Ana içeriğe atla

Zincirli Ördek sanıyordum, meğerse Sabıkalı Kazmış!

 * İki gazetecinin ‘’Le Vrai Canard - Les Dessous du Canard Encahainé’’ (Hakiki Canard - Canard Enchainé’nin Kirli Çamaşırları) başlıklı kitabı beni sinirlendirdi, kırdı, düşlerimi bozdu.

Ragıp Duran











Sizin başınıza hiç geldi mi bilemiyorum, ama ben bu kitabı (Stock yayınevi, Points dizisi) okuduktan sonra kötü oldum. Keşke okumasaydım mı?

Son pişmanlık fayda etmez. 507 sayfalık kitabı, hem de çölden yeni gelen insanın su içmesi gibi okudum. 

Sorun hem kişisel hem mesleki:

1915 doğumlu Canard Enchainé (Zincirli  Ördek/Zincirli Gaste)  gazetesi ile galiba 1972 yılında Paris’te lise 3. sınıf öğrencisi  iken tanışmıştım. Dile kolay tam 51 yıldır bu gazeteyi nerede olsam bulur, satın alır, okurum. Hakkında yazılmış bir kaç kitabı da heyecan ve zevkle okumuş, konuyla ilgili 3-4 belgesel film de görmüştüm. Dolayısıyla aramızda manevi, hissi bir bağ vardı. Çünkü bu gazete yakın zamana kadar benim idealimdeki gazeteydi. Mizah ile özel haberciliği çok güzel nikâhlamıştı. Yazıları da karikatürleri de bıyık altından güldürür ve ufuk açardı. Kısa haberleri, fıkraları, ona buna takılmaları, şuna buna attığı kancalar şahaneydi. Özellikle Fransız iç politikasına dair başka hiçbir gazetede bulunmayan haberleri bulur yayınlardı. İstihbarat kaynakları çok zengin, çok geniş, çok derin… derdim o zamanlar. Gerçi Çarşamba günleri çıkan haftalık gazetenin içeriğini anlamak/kavramak için bir yandan Fransa aktüalitesini takip etmek lazımdı, bir yandan da Fransızcayı kelime oyunlarını, özel deyimleri, tarihi-siyasi referansları anlayacak düzeyde bilmek gerekiyordu.








Canard’ın ‘’anarşist’’ yayın çizgisi,  başta hükümet, ordu, kilise gibi iktidar odaklarına mizahi bir şekilde muhalefet etmesi, 108 yıldır bir tek santim reklam-ilan almadan sadece abonelik ve bayi satışıyla ayakta kalması, yani mali olarak tam bağımsız olması beni en çok cezbeden niteliklerdi. Bu gazeteyi eşime-dostuma, meslekdaş, öğrenci ve arkadaşlarıma hep anlatmış, tavsiye etmiştim. Canard konusunda bir kaç yazı yazdığımı da hatırlıyorum.  Taa ki geçen haftaya kadar…  

Libération gazetesinin eski muhabiri bugün Mediapart çalışanı Karl Laske ve halen Marianne dergisi muhabiri  Laurent Valdiguié’nin herhalde en az 5 yıllık çalışması sonucunda ortaya çıkan ‘’Le Vrai Canard’’ (Hakiki Ördek) başlıklı kitap ilk baskısını 2008’de yapmış.

İngilizcede ‘’İnvestigative Journalism’’ Fransızcada ‘’Journalisme d’enquête’’ adı verilen, Türkçe’de bence yanlış bir şekilde ‘’araştırmacı ya da sorgulamacı-soruşturmacı gazetecilik’’ diye tercüme edilen (Bence ‘’Özel Habercilik’’ denebilir) yöntemini benimseyen iki gazeteci, Canard’la ilgili olarak yayınlanmış tüm literatürü (Kitap, akademik çalışma, gazete, dergi koleksiyonları) gayet iyi taramanın yanı sıra, konunun yaklaşık 50 uzmanı, kahramanı ya da tanığıyla söyleşiler yapmış.

Avcıyı da avlamaya çalışmışlar ve bence başarmışlar.








Canard, 1980’lerin başından bu yana Fransız basınında Özel Haberciliğin kralı olarak bilinir. Sayısız skandalı ortaya çıkarmış, siyasi, iktisadi hayatı etkileyecek hatta yönünü değiştirecek manşetler atmıştı. Canard, öylesine önemli bir yayın organıdır ki, Salı gecesi Elysée’den Matignon’a kadar siyasi iktidarın tüm makamları, özel moto kuryelerini matbaaya gönderip gazetenin nüshasını edinip her sayfayı, her satırı didik didik edip okur, kendi aleyhlerindeki olası bir habere karşı erkenden hazırlıklı olmak ister. Zaten Canard’ın manşeti Çarşamba günleri, Fransa hatta bazen Avrupa’da bir çok gazete, radyo ve TV haberlerinde iktibas edilir, ön plana çıkar. Ördek, son 20 yıl içinde 600 bin ile 300 bin adet arasında satış yaptı.












Siyasi olarak faşistleri, sağcıları, muhafazakârları, tescilli milliyetçileri ve devletçileri teşhir etmek/eleştirmek önemli. Ama bence kendini solcu gösterip, aslında bal gibi muhafazakâr, milliyetçi, devletçi olanların ipliğini pazara çıkarmak daha önemli, daha gerekli. ‘’Hakiki Ördek’’ kitabı da işte tam da bu ikinci operasyonu gerçekleştiriyor. Üstelik de bunu belgeler, tanıklar, inceleme-araştırma ile yapıyor. Yani objektif. ‘’Madem Canard herkesin foyasını ortaya çıkarıyor, biz de Canard’ın kirli çamaşırlarını ortaya dökelim’’ demişler. Akıllarına, emeklerine sağlık!

Kitap, Ördek’e düşmanca yaklaşmıyor. Aksine Ördek’in bir çok olumlu yanına vurgu da yapıyor. Ama somut bir çok olayda olsun, Canard’ın yapısı, çalışma tarzı, çalışanlarıyla ilişkileri ile teknik ve mesleki hata ve kusurları konusunda da çekinmeden acımasız davranıyor.

Bu yazıda, Canard’ın hangi manşetinde, hangi özel haberinde neyi, neden, nasıl ve çoğu zaman kasıtlı olarak yanlış yaptığını ve hatasını hiç kabul etmediği üzerinde duramam. Sayfalar sürer. Fransız yakın siyasi tarihiyle ilgilenmeyen okuru da alakadar etmez.

Ama, burada geldik işin mesleki kısmına, Özel Haber gazeteciliğinin nasıl bir mayınlı tarla haline geldiğini anlatan çok örnek var kitapta.


 









KARL LASKE









LAURENT VALDİGUİE

Canard aslında neredeyse 1970’lere kadar ‘’Çarşamba günleri yayınlanan satirik bir gazete’’ idi. Siyasi, toplumsal, ekonomik, kültürel aktüaliteyi mizahi gözlüklerle yorumluyor, karikatür ve illüstrasyonlarla okura neşe veriyordu. Aslında Anglo-Sakson basının bir icadı ve uygulaması olan Özel Haberciliğe geçtiğinde ve tirajı yükseldiğinde sorunlar başladı. Savaş karşıtı, ordu karşıtı, polis karşıtı… kısaca düzen karşıtı gazete, düzenin yolsuzluklarını teşhir etmek için düzenin kurumlarıyla ilişkiye geçmek zorundaydı. Bunlar hassas ilişkiler. Düzen, özellikle de düzenin farklı fraksiyonları, sizi (Basını) kullanmakta, gazetelerin düzen yanlılarını kullanmasından çok daha mahirdir. Canard, burada her olayda yeteri kadar hassas davranamadı, kuruluş ilkelerine sadık kalamadı. Kendi başarısının kurbanı oldu. Özünü yitirmeye başladı.  

Fransa zaten kabul edilebilir bir düzeyde hukuk devleti. Sorgu yargıçları ve savcılar, genelde görevlerini zaten iyi yapıyor. Canard, burada çoğu zaman sağcı iktidarlar döneminde görev yapan yargıç ve savcıların açıklarını iyi yakaladı. Ne var ki sağcı iktidarlar döneminde, hakim ve savcılar Sosyalist ya da sosyalistlere yakın bir kişiyi itham ettiğinde, Canard hemen yargıç ve savcı karşıtlığına soyunuyor. Mitterrand döneminde de yargıç ve savcı yanlısı yayınlar yaptı. 

Olumlu anlamda alternatif, marjinal ya da dik başlı basından, ana akım gazete haline geliyor Canard yavaş yavaş. Burada Canard Enchainé/Charlie Hebdo kıyaslaması önemli ve ilginç. Çoğu uzman, Charlie’ye ‘’hakiki anarşist’’, Canard’a ise ‘’Resmi anarşist’’ sıfatını uygun görmüştür.

Beni ciddi bir şekilde rahatsız eden olumsuzluklardan bazı örnekler:

-  2. Dünya Savaşından sonra Canard’da birkaç eski Nazi işbirlikçisi gazeteci çalıştı.

- Canard’ın önemli bir muhabirinin (Jean Clémentin) uzun süre Çekoslovak gizli servisi elemanı olduğu ortaya çıktı

- Canard’ın kıdemli bir çizerinin eşine, gazetede hiç çalışmadığı halde yıllarca maaş ödendiği anlaşıldı. Yönetim, bu olayı ortaya çıkaran Canard muhabirini işten attı.

- Canard’ın iç işleyişinde kolektif bir tarz, kısaca demokrasi hiç yok, her şeye iki yönetici karar veriyor.

- Canard’da uzun süre sendika örgütlenmesine izin verilmedi. Yönetim ‘’Bizde patron yok ki sendika olsun’’ gerekçesini savundu.

- Milyonlarca Euro kâr eden Canard’ın muhasebesi şeffaf değil. Kimin ne kadar aylık aldığı gizli tutuluyor. Editör ve kadrolu muhabirlerin maaşları ortalamanın üstünde. Yöneticilerin aylığı ise astronomik düzeyde yüksek.

- Canard, özellikle Mitterrand döneminde (1981-1995) ayan beyan iktidar partisi lehinde yayıncılık yaptı. Sarkozy döneminde de Elysée ile iyi ilişkiler sürdürdü.

- Canard’ın avukatları, yazarları bazen milletvekili hatta bakan olduğunda, Canard’la ilişkilerini sürdürebiliyor. Bu kişiler aleyhine, gerçek de olsa,  Canard’da hiç haber yayınlanmıyor.

- Canard kadınlara karşı alerjik bir yönetim yapı ve anlayışına sahip. Yönetim kademesinde hiç kadın yok,  yazı işlerinde de çok az sayıda kadın çalışıyor. Ama kadın takma isimleriyle köşe yazan erkek yazarlar var.

- Canard’ın bir çok Fransız gazetesinde parça başı çalışan (Pigiste/Freelance) muhabirleri var. Fransız medyasının üst düzey yöneticileri ile de genellikle aralarını iyi tutuyorlar. Bu nedenle Fransız basınında Canard aleyhinde bir haber veya yoruma rastlamak zor.

- Canard kitap tanıtım sayfalarında, kendi yazarlarına, yakın ve eş-dostlara öncelik ve imtiyaz tanıyor. Bazı çok popüler olsa da yazarların Canard’da isimlerinin geçmesi bile sözkonusu değil.

- Canard’ın çizerleri, her hafta bazen onlarca desen gönderiyor, karikatürist olmayan üst düzey iki yönetici, kimseye sormadan danışmadan,  hangi desenlerin basılacağına karar veriyor.

- Canard’ın üst düzey iki yöneticisi 70 yaşın üstünde.  Yazı İşlerinin yaş ortalaması 61.7.

- Canard, pandemiye kadar online yayıncılığa karşı çıktı.

- Canard kibirli bir gazete. Burnundan hiç kıl aldırmıyor. Canard her zaman her yerde hep en doğru olduğuna inanıyor. Bu da büyük ve önemli bir prestij sermayesi. Yanlış yaptığı kanıtlansa bile özür dilemiyor, hatasını kabul etmiyor. ‘’Pan Sur Le Bec’’ köşesinde sadece baskı hataları ve minör kusurlar belirtiliyor.

 






Eski G.Y.Y C.Angeli             







Yeni G.Y.Y N.Brimo


Ben kitabı üç farklı gözlükle okudum: Gazeteci, Canard okuru ve nihayet Türkiye medyasıyla ilgilenen bir kişi gözlükleriyle.

Gazeteci olarak okuduğumda, Özel Haber yönteminin ne kadar güç, riskli bir iş olduğunu birçok örnek çok güzel anlatıyor. Bir skandalı ortaya çıkaracağım derken, muhabir, kolay bir şekilde bir başka skandalın gizlenmesine, bilinçli ya da bilinçsiz olarak hizmet edebiliyor. Mayın tarlasında iktidarın farklı kesimlerinin aracısı haline gelme tehlikesi her zaman var. İktidarla ilişkilerde, kamu çıkarının ne denli önemli olduğunu da bir kez daha anlıyoruz bu kitapta. Kaynak ya da tanıklarla ilişkinin nasıl olması ya da nasıl olmaması konusunda ders gibi örnekler var ‘’Hakiki Canard’’da.

Canard okuru olarak okuduğumda, Ördek’e olan sevgim saygım kaçınılmaz olarak azaldı. Hele Canard yönetiminin kapalı kutu hatta mafyavari davranışlarını öğrenmek çok can sıkıcı oldu.  

Nihayet, Türkiye medyasıyla ilgili okur kimliğimle okuduğumda şunlar aklıma geldi:

Bizde kimisi akademisyen kimisi gazeteci kaleminden çıkmış, bazı gazeteler hakkında birkaç monografi yayınlandı, çoğunu okudum. Bunların hiç birinde ‘’Hakiki Ördek’’deki eleştirel, deşici, foyaları ortaya döken yaklaşıma rastlayamadım. Oysa ki her okur, siyaseti, toplumu, ekonomiyi, sporu, hatta kendi hayatını belirli ölçüde etkileyebilen medya organlarının iç yüzünü, kirli çamaşırlarını öğrenebilse, daha bilgili, daha bilinçli yurttaş olabilir.

Her iyi, güzel, doğru gazete, kurum ya da kişinin mutlaka kötü, çirkin, yanlış yanları da olduğunu akıldan çıkarmamak gerek.

Hakiki Canard, benim bilmediğim Canard’mış. Üzüldüm, kırıldım ama çok şey öğrendim. (SON/RD) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle