Ana içeriğe atla

Duran: Peker’in ifşaları tek adam rejiminin iflası

 

Mezopotamya Ajansı

http://mezopotamyaajansi29.com/tum-haberler/content/view/135519

İSTANBUL - Organize suç örgütü yöneten Sedat Peker’in itiraf ettiği devlet-mafya-medya ilişkisinin Kürt sorunuyla birlikte ele alınması gerektiğinin altını çizen medya eleştirmeni Ragıp Duran, ifşaların tek adam rejiminin iflasının sinyalleri olduğunu söyledi.

Organize suç örgütü yöneten Sedat Peker’in yayınladığı videolarla ortaya saçılan devlet-mafya-medya ilişkisine ilişkin tartışmalar sürüyor. Uyuşturucu ticaretinden, tehdit ve şantajlara, cinayetlerden tecavüzlere, mal ve mülklere el koymalara kadar pek çok kirli ilişkinin ifşa edildiği videolar, AKP ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile 1996’da İçişleri Bakanı olduğu dönemde yaşanan Susurluk kazasında ismi yine mafya ve çetelerle anılması üzerine görevinden istifa eden Mehmet Ağar’ı zor duruma soktu. 
 
Geçtiğimiz gün katıldığı bir TV programında Soylu’nun itiraf niteliğindeki, “Organize suç örgütleri gayrinizami harbin en önemli aparatlarından biridir” şeklindeki açıklaması, büyük yankı uyandırdı. Açıklamayla Soylu’nun, kendini aklamak için devlet ilişkilerine işaret ettiği ifade edilirken, söz konusu gayrinizami harbin kimlere karşı yapıldığı sorusunu tekrar gündeme getirdi. Açıklama, 1990’lı yıllarda işlenen “faili meçhul” cinayetlerinin paramiliter ve mafya yapılanmaları ile işbirliğinde yapıldığını akıllara getirdi. 
 
GAME OVER
 
Kürt meselesinde devlet, mafya ve medyanın aynı safta konumlanmış durumda olduğunu ifade eden medya eleştirmeni Ragıp Duran, ifşaların tek adam rejiminin iflasının sinyalleri olduğunu kaydetti. Peker’in açıklamalarıyla ortaya saçılan devlet-mafya-medya ilişkilerinin tek adam rejiminin sonunun yaklaştığını gösteren yeni bir emare olduğuna dikkat çeken Duran, “Sistem, iflas sinyali veriyor. Bir sonraki aşamada bip bip diye ötecek ve Game Over yazısı çıktıktan sonra, ekran kararacak” değerlendirmesinde bulundu. İktidarın eski ve yeni ortakları ile 19 yıldır saray rejiminden nemalanan çeşitli kesimlerin iktidarın çökmekte olduğunu gördüğünü belirten Duran, herkesin kendini kurtarma telaşına düştüğünü söyledi. Duran, yasadışı ve gayrimeşru işleri teşhir ederek kendilerini aklamaya çalışanlar olduğunun altını çizerek, topyekun yozlaşma ve çürüme ortamında devletin de mafyanın da medyanın da kendi payına düşeni aldığını dile getirdi.
 
KİM DEVLET KİM MAFYA?
 
Duran, TV kanallarında milliyetçilik ve devletçilik propagandası yapmak üzere yayınlanan tarihi dizilerde açık bir şekilde görüldüğü üzere devletin yasa dışı ve gayrı meşru yapılarla ilişkisinin çok eskilere dayandığını vurgulayarak, “Türk devletinin üst düzey her yöneticisinin kalbinde bir Yakup Cemil yatar. Beyinlerinde de bir Talat Paşa. Bugün gelinen aşamada devlet kim, mafya kim sorusu bile gündeme geldi. O kadar iç içe geçmiş durumdalar yani. Bir İçişleri Bakanı kimi şüphelilerin ‘bacaklarını kırmaktan’ söz ederken, mafya kılıklı bir başkası, savcıların nasıl çalışması gerektiğini anlatıyor. Devlette süreklilik esastır derler. Bu ilke mafya için de geçerli. Hatta mevcut durumun resimaltı, ‘devlet ve mafya işbirliğinde süreklilik esastır’ cümlesi olabilir. Kuruluşundan itibaren demokrasiye itibar etmeyen bizim cumhursuz cumhuriyetimizin yöneticileri, toplumun sorunlarını çözemedikçe, yasadışı ve gayrı meşru yöntem ve yapılara yöneldiler. Gerçi bu yönelme de sorunları çözemedi ama yöneticilerin bir süre daha iktidarda kalmalarını sağladı” diye anlattı.
 
KÜRT KARŞITI İTTİFAK
 
Devlet-mafya-medya ilişkisini Kürt sorunundaki çözümsüzlük kapsamında ele alınması gerektiğini vurgulayan Duran, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana inkar ve şiddet yöntemlerinin devam ettiğini hatırlattı. Duran, devlet politikalarında başarısız olurken, Kürt sorununun hem global düzeyde siyasi bir mesele haline geldiğini hem de Kürt hareketinin Şeyh Said dönemine oranla çok daha güçlenip örgütlendiğini kaydederek, “Mesele bence sadece Ağar ve Peker’le sınırlı değil. Resmi muhalefet olsun, eski ya da yeni kurulan partiler olsun hepsi Kürt meselesinde, tıpkı Ermeni meselesinde olduğu gibi, devletin resmi politikalarını savunuyor. Kürt meselesinde de devlet, mafya ve egemen medya aynı safta konumlanmış durumda” diye belirtti.
 
MUHALEFETİN TUTUMU 
 
Peker’in açıklamalarının bunca ilgi görmesinin AKP’ye karşı ciddi, tutarlı, güven veren ve kitlesel bir muhalefetin eksikliğinden kaynaklandığına işaret eden Duran, tek adam rejimini sünepe, milliyetçi ve devletçi refleksleri olan bir muhalefetin alt edemeyeceği kanısının yaygın olduğunu belirtti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun "Devlet, mafya liderine koruma verir mi?’’ sözlerini hatırlatan Duran, ‘’Bula bula, işin en can alıcı noktası olarak koruma meselesine takılmış bir siyasetçi, muhalif de olamaz, lider de. Videoları izleyenler, ‘Bunlar kendi içlerinde birbirlerini yiyerek çökecekler. İçeriden gelen bilgiler olmasa biz bunların ne berbat işlere bulaştıklarını bile belki bilemeyecektik’ diyor " ifadelerini kullandı.
 
BU NASIL GAZETECİLİK?
 
Peker’in açıklamalarında bir kez daha tartışmaya açılan devlet-mafya ilişkisinde medyanın rolüne ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Duran, ‘’Kendine gazeteci diyen ama bakanla ve suç örgütü lideriyle abi-kardeş ilişkisine giren, yukarıdan dikte edilen her şeyi haber ya da köşe yazısı diye yayınlayan mesleğimizi rezil edenlere gazeteci demek doğru değil. Türk egemen medyası öyle bir ortam yarattı ki, bu tür cibiliyetsiz, sefil, şahsiyetsiz insanlar etrafta gazeteci diye dolaşabiliyor. Mesleğine düşkün, öncelikle kamu çıkarını gözeten, işini profesyonel kriter ve ilkelere göre yapanları cezaevine tıkar ya da sürgüne gönderirseniz meydan bu tür çapsız, iğrenç yaratıklara kalır. Çok da şaşırmamak lazım: Böyle Reis’e böyle Bakan, böyle mafya bozuntusuna da böyle gazeteci’ diye konuştu.
 
MA / İdris Sayılğan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle