Ana içeriğe atla

Kayıtlar

YILMAZ ÖZDİL MESELESİ

Hürriyet’in popüler köşe yazarı Özdil’in gazeteden ayrılması tartışma yarattı. Özdil sansür kurbanı mı oldu? Özdil’in köşesini yitirmesi basın özgürlüğü açısından ele alınabilir mi? Bundan sonra ne olabilir? Hürriyet gazetesinin popüler köşe yazarı Yılmaz Özdil’in bir yazısının gazete yönetimi tarafından etik kurallara uymadığı gerekçesiyle yayınlanmaması, Özdil’den talep edilen değişikliğin de yazar tarafından rededilmesi ve sonuçta Özdil’in gazeteden istifası  tartışmalara yol açtı. Gazete yönetimi belki de dolaylı olarak siyasi iktidar tarafından sansür edilen bir yazar otomatik olarak mağdur duruma mı düşürülmüştür? Özdil, gerçekten sansüre mi uğramıştır yoksa Hürriyet’in etik kurallarını ihlal ettiği için mi istifa etmek zorunda kalmıştır? Savunduğu görüşler ne olursa olsun, gazete yönetimi tarafından yaptırıma uğratılan her yazar, basın özgürlüğü adı altında mutlaka savunulmalı mıdır? Sözkonusu sorulara kaçınılmaz olarak siyasi-ideolojik ve/veya mesleki-teknik yanıt

Omurgasızlar, sürüngenler, bukalemunlar

Mustafa Dağıstanlı’nın medya eleştirisi kitabına (5N 1 KİM, Postacı) yazdığım önsözde Türk egemen medya alemini sevimsiz bir hayvanat bahçesi olarak nitelemiştim. Sevimli dostlarımız hayvanlara gönderme yaparken dikkat: Onlar doğaldır, omurgaları hatta şahsiyetleri vardır, yırtıcı bile olsa hakikidir, belki de sevimli. Üstelik aslansa mesela, hep aslan kalır. Tarihte ve evrende önce aslan sonra tilki olan bir yaratığa rastlanmaz. Tilkiler de büyüyünce ya da orman değiştirince aslan olmazlar, olamazlar.  Ama bizde, siyaset ve medya dünyasını yakından uzaktan izleyen her yurttaş, her okur, fazla değil, 10 yıllık belleğe sahipse ya da zahmet edip arşive bir göz atsa, olağanüstü değişken (Oynak dememek için seçilmiş diplomatik bir sözcük!) bir manzara ile karşılaşır. 3 yıl önce ak diyen, aynı renge bugün kara deme cüretini çok rahat gösterebiliyor. 5 yıl önceki mavi bugün sarı oluyor. İşin vahim tarafı bu hızlı ve sorunsuz(?) saf değiştirmelerin akla izana, mantığa uyan hiçbir açıklama

SEÇİMLER, KÜRT MESELESİ VE DEMOKRASİ

Kürecik'de Gezi Şehitleri anısına fidan dikme töreni * Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kısa bir süre kala, otoriter Erdoğan rejiminin güçlenerek sürmesine karşı önerilen alternatif nasıl  değerlendirilebilir? Çözüm Süreci hakikaten çözümü mü hedefliyor? Yoksa…Demokrasi nasıl büyüyor? Merhaba, Öncelikle ben gazeteciyim. Siyasetçi değilim. Gazetecilikle siyaset, birbirine yakın uğraşlar. Çok sayıda ortak yanı, alanı var. Ama aynı zamanda çok sayıda ayrı, farklı yanları da var. Amaçları, kullandıkları yöntemler, araçlar, çalışma şekilleri farklı. Siyasetçi iktidarı hedefler, bunun için de seçmen ve oy peşinde koşar. Gazetecilik ise muhalefet mesleğidir. Gerçeğin peşinde koşar. Siyasetçi, grup adamıdır, parti disiplinine uymak durumdadır. Gazeteci ise, ilke olarak, teorik olarak fikri hür, vicdanı hür bir kişidir. Bağımsız ve özgürdür. Bugün burada, aslında her zaman her yerde, gazeteci kimliğimle konuşuyorum. Bu durum, gazetecinin siyasi-ideolojik bir tutumu, konu

Dijital dünya ne kadar radikal?

Dünya medyası 20 yıldır geleneksel gazetecilikten dijital medyaya geçişin sancılarını yaşıyor. Yazılı basında satışlar ve reklam gelirleri düşüyor. Dijitalde ise bu parametreler artış gösteriyor. Artık zaman/mekan kavramı çok değişti. Mesele, kağıttaki mürekkep kokusu, kağıdın kumaşına parmak teması gibi nostaljik duygular değil. Dijitalde derin fikir, sorgulama, eleştiri nerede? Dijitale nereden bakacağız? İşveren, gazeteci ya da okur bakışı…   Türkiye’de, Doğan Medya Grubu’nun günlük ‘Radikal’  gazetesini kapatıp sadece dijital yayını sürdürme kararı,  dünyada, günlük gazetelerin yazılı versiyonları ile dijital edisyonları arasındaki sancılı çelişkilerin yoğun bir şekilde tartışıldığı döneme rast geldi. Tesadüf olmasa gerek… Gerçi ‘Radikal’in, gerek grup içindeki konumu, genel yayın politikası, yönetim kadrosu ve çalışanları ile okur kitlesi itibarıyla, kaçınılmaz olarak kendine has bir dizi özelliği var (idi) ama yine de kağıdı terk edip ekranlara transfer olmak karmaşık

90'larda Medya ve Kürtler

Aşağıdaki söyleşi Toplum ve Kuram dergisinin Bahar 2014 tarihli 9. sayısında yayınlandı. Toplum ve Kuram:  Doksanlara gelmeden önce, 12 Eylül darbesi ile değişen iktidar-medya ilişkisini nasıl anlamak gerekiyor? Aslında doksanlara ve bugüne kadar gelen; medyanın holdingleşmesi, haber alma özgürlüğünün aşama aşama sermaye-devlet kıskacına sıkışması bu dönemde başlıyor. Seksenlerden bugüne kabaca bir dönemselleştirme yapmak gerekse, nasıl bir çerçeve ortaya koymalı?  Ragıp Duran :  12 Eylül'den hatta daha da öncesinden başlamak gerekebilir. Türkiye'de ilk gazete 1831'de  yayına başladı. O dönemin gazetelerine, medya mülkiyetine baktığımızda, 19. yüzyılda iktidarla matbuat arasındaki ilişkileri görebiliriz. Bu alanda, konuyu daha iyi değerlendirmek için, Batı’daki durumla kıyaslama yapalım. Ben 1983-1987 yılları arasında Londra'da, BBC’de çalışıyordum. 1985 yılının Ocak ayında   London Times  gazetesi kuruluşunun  200. yılını kutladı. Bir gazete, doğum gününü