Ragıp Duran
Hector, Galaxidi’de komşumuzdu. Ağırbaşlı, efendi bir
karakter. Kimseyle bir sorunu yoktu. Zaman zaman sahile yaptığımız yürüyüşlerde
bize eşlik ederdi. Bazen bizle beraber döner, bazen de kıyıdaki dostlarında
kalırdı.
Bize yemeğe gelirdi sık sık. Onun ayrı bir tabağı vardı.
Mutfağın penceresinden gördüğümde hemen Yorgo’yu uyardım:
‘’Hector çok hasta, doğru dürüst yürüyemiyor. Hastaneye mi götürsek…’’. Bir
süre ortadan kayboldu.
Sonra çıktı yine pencerenin önüne. Manzara korkunçtu.
Ağzından salyalar saçılıyordu. Yerde debeleniyordu. Ayakları birbirine dolanmış,
tir tir titrıyordu. Gözlerine uzun süre bakamadım. İmdat diye bağırıyordu.
Yorgo önce kuduz sandı. Sonra veterinere telefon etti. Durum
maalesef umutsuzdu. Daha fazla acı çekmemesi için atropin önermiş veteriner.
Atladı arabaya ilçe merkezindeki eczaneden atropin iğnesi alıp döndüğünde
Hector yoktu ortalıkta. Neyse 200 metre uzakta bulmuşlar ve acısına son
vermişler Hector’un. Gitti şeker dostumuz. Yorgo da ben de gözyaşlarımızı
tutamadık. Sesimiz inceldi. Acaba ilk gördüğümüzde hemen veterinere yetiştirebilseydik
kurtarabilir miydik? Kuduz sandığımız için yaklaşamadık.
Ama esas sorun sonra başladı. Yorgo telefonda bağıra
çağıra birisiyle konuşuyor. Siyasi bir konu olsa anlarım.
Hector aslında mahallenin köpeğiydi. Sahibi Arnavut
komşu. Karı-koca, iki de çocukları var, 40 metrekarelik bir evde oturuyorlar.
Kadın sahildeki lokantalardan birinde garson. Adam, iş bulursa tamirat,
temizlikte çalışıyor. Yalnız aile olduğu gibi Covid olmuş. Anne zaten bir süredir
işsizdi, çocuklarla birlikte evde karantinada. Dışarı çıkamıyorlar. Pencereden
konuşuyor. Maske yok. Adam ise, o da maskesiz, arada bir eve girip çıkıyor.
Covidli olduğunu söylemiyormuş telefon konuşmalarında. İş ayarlıyor kendine.
Hector nasıl öldü? Neden öldü?
Yorgo’yla ben, ikimiz de gazeteciyiz ve hayvan dostuyuz
ya, düştük bu soruların peşine. Hatta Yorgo bir ara ‘’Hector’un anısına saygı
yükümlülüğümüz nedeniyle bu ölümü aydınlatmamız lazım’’ dedi.
Hector’un teorik olarak ‘’sahibi’’ Arnavut kadın, bir
acaip. Dengesiz, saçma sapan sözler sarf ediyor. ‘’Hasta olduğunu anlayınca
veterinere sordum, süt ver dedi, süt verdim’’ dedi. Yorgo sağlamcı ve uyanık.
Veterinerin adını telefonunu sordu. Aradık veterineri. ‘’Ben evcil hayvanlara
bakmıyorum. Balık çiftliğinin veterineriyim. Kimse de beni aramadı. Ben de
kimseye ‘köpeğe süt ver’ demedim’’ dedi.
Yorgo, girdi internet’e köpekler ve köpek ‘’sahipleriyle’’
ilgili mevzuatı çıkardı, print etti. Köpek beslemek kolay değil. Kanun köpek ‘’sahiplerine’’
bir dizi görev yüklemiş. Veterinere kaydını yaptıracaksın, aşılarını
aksatmayacaksın, belirli bir yaştan sonra kısırlaştıracaksın, çip taktıracaksın…
vs…
Arnavut komşular yoksul. Hector’un veteriner kaydı yok,
aşı belgesi de yok. Kadının garsonluk yaptığı lokantanın sahibi köpekleri hiç
sevmezmiş. Hector bir kaç kez lokantadan kovulmuş.
Belediye’ye gittik. Belediye Başkan yardımcısı ağırladı
bizi. O da pek hayvan dostu sayılmaz. ‘’Tanırdım Hector’u bir kere saldırmıştı
bana’’ demez mi? Hector, ince ama iri
yarı bir köpekti. Bizi de görünce üzerimize atlardı ama sevinçten. Kimseye
saldırdığı vaki olmamış şimdiye kadar. Belediye’de önemli bir bilgi aldık.
Avrupa Birliğinin hayvan dostu bir projesi için Galaxidi Belediyesine yüklüce
bir miktar mali destek verilmiş. Ne var ki ilçe özellikle kışları yarı boş, bu
nedenle bu fon kullanılmamış ya da birileri iç etmiş bu parayı.
Bölgenin idari merkezi İtea’ya gittik öğleden sonra.
Karakolda şikayet dilekçesi yazdırdık. İki polis efendice dinledi Yorgo’yu,
sonra da ifadesini kayda geçirdi. Hector’u alel acele ilçe dışına gömmüşlerdi.
Biz ölüm nedeninin açığa çıkartılması için otopsi talebinde bulunduk, ayrıca
Hector’un teorik olarak sahibinin köpeğe gerekli işlemleri yapıp yapmadığının
denetlenmesini istedik. Yorgo, köpek ve köpek ‘’sahipleriyle’’ ilgili 5-6
sayfalık mevzuat metnini de, polislerin talebi üzerine, dilekçeye ekledi.
Döndük Selanik’e. Yorgo işin peşini bırakmadı.
Veterinerden aldığı son bilgiye göre, zehirlenme ihtimali yüksek. Kim neden
zehirledi, onu henüz bilmiyoruz.
Hector, Truva’nın Prensiydi. Kentini korumuştu istilaya
karşı. Aşil belki sonra topuğundan vurulacaktı ama Aşil gitti önce Hector’u
vurdu.
Hector’un ölümü çok rahatsız etti beni de Yorgo’yu da.
Tadımız tuzumuz kaçtı. Kös kös döndük Selanik’e. 5 saatlik yolda pek bir şey
konuşamadan.
Çanakkale’de bizle kalan bir köpek vardı: Tarçın. Kısa
sürede çok büyüdü. Bahçeli evden apartman dairesine taşınınca, kırsal alanda
yaşayan bir arkadaşımıza vermek zorunda kalmıştık Tarçın’ı.
Cohen’in Everybody
Knows şarkısında iki dize geçer:
‘’Herkesde bu kırık duygu/Sanki biraz önce baban ya da
köpeğin ölmüş’’. İlk duyduğumda garipsemiştim. Baban ve köpek? Hector’u can
çekişirken gördüğümde aklıma geldi bu iki dize. Kırık duygunun ötesinde bir
şey. 3-4 gecedir uyuyamıyorum.
Biliyorum şimdi bu yazıyı okuyan kimi okurların, ‘Filistinliler
ezilirken, Kürtlere şiddet uygulanırken, beyefendi Hector adlı bir köpek için
yas tutmuş. Burjuva işte n’olucak ’ dediğini duyar gibiyim. Böyle düşünen varsa
lütfen okumasın bu yazıyı ve diğer yazılarımı.
Hector üzüntüsü yetmiyormuş gibi bugün de bir arkadaşın
köpeğinin ölüm haberi geldi. Dün akşam zaten şampiyonluğu kaçırdık. Çok üst
üste geldi olumsuzluklar. Hayırlısı…
Yorumlar