Özgür Gündem'de yayınlanan söyleşi 26 Temmuz 2015
Suruç’ta
yaşanan katliam, ardından asker ve polislerin öldürülmesi onlarca yıldır
korkulanın eşiğine geldiğimizi gösteriyor; Suriye, Irak ya da Mısır’a benzemek,
etnik ya da dini kökenli bir iç savaş artık Türkiye’ye de o kadar uzak değil.
İktidarın savaş yanlısı tutumu bize barışı değil, ölümü ve kanı
yakınlaştırıyor. Savaşın ve düşmanlığın yatağını hazırlayansa iktidarı hiç
koşulsuz destekleyen medya. Durmaksızın HDP’ye ve yöneticilerine küfreden,
hedef gösteren yayınlarla bombaların pimini çekiyor. İktidar yanlısı medyanın
bu tutumunu teşhir etmek ve eleştirmek de herkesten çok bir gazetecinin
yükümlülüğü. Hem Türk, hem de dünya medyasını, kodlarını ve izledikleri rotayı
iyi bilen, dahası Kürtlerin hak ve özgürlük mücadelesini de yakından izleyen
Ragıp Duran da işte bu yükümlülüğü yerine getiriyor. Duran’la son gelişmeleri
ve medyayı konuştuk:
Sence Suruç’ta 32 genç insanın ölümüyle
sonuçlanan katliamın amacı ne, dünyanın neresinde olursa olsun, bu tür
eylemlerin iktidardan bağımsız gerçekleşmeyeceğini göz önünde tutarsak, bu
katliam neyi hedefliyor?
Bu saldırının birden
fazla hedefi olsa gerek. Genel kanı saldırının IŞİD tarafından
gerçekleştirildiği. Ne var ki, saldırının gerçekleştiği alan, hedef alınan
kitle ve saldırının faili göz önünde bulundurulduğunda, ayrıca saldırı
öncesinde konvoyun olağanüstü güvenlik/denetim altında tutulup, saldırı
sırasında çevrede neredeyse hiçbir resmi güvenlik gücünün bulunmaması
saldırının tek sorumlusunun IŞİD olmadığını düşündürüyor.
Son seçimlerde HDP’nin, AKP’nin tek başına hükümet kurmasını engellemesi, daha da önemlisi Erdoğan’ı "başkan" yaptırmaması, iktidarın seçim kampanyası sırasında başlattığı genel olarak Kürt, özel olarak HDP karşıtlığını artan bir dozda sürdürmesine neden oldu. Keza Rojava’da PYD’nin IŞİD’e karşı önemli askeri ve siyasi başarılar kazanması da siyasi iktidarın hesaplarını altüst etti. Suruç saldırısı, iç politikada seçim mağlubu iktidarın, dış politikada da dünyada prestij kazanan PYD’ye karşı bir intikam operasyonu, hiç olmazsa kanlı bir debriyaj darbesi.
Son seçimlerde HDP’nin, AKP’nin tek başına hükümet kurmasını engellemesi, daha da önemlisi Erdoğan’ı "başkan" yaptırmaması, iktidarın seçim kampanyası sırasında başlattığı genel olarak Kürt, özel olarak HDP karşıtlığını artan bir dozda sürdürmesine neden oldu. Keza Rojava’da PYD’nin IŞİD’e karşı önemli askeri ve siyasi başarılar kazanması da siyasi iktidarın hesaplarını altüst etti. Suruç saldırısı, iç politikada seçim mağlubu iktidarın, dış politikada da dünyada prestij kazanan PYD’ye karşı bir intikam operasyonu, hiç olmazsa kanlı bir debriyaj darbesi.
İntikam arzusu IŞİD’e yönelik askeri
saldırının hemen ertesinde PKK mevzilerinin de bombalanmasıyla pekiştirildi.
Suruç bombacısı, bir
yandan da, AKP devleti ile IŞİD arasındaki ilişkiler hakkındaki kara kuşkuları
artırmıştı. F16’larla orayı burayı bombalamak hem IŞİD’e hem de PKK’ye vurmak
stratejik sığlığın yeni hamlesi olsa gerek. İşin meşruiyet ve hukuki yanı bir
yana, bu zihniyetle IŞİD’e de zarar veremezsin, koridor filan da açamazsın,
Esad’ı da zora sokamazsın. ABD ile ilişkilerini düzelten İran’la Ortadoğu’da
rekabet filan da edemezsin. Erdoğan bu aralar tam ‘Cafer bez getir’
konumunda...
Sıkışan bütün
iktidarlar milliyetçiliğe sarılır, milliyetçiliğin birleştiren çimentosu da dış
saldırıdır. Bu durum, ülke içinde milliyetçi temelde bir süre için birliği
sağlayabilir. Ne var ki Türkiye, sadece milliyetçi Türklerden oluşmadığı için,
milliyetçilik bir süre sonra iflas eder. Üstelik savaş, hele Ortadoğu’da savaş
ters teper. Milliyetçilik temelinde memleketi birleştireyim derken bakarsın ülke
paramparça olmuş. Savaş olan her yerde kaçınılmaz olarak barış talebi de
gündeme gelir.
Erdoğan’ın korkusu bizi tam da barışa
yakınlaştığımızı düşünürken geçmişte hep kıyısından geçtiğimiz iç savaş
tehlikesine yakınlaştırmıyor mu?
Elbette, bu durumda çözüm
süreci de barış ihtimali de büyük ölçüde tehlike altına girdi. İç savaş
tehlikesi evet, hem Türkiye içindeki güçler açısından, hem de bölgedeki durum
açısından aslında mevcut. Siyasi iktidar da, "Kaos benim işimi
kolaylaştırır, iktidarımı sağlamlaştırır." zihniyetine sahip olduğu için
tehlike daha da büyük.
Erdoğan ile AKP
arasındaki ilişkilerde önemli ve olumlu bir değişim yaşanmaz ise, Kürt Özgürlük
Hareketi’nin askeri hamleleri, özellikle HDP ve CHP cenahlarında meşru savunma
kategorisinde değerlendirilemez ise kutuplaşmanın, siyasi zıtlaşmanın ötesine
geçip, 1980 öncesi manzaraları hatırlatan ortamlara geri dönme riski malesef
var.
Türkiye
şimdilik operasyon adı verilen saldırılarını artırır da savaşa çevirirse neler
yaşanır?
Bırakın Türkiye’yi, Amerika
bile Irak’a girdi ve oradan çıkamadı. Türkiye operasyonu büyütürse, iktidar,
asker tabutları gelmeye başladığında, kurmayı tasarladıkları milliyetçi birliği
sağlasa da, kendi mezarını kazmış olur. Askerdeki gençlerin anlamsız, yurt
savunmasıyla alakası olmayan, aksine saldırgan bir amaçla ölüme gönderilmesi
hem iç hem dış politika açısından son derece olumsuz bir duruma yol açar.
Katliamdan sonra iktidarın yanı sıra
MHP’nin söylemi de şiddeti daha da besleyeceklerini gösteriyor. CHP bu ittifak
karşısında ne kadar istikrar gösterebilir, toplumun desteğini alabilir?
AKP ve MHP’nin
tepkileri IŞİD’in söyleminin diplomatik kılığa sokulmuş haline benziyor. İki
sağcı parti, insanlık duygu ve kimliğinden azad olmuş bir şekilde katledilen
gençler aleyhine açıklamalar yaptılar. CHP’nin ulusal yas ilan talebi, olay
yerine heyet göndermesi yeterli tepki olarak kabul görmemişe benzer.
AKP’ye destek veren medyanın dili
özellikle de HDP’ye karşı giderek daha da saldırganlaşıyor. Suruç katliamının
ardından bile IŞİD bir yana bırakılıp HDP topa tutuldu, neden?
Radyo, televizyon,
internet, yani topluca medyaya bakıldığında en az yüzde 70-80’i AKP’nin
doğrudan ya da dolaylı kontrolünde. 7 Haziran öncesinde CHP ile HDP’yi
karalayan yayınlar yapmalarına rağmen sonuçlar hiç de istedikleri gibi olmadı.
Anlaşılan yurttaş AKP yanlısı medyaya değil, 17-25 Aralık yolsuzluklarına,
kaçak saraya, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak anayasanın tarafsızlığını ihlal
eden tutumlarına bakıp bir tercih yaptı. Bu da medyatik gerçekle, sanal gerçekle
istediğiniz kadar oynasanız da önünde sonunda sokağın, beş duyunun egemen
olduğu hakiki gerçeğin onu boşa çıkaracağını gösterdi.
AKP yanlısı
küfürlerin, hakaretlerin arkasında da bu yatıyor. Küfür, çaresizlerin sarıldığı
bir silahtır. Herkesin, HDP’nin de, hem sağdan hem de soldan siyasi eleştiriye
ihtiyacı vardır. Siyasi eleştiri yapabilmek için rakibin
olumsuzluklarını/açıklarını gerekçeli bir şekilde saptamak lazım, bunlardan
yoksun olunca maço saldırı biçimleri bulmak zorunda kalırsınız. Bunlar eskiden
beri terbiyesizdi ve iktidarı kaybedince daha tehlikeli oldular. Kalkıp HDP’li
yöneticileri hedef göstermeye başladılar.
Türkiye’nin
daha düne kadar IŞİD’i desteklemesinin ardında dini benzerlikler yanında petrol
sevdası da olabilir mi?
Ben de bunu Fransız
basınından öğrendim. Kobanê’ye baktığınızda dümdüz bir alan; jeostratejik
anlamda bir önemi yok gibi, petrol metrol de yok, ama IŞİD’in gelir
sağlayabilmesi için çıkardığı Musul’daki petrolü neredeyse dünya fiyatlarının
üçte birine satması gerekiyor. Bu nedenle de ona Türkiye’de dışa açılan kapı
lazım. Detayını bilmiyorum, ama AKP elitlerinin de bu petrolden pay aldığı ya
da alma arzusunda olduğu söyleniyor. Bu da IŞİD’le kurulan ilişkinin nedenine
ve sonuçlarına bir ışık tutuyor. IŞİD ayrıca Türkiye ile komşuluğu sayesinde,
yani ortak sınır kapısı olması sayesinde, yurtdışından gelen militanlarını
oralardan rahatça geçirebiliyor ve kendisi için de dışa açılan rahat bir kapı
sağlamış oluyor. Suriye Kürtleri yani PYD ise IŞİD’in tüm bu kötü hayallerini suya
düşürdü.
Türkiye bugüne kadar
Suriye sınırında Kürtleri değil de IŞİD’i komşu olarak görmeyi yeğledi. Halbuki
hiçbir devletin komşusunu seçme ya onu ehlileştirme hakkı, imtiyazı yok. Komşun
kimse onunla iyi geçinmeye çalışacaksın. O kadar!
AKP, IŞİD’e desteğini çekmiş görünüyor, bu
da kapının kapanması anlamına geliyor. Örgütün bundan sonra nasıl bir tutum
izleyeceğini öngörüyorsun?
AKP-IŞİD ilişkileri
konusunda iki formüle rastladım. Biri gazeteci Murat Aksoy’un diğeri PKK
yöneticisi Duran Kalkan’ın. Aksoy, AKP’ye ‘Soft IŞİD’ diyor, Kalkan da Suruç
katliamı için ‘DAEŞ maskeli AKP katliamı’ deyimini kullanmış. Biliyorum Nuray
Mert de, AKP-IŞİD benzetmesinden yana değil. Tabii ki Erdoğan Bağdadi değil,
ama bu iki siyasi formasyon arasında, dini, ideolojik ve siyasi bir sürü ortak
nokta var. Zihniyet olarak birbirlerinden pek uzak değil. Yani bir IŞİD’li ile
bir AKP’li, kahvede karşılaşsalar, öyle kavga mavga etmeden oturup uzun süre
birlikte muhabbet ederler. Sonra kalkıp birlikte camiye namaza giderler, herhalde...
AKP’nin, bir yandan bu yakınlıklar/ortaklıklar nedeniyle bir yandan da PYD’ye
karşı güçlü bir müttefik olması nedeniyle, IŞİD’den tamamen vazgeçebileceğini
düşünmüyorum. Herhalükarda Erdoğan vazgeçmez... IŞİD ayrıca iktidardaki bazı
mahfiller için önemli bir gelir kapısı, silah ticareti, komisyonlar falan...
Erken seçim HDP’nin oylarını 7
Haziran’daki oranda tutar mı ya da arttırır mı?
HDP’nin çok heterojen
bir seçmen kitlesi var. HDP-PKK ilişkileri bu kitlenin konsolide olmasını ya da
zayıflamasını etkiler. AKP’yi hükümetten tamamen uzaklaştıracak bir formül bana
çözüm gibi gözüküyor. Çünkü bunlar son 13 yılda çok katliam yaptılar. Çok insan
öldürdüler, hukuku, doğayı katlettilerÖ †Yakıp yıktılar her şeyi. Rahmetli Musa
Amca’nın deyişiyle bunlar her şeyi -20’lere getirdi. Tüm bu yıkımın onarılması
çok zor, çok zaman alacak, sorunlu geçecek. Yani†-20’lerden 0’a gelebilmemiz
gerekecek.
CHP-AKP koalisyonu beklentisi de sonuçsuz
kaldı görünüyor, bu kaos ortamında bir erken seçim dengeleri nasıl değiştirir,
AKP’nin yol açtığı yıkımı onaracak bir çözüm çıkabilir mi?
Olası bir koalisyon,
Erdoğan tarafından kasıtlı bir şekilde engelleniyor. Her şey ağırdan alınıyor,
zaman geçiriyorlar. Çünkü iktidarın yüzde 50’sinin bile kaybedilmesi Erdoğan ve
AKP için çok vahim sonuçlara yol açabilir. 17-25 Aralık’tan Yüce Divan’a kadar
onların önünde kocaman sıradağlar var. Erdoğan, tekrar seçim diye bir şey
uydurdu, son seçimler istediği sonucu vermeyince, ‘Olmadı tekrar edelim’ diyor.
Siyasal bilgiler literatüründe böyle bir deyim yok.
Erdoğan, erken seçime,
iktidar partisi olarak girmek istiyor, amacı bir yandan kaybettiği Kürt
oylarını yeniden kazanmak, bir yandan da MHP’ye giden milliyetçi oyları geri
almak. Seçimlerden bu yana uyguladığı politikalar ve yaptığı açıklamalara
bakacak olursak, kalan az miktarda Kürt oyundan vazgeçmiş görünüyor.
Bahçeli’nin politikaları AKP’ye güç kattı, bu nedenle MHP’ye giden oyların hiç
olmazsa bir kısmı AKP’ye geri dönebilir. Erken seçime kadar her partinin
tutumu, erken seçimin sonuçları üzerinde etkili olacak. AKP bence beyhude
uğraşıyor. 10 puan gerileyen hiçbir parti son 50-60 yılda Türkiye’de hiç geri
gelemedi.
Yorumlar