Ana içeriğe atla

Kayıtlar

T E M İ Z B İ L G İ / K İ R L İ B İ L G İ

(Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Konrad-Adenauer Vakfı'nın ortaklaşa düzenlediği Antalya seminerinde 5 Haziran 2009 Cuma günü 'Medya ve Bilgi Kirliliği' oturumunda yapılan konuşmanın bilahare yazıya dökülmüş hali) Bilgi Kirliliğinin tarihçesinden, tanımından, işlev ve işleyişinden sözedeceğim. Yüzeysel bir örnek verdikten sonra da Bilgi Kirliliğine karşı mücadele yöntemlerinden bahsedeceğim. Matbuat ya da Basın döneminde Kirlilikten hiç olmazsa bugünkü kadar söz edilmiyordu.Dolayısıyla Kirlilik medya dönemine has bir fenomen. Kirlilik ya da Pollution son dönemlerde esas olarak çevre literatüründe gündeme geldi. Çevre kirliliği, ses ya da görüntü kirliliği. Bu yaklaşım bilahare medyaya da uyarlanmaya çalışıldı. İnternet’de arama motorunda ‘Medya ve Kirlilik’ yazdığınızda, 'İnfo Pollution' yazdığınızda, daha çok çevre kirliliği konusunda info’lar hakkında bilgiler çıkıyor. İlginçtir ‘Bilgi Kirliliği’ terim ve uygulaması literatürde daha çok İnternet için geçiyor/k

MEDİAS / MEDİOCRE

Türk egemen medyasından yola çıkarak, şu soruyu sorabiliriz: Bu kadar çapsızlığın nedeni yapısal mıdır? Yoksa medya iyidir de medyacılar mı kötü? Bir üçüncü ihtimal daha var... Sözcükbilimci değilim ama sözcüklerin kökeni ve ses çağrışımı ile anlamları arasında ilinti kurmaya çalışırım. Mesela Che Guevara'nın tartışmalı arkadaşı, Fransız filozof Regis Debray, 90'lı yıllarda 'Médialogie' (Medya bilimi ya da medya mantığı) kavramını ortaya attığında, bu sözcüğün 'Médiologie' şeklinde yazıldığını sanıp, 'médiocre' (Orta çaplı, çapsız) kavramı ile ilgili olduğunu zannetmiştim. Çünkü nitelikle nicelik arasında ters bir orantı olduğu eskiden beri yaygın bir görüştür. Yani bir şey ne kadar çoksa, ne kadar yaygınsa, hatta ne kadar popüler ise, kalitesi de o kadar düşük olur. Nadir şeylerin kıymetli olması gibi. Bu saptama Tanrı kelamı değil tabi. Çok, yaygın ve popüler olup, kaliteli olabilen 'şeyler' de, nadir de olsa vardır tabi. Kuraldışı ama mevcut.

Ferhan Şensoy'un Darbe Çağrısı

Today's Zaman'ın sorusuna yanıt Ferhan Şensoy'un darbe çağrısı yapması üzerine görüşünüz nedir? ------------------------------------------------------------------------------------- Galatasaray’dan ağabeyim Ferhan Şensoy’u özel olarak öykü yazarı olarak beğenirim. Son siyasi-askeri çıkışını benimsemek mümkün değil. Aydınlar, sanatçılar mevcut AKP yönetiminden/rejiminden gayrı-memnun. Bazıları, çare olarak, gerçekten demokrat, özgürlükçü, tepeden inmeci olmayan laiklik yerine, Kemalizmin mirası militarist bir darbe düşlüyor hatta talep ediyor. Halka, yurttaşa, hukuka, demokrasiye güven duymamaktan kaynaklansa gerek. Türkiye’de son yıllarda gelişip güçlenen siyasal kutuplaşma nedeniyle, insanların ya hükümet yanlısı ya da darbeci olarak yaftalanması da doğru değil. Çünkü hem AKP rejimine hem darbeciliğe aynı anda karşı çıkmak mümkün ve gerekli. Şensoy’un bu söyledikleri fikir olarak eleştirilmeli. Şensoy, başkalarının yaptığı gibi darbeci askerlerin gizli toplantılarına katıl

Basın Konseyi ?!

Today's Zaman'ın sorularına cevaplar: 1- Basın konseyi’nin Türkiye’de demokrasi ve fikir özgürlüğünün gelişmesine katkı sağladığına inanıyor musunuz? 2- Gazetecilerin haklarını savunma konusunda etkin bir kurum mu sizce? (Cihan muhabirinin dağda bırakılması, yakın zamanda gazetecilerin işten çıkarılmaları konusunda sessiz kaldığını düşünürsek) ---------------------------------------------------------------------------------- 1- Basın Konseyi adlı örgüt, gazetecilerin ve medya ile ilgilenen kişilerin özgür bir şekilde bir araya gelip, gazeteciliği teorik ve pratik olarak geliştirmek, mesleğin ilkelerini korumak,mesleki dayanışmayı sağlamak amacıyla kurulmamıştır. Bu ögütün esas kurucusu 12 Eylül darbesinin meşum lideri Kenan Evren'dir. Diktatör, basın mesleğinde kendisine muhattap olarak örgütün ömür boyu Başkanı kişiyi almış ve mealen 'Biz basından gayrı-memnunuz. Kendinize bir çeki-düzen verin. Yoksa biz müdahale etmek zorunda kalırız' diyerek Basın Konseyinin

Biz gazeteciyiz, onlar medya mensubu

Express Dergisinin Nisan-Mayıs 2009 tarihli sayısında 'Haklılığın İnadı ve Yumurtasız Omletler' başlığıyla yayınlanan yazı. 1996’dan bu yana gerek siyasi gerekse medyatik alanda önemli değişiklikler/değişimler meydana geldi. 5 kalemde toplamak gerekirse: Dayanışma geriledi/Medya mülkiyetinde dengeler altüst/Muhabirlik can çekişiyor/ İyi gazetecilik ıssız/Alternatif medya ilerliyor. Bugünkü toplantının düzenleyicileri benden Metin düştüğünden bu yana medya alanında meydana gelen değişimleri/değişiklikleri aktarmamı istedi. Ancak izin verirseniz bu konuya girmeden önce, güncel iki noktaya değinmek istiyorum: ·    Bugün Cuma. Çarşamba günü Ankara’daydım. Eğitim-Sen ile Türkiye Yazarlar Sendikasının birlikte düzenlediği ‘Ece Ayhan: Tarih ve Muhalefet’  başlıklı bir toplantıda konuşmacıydım. Bundan tam 41 yıl önce bugün Sivas’ın Gürün ilçesinin Çipil köyünde Metin Göktepe doğmuştu. 43 yıl önce ise Gürün’e atanan kaymakamın adı Ece Ayhan’dı. 1966’da Mülkiye Mektebini bitiren Ece Ayha

3 MAYIS: DÜNYA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GÜNÜ!

'Atılım' gazetesinin anketine yanıt: 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Beş kelimelik bu cümlede, Türkiye açısından bakıldığında ‘3 Mayıs’ ve ‘Günü’, yani zaman belirten iki kelime hariç, diğer üçü tamamen yanlış. Bir kere Türkiye’nin Dünya ile ilişkisi, siyasi, hukuki ve demokratik olarak çok tartışmalı. Akla izana, demokrasiye, hukuka sığmayan/uymayan bir şey olduğu zaman hemen ‘Ama Burası Türkiye!’ deniyor bu memlekette. ‘Bizde durum farklı’ da aynı anlama geliyor. Zaten ABD’sinden AB’sine herkes, İngiliz ya da Fransız solcusu bile Türkiye’de olup bitenlere akıl sır erdiremiyor. Basın, ya da çağdaş söylenişiyle medya, teorik ve pratik olarak yönetenlerle yönetilenler arasında yönetilenlerin yani kamunun, toplumun, halkın, yurttaşın çıkarlarını koruyarak, köprü vazifesi yapan bir arabulucu, bir tür hakem. Ama bizdeki medya, yönetenlerin (Sivil/Askeri ekonomik, siyasi, ideolojik iktidarın) yönetenler üzerindeki sultasını kurmaya yönelik bir rıza mekanizması olarak işlev gör

Ertuğrul Özkök’ün Gazetecilik Devrimi: ÖZELLEŞTİRME

• Ertuğrul Özkök, Ayşe Arman’ı öveyim derken büyük bir çam daha devirdi. Gazeteciliğin kamusal çıkar işlevini inkar eden magazincilik türünü yüceltirken, Gonzo Gazeteciliği reklamı yaptı. Ama acaba Özkök, Gonzo’nun ne anlama geldiğini, hangi bağlamda kullanıldığını biliyor mu? Biliyorsa, yazdıkları daha da vahim! Gazetesini, militarist bir deyimle ‘Türk Medyasının Amiral Gemisi’ olarak tanımlayan Özkök, dolayısıyla kendisini de bir ihtimal ‘Deniz Kuvvetleri Komutanı’ olarak görüyor. 12 Eylül ve darbeci Kenan Evren’e sık sık övgüler düzdüğünü hesaba katarsak, Özkök, 80’lerden itibaren Türkiye fikir dünyasına yerleşen liberal ideolojinin medya alanındaki en tipik temsilcisi hatta kendisine göre lideri. 2 Mayıs 2009 Cumartesi tarihli Hürriyet’te yayınlanan ‘Ayşe Arman Gazeteciliği’ başlıklı yazısında Özkök bir dizi ilginç itirafta bulunuyor, bu arada Türkiye gazeteciliğine ilişkin bazı tespit ve yorumlar yazıyor. Başlayalım: ’’BAZILARINIZ megalomanyak diyecek ama ben, Babıali’ye devrim y