermeyen kendini adamışlığından övgüyle sözetti. Panelin sonunda Stelios Kuloğlu’nun yönetmenliğini üstlendiği ve Türkiye’de basın özgürlüğünün son 30 yılını anlatan, “Mon ami Ragip” (“Arkadaşım Ragıp”) başlıklı belgeselin gösterileceği duyuruldu.

İkinci konuşmacı, Selanik’teki Makedonya Universitesi PAMAK Balkan, Slav ve Doğu Araştırmaları Bölümü'nde yardımcı doçent olan Leonidas Karakatsanis (Karakaçanis) oldu. Konuşmasında yetkin bir akademisyen olarak yaptığı kapsamlı araştırmalardan derlediği tarihsel bilgiler ışığında geçmişten günümüze dek Türkiye’nin siyasal, sosyolojik, kültürel ve medyatik tarihi üzerine olan bilgi, bulgu ve yorumlarını konuklarla paylaştı. Türkiye’de medyanın konumu ve sorunlarını da anlatan Karakaçanis, Ragıp Duran’ın insan hakları ihlalleri ve Kürt sorunu ile ilgili yazılarına da değindi. (Konuşmanın Fransızca çevirisi için bkz.https://groups.google.com/g/chroniqueturquie-rd-fr/c/vUuXBq44aH8 )

Panelin son konuşmacısı, kitabın yazarı Ragıp Duran oldu. Konuşmasında kitabın planlama aşamasından yayınlanmaya doğru giden süreçteki gelişmelerden sözetti ve kitaptaki yazıların ağrılıklı olarak Türkiye'nin siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel hayatına odaklandığını anlattı. Duran, konu başlıkları arasında Erdoğan, AKP, CHP, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Suriye, Ankara-Atina ilişkileri gibi bir çeşitlilik olduğunu söyledi. Duran ayrıca, kendisinin kitapta en çok sevdiği bölümün, “Yunanistan'da Seyahatler” altbaşlığını taşıyan ve son 25-30 yıl içinde  Yunanistan'da İskeçe, Gümülcine, Dedeağaç, İkaria, Grevena, Leros, Egina, Yanya ve Atina'ya yaptığı gezilerden izlenim yazılarının bir araya toplandığı ikinci bölüm olduğunu belirtti.

Arada ENEKEN’in konuklara rakı, beyaz peynir, salatalık-havuç ve çerez sunması katılımcılar tarafından pek hoş karşılandı.

 


Panelin sonunda, Stelios Kuloğlu’nun yönettiği “Mon ami Ragip” (“Arkadaşım Ragıp”) başlıklı belgesel gösterildi. Ragıp Duran ile 90’lı yıllarda yaptığı söyleşilerden derlenen bu belgeselde ayrıca, o karanlık yıllarda Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri ve basın özgürlüğüne yönelik saldırı ve yargılamalar özetleniyor. Görüntüler zaman zaman nostaljik, zaman zaman ağlatıcı, zaman zaman da tüyler ürpertici anıları derinlere dalıp travma enkazından yüzeye çıkarmaya kararlıymış gibi bir dizi duygu gelgitleri yaşattı bende: Ragıp Duran’ın yargılanıp Saray Cezaevi’ne gidişinin öyküsünün görüntülerini izleyince, Londra’da bir İnsan Hakları kuruluşunun editörü olduğum yıllarda kendisini tıpkı bu belgeselde Stelios Kuloğlu’nun yaptığı gibi telefonla arayarak hal-hatır sorduğum günleri, Ragıp Duran’ın da cezaevinden bana bir mektup/yazı gönderdiği ve bunu yayınladığım günleri anımsadım. Belgeselde önce Güneş gazetesinde yazarken yayın yönetmenim, sonra da Özgür Gündem’de editörüm olan sevgili Işık Yurtçu’yu görünce, bu dünyadan gittiğinden beridir kendisini hala ne kadar özlediğimi düşündüm. Gözaltında kayıpların, Metin Göktepe’nin, Akın Birdal ile suikast girişimi sonrası yapılan söyleşinin görüntülerine bakınca; kurşun yanığı kolumu, cam kırıklarına yatırılan bedenimi anımsadım. Devlet inkarına karşı bakanlığa gönderdiğim kanlı gömleğimi anımsadım. Soğuk terlerin kıskacında ve böylesi anıların derinliğinde boğulacağımı düşündüğüm bir anda, Stelios’un belgeselinde Ragıp Duran’ın şimdi aramızda olmayan tekir kedisi Kaplan’ın aniden perdeye yansıyan sevimli görüntüsü, ruh sağlığı uçurumunda tutunacağım bir dal gibi yetişti imdadıma: O beş saniyelik minnoş görüntüsü, sanki “Başın öne eğilmesin” tarzı bir ezgiyle bana seslenir gibi, şu anda Selanik’te olduğumu, sevgili Ragıp Abi ve can dostlarla birarada olduğumu, önümüzdeki iki gün içinde daha çok sayıda insan ve kedi arkadaşlarım olacağı sözünü verdi bir bakıma.   

Panel konuşmaları ve belgeselin ardından, bir çok açıdan çeşitlilik taşıyan bir izleyici/konuklar topluluğu, Ragıp Duran’a yine çeşitlilik içeren boyutta sorular sordular: Türkiye’nin dünü-bugünü-yarını, Türkiye’de azınlıklar, Kürt sorunu, Türkiye-Yunanistan ilişkileri, Erdoğan’ın bugünü ve geleceği, Erdoğan’sız bir Türkiye’nin nasıl kurulabileceği, Yunanistan medyasının durumu…

Sorular ve yorumların ardından, Ragıp Duran kitabını imzalayıp konuklarla sohbet etti.

GREVENA YOLUNDA..


Son 35 yılda belki 60 kadar ülkede çok sayıda kent, kasaba, köy dolaştım. Yunanistan’ın da güney kentlerinin ve adaların bir kısmının altını üstüne getirdim. Ama utanarak söylüyorum, hem Selanik, hem de Grevena’nın olduğu kuzey kesimlerine ilk kez bu yıl gittim. Selanik’ten arabayla iki saatlik uzaklıktaki Grevena’ya Yorgo, Marilou, Ragıp Duran ve ben birlikte gittik. Gerçekten de, “Keşke çok daha önce gelseymişim” dedirtecek güzellikte bir kasaba. Hem büyük kentlerin gürültülü kuşatmasından uzak, hem yemyeşil bir doğası var. Grevena ayrıca peynir ve mantar çeşitleri başta olmak üzere, birbirinden lezzetli tarım ve süt ürünleri ile de tanınıyor. Ben buna, kasaba merkezindeki sevimli kedileri de ekledim. Grevena aynı zamanda Yorgo Giannopoulos’un doğup büyüdüğü yer. Babası, uzun yıllar belediye başkanlığı yapmış, annesi de Yorgo ve yaşıtlarının bir çoğunun öğretmeni olmuş kasabanın temel eğitim okulunda.

Yorgo’nun baba yadigârı tarihi evinde biraz dinlendikten sonra, 9 Aralık akşamı, Grevena’daki kitap tanıtım etkinliği için, merkez kütüphaneye gittik. Burada da izleyici topluluğu yaş, meslek, sanat ve ilgi alanları açısından güzel bir çeşitlilik içeriyordu. Yalnızca 18-25 arası yaşlarda olan izleyici sayısı azdı. İzlediğim kadarıyla bu yaş grubundakilerin çoğu, kütüphanenin arka bahçesinde hizmete açılan buz pateni pistindeydi o akşam.

Grevena’daki etkinliğin tanıtım sunuşunu kütüphane yöneticisi Maria yaptı. Konuklara ayrıca, sevgili Maria’nın kendi elleriyle yaptığı tatlılar sunuldu. Maria ve diğer kütüphaneci arkadaşımız İtsa, benim toplantıdan fotoğraf ve video çekimleri yapmamın yanısıra, duvardaki bir kaç kedi figürlü tablonun da fotoğrafını çektiğimi gördüler. Sevgili İtsa hemen alt kata inerek, Grevena kütüphanesindeki en büyük resimli kedi kitabını bana getirdi!

Maria’nın kısa sunuşunun ardından Yorgo, Ragıp ve yeni yayınlanan kitabıyla ilgili özet bilgiler verdi. Eğitimci  Veronica  kitaptaki Grevena  yazını usta ve şiirsel bir dille okudu.

Ragıp Duran, Fransızca olarak yaptığı konuşmasına Grevena ile olan gönül bağına değinerek başladı. Son 6-7 yıldır Selanik’ten Grevena’ya yılda 3-4 kez Yorgo ile birlikte geldiğini ve artık Grevena’da çok sayıda tanıdıkları ve arkadaşları olduğunu söyledi. Kasaba merkezindeki yerel toplum içerisinde, dedeleri-nineleri Akdağmağdeni’nden göç etmiş olan arkadaşlardan Nihavent Peynircisi’ne varana dek, bir sürü tanıdığı var artık Grevena’da. Fotoğraf ve videoları çekme görevini üstlendiğim etkinliğin sonunda, benim Diyarbakırlı olduğumu duyan konuklardan biri, “Burada Diyarbakırlılar bile var; kasabadan çıkıştaki madende çalışıyorlar” diyerek bilgilendirdi beni.

Gecenin konukları, Ragıp Duran’ın konuşması ve Stelios Kuloğlu’nun “Arkadaşım Ragıp” belgeselinin gösterimini izleyen sorular ve yorumlar kısmında, ilginç sorular ve tarihsel konulardan güncele varan dek ayrıntılı yorumlar yaptılar. Soruların bir kısmı, bir gece önce Selanik’te yapılan tanıtım etkinliğinde sorulanlara benziyordu. Ama değişik zaman dilimleri ve değişik boyutlara odaklanan sorular da vardı. Sorulardan bazılarının odak noktaları şöyle özetlenebilir: Hafta içinde Mitsotakis ve Erdoğan arasında Atina'da yapılan görüşmelerin değerlendirilmesi; tarihteki soykırımlar (1915 Ermeni, 1919-1923 Pontos, 1937-1938 Dersim); Erdoğan’ın olmadığı bir Türkiye yaratma olasılığı ve sonrası; Yunanistan medyasının değerlendirmesi.

Duran, bu soruların bir kısmını zaten kitabındaki yazılara gönderme yaparak yanıtladı. Yunanistan medyası konusunda ise, konunun uzmanı olmadığı için bir değerlendirme yapmasının yerinde olmadığını belirtti.



 Kitabı imzalatmak için masaya gelenler; Ragıp Duran’la kısacık da olsa ilgi, saygı, sevgi ve heyecan dolu bir yüzyüze sohbet etme olanağı buldular. Kitabı imzalatanlardan birisi olan merkez kilise rahibi, Duran’ın belgeselde cezaevinden çıktıktan sonra yaptığı konuşmada geçen, “Kurşun düşünceyi susturamaz” biçimindeki ifadesini, imzalayacağı kitaba yazmasını rica etti. Duran da bu isteği kırmadı.

Konuklardan bazıları Ragıp Duran’la sohbeti, kütüphaneden ayrılana dek sürdürdüler. Bu da Grevena halkının kendisini ne kadar sevdiğini, bu sohbetlerin doyumluk değil tadımlık olduğunu, Duran’ın daha uzun sohbetler için en kısa zamanda yeniden Grevena’ya gelmesi gerektiğini bir kez daha anımsattı.

 

 (*) Ümit Öztürk, merkezi Brighton/ İngiltere’de bulunan Euro-Mediterranean Resources Network (Avrupa-Akdeniz Kaynakları Şebekesi) adlı STK’nın Koordinatörü (www.euromernet.org). Bu yazı Öztürk’ün https://drive.google.com/file/d/1pYW4VwOEOYrJOnU3vl6MRaQ7zmNpxBfA/view linkinden  kısaltılarak alınmıştır


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle