'Atılım' gazetesinin anketine yanıt:
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Beş kelimelik bu cümlede, Türkiye açısından bakıldığında ‘3 Mayıs’ ve ‘Günü’, yani zaman belirten iki kelime hariç, diğer üçü tamamen yanlış.
Bir kere Türkiye’nin Dünya ile ilişkisi, siyasi, hukuki ve demokratik olarak çok tartışmalı. Akla izana, demokrasiye, hukuka sığmayan/uymayan bir şey olduğu zaman hemen ‘Ama Burası Türkiye!’ deniyor bu memlekette. ‘Bizde durum farklı’ da aynı anlama geliyor. Zaten ABD’sinden AB’sine herkes, İngiliz ya da Fransız solcusu bile Türkiye’de olup bitenlere akıl sır erdiremiyor.
Basın, ya da çağdaş söylenişiyle medya, teorik ve pratik olarak yönetenlerle yönetilenler arasında yönetilenlerin yani kamunun, toplumun, halkın, yurttaşın çıkarlarını koruyarak, köprü vazifesi yapan bir arabulucu, bir tür hakem. Ama bizdeki medya, yönetenlerin (Sivil/Askeri ekonomik, siyasi, ideolojik iktidarın) yönetenler üzerindeki sultasını kurmaya yönelik bir rıza mekanizması olarak işlev görüyor.
Özgürlük? Türkiye’de her dönemde, fikirleri ve yazıları nedeniyle gazeteciler, fikir adamları, siyasetçiler, sendikacılar, aktivistler bazen yasal olarak (Ama her zaman hukuki ve meşru olmayan bir şekilde) bazen de yasa dışı yöntemlerle tutuklu ya da hükümlü olarak cezaevlerine gönderildi.Bugün basın özgürlüğü sıralamasında ilk yüze bile giremeyen Türkiye’de 33 gazeteci cezaevinde.
Yaygın tabir edilen egemen basın da durumun farkında olsa gerek ki, basın özgürlüğü konusunda hala direnen bizim Gazeteciler Cemiyetinden başka kimse 3 Mayıs’ı kutlayamıyor bile.
Medya mülkiyeti zenginlerin tekelinden alındığından, özgürlük liberallere kalmadığında, bu ülkenin en önemli siyasi şahsiyeti Genel Kurmay Başkanı olmadığında, din-Allah adına sergilenen Amerikancı muhafazakarlık çöktüğünde, ekran, mikrofon ve gazete-dergi sayfaları mülksüzlerin eline geçtiğinde basın özgürlüğü 365 gün boyunca hayata geçirilebilir.
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Beş kelimelik bu cümlede, Türkiye açısından bakıldığında ‘3 Mayıs’ ve ‘Günü’, yani zaman belirten iki kelime hariç, diğer üçü tamamen yanlış.
Bir kere Türkiye’nin Dünya ile ilişkisi, siyasi, hukuki ve demokratik olarak çok tartışmalı. Akla izana, demokrasiye, hukuka sığmayan/uymayan bir şey olduğu zaman hemen ‘Ama Burası Türkiye!’ deniyor bu memlekette. ‘Bizde durum farklı’ da aynı anlama geliyor. Zaten ABD’sinden AB’sine herkes, İngiliz ya da Fransız solcusu bile Türkiye’de olup bitenlere akıl sır erdiremiyor.
Basın, ya da çağdaş söylenişiyle medya, teorik ve pratik olarak yönetenlerle yönetilenler arasında yönetilenlerin yani kamunun, toplumun, halkın, yurttaşın çıkarlarını koruyarak, köprü vazifesi yapan bir arabulucu, bir tür hakem. Ama bizdeki medya, yönetenlerin (Sivil/Askeri ekonomik, siyasi, ideolojik iktidarın) yönetenler üzerindeki sultasını kurmaya yönelik bir rıza mekanizması olarak işlev görüyor.
Özgürlük? Türkiye’de her dönemde, fikirleri ve yazıları nedeniyle gazeteciler, fikir adamları, siyasetçiler, sendikacılar, aktivistler bazen yasal olarak (Ama her zaman hukuki ve meşru olmayan bir şekilde) bazen de yasa dışı yöntemlerle tutuklu ya da hükümlü olarak cezaevlerine gönderildi.Bugün basın özgürlüğü sıralamasında ilk yüze bile giremeyen Türkiye’de 33 gazeteci cezaevinde.
Yaygın tabir edilen egemen basın da durumun farkında olsa gerek ki, basın özgürlüğü konusunda hala direnen bizim Gazeteciler Cemiyetinden başka kimse 3 Mayıs’ı kutlayamıyor bile.
Medya mülkiyeti zenginlerin tekelinden alındığından, özgürlük liberallere kalmadığında, bu ülkenin en önemli siyasi şahsiyeti Genel Kurmay Başkanı olmadığında, din-Allah adına sergilenen Amerikancı muhafazakarlık çöktüğünde, ekran, mikrofon ve gazete-dergi sayfaları mülksüzlerin eline geçtiğinde basın özgürlüğü 365 gün boyunca hayata geçirilebilir.
Yorumlar