Ana içeriğe atla

Bu dönemde nasıl bir gazetecilik?


Ragıp Duran

* Henüz hiç bir şey berrak değil. Haber mi duyum mu dedikodu ya da propaganda mı kesin olarak bilemiyoruz. Ama belli ki bir kıpırdanma var. Böyle bir ortamda hakiki gazeteci ne yapmalı?

Önce başlıktaki iki kavramı biraz açalım:

1- ‘’Bu dönem’’ – Aktüalite bize yeteri kadar ipucu veriyor. Meclis’te el sıkışma, MHP liderinin Öcalan’ı  TBMM’de konuşma yapmaya davet etmesi ve bu girişime yönelik çeşitli siyasi çevrelerin tepkisi, tahlilleri.

2-  ‘’Gazetecilik’’ – Neo-liberalizmin küreselleşmesi nedeniyle 1980’lerden bu yana büyük bir siyasi-ideolojik-kültürel-mesleki ve ticari bunalıma giren gazetecilik son 40 yılda içerik, yaklaşım ve teknoloji alanlarında büyük değişimler geçirdi geçiriyor.  Hatta bu dönüşüm o kadar büyük ki, gazeteciliğin temel ilke ve kuralları, mesleğin ve uygulamaların tanımları bile değişti, değişiyor.

Başlığa verilecek ilk yanıt BARIŞ GAZETECİLİĞİ (BG) olsa gerek. Bizde, çok fazla ihtiyaç olduğu halde ne yazık ki akademik ya da mesleki ortamlarda pek az bilinen bu uygulama, Batı’da belki 40 yıldır gündemde. Teorisi ve ilk uygulamaları Norveçli Prof. Johan Galtung tarafından sunulan BG, sıradan bir gazetecilik modeli olmanın çok ötesinde savaş-barış zıtlığını, şiddete son vermeyi, ihtilafların barışçı çözümünü öneren bir yöntem, bir model. Zaten sosyoloji kökenli olan Galtung’un bilahare siyaset  bilimi, iletişim, antropoloji konularında çalışmalar yapması, BG’nin  derin kapsamlı ve geniş alanlı bir uygulama olduğunu gösteriyor.

Başlığa verilecek ilk yanıt BARIŞ GAZETECİLİĞİ (BG) olsa gerek. Bizde, çok fazla ihtiyaç olduğu halde ne yazık ki akademik ya da mesleki ortamlarda pek az bilinen bu uygulama, Batı’da belki 40 yıldır gündemde. Teorisi ve ilk uygulamaları Norveçli Prof. Johan Galtung tarafından sunulan BG, sıradan bir gazetecilik modeli olmanın çok ötesinde savaş-barış zıtlığını, şiddete son vermeyi, ihtilafların barışçı çözümünü öneren bir yöntem, bir model. Zaten sosyoloji kökenli olan Galtung’un bilahare siyaset  bilimi, iletişim, antropoloji konularında çalışmalar yapması, BG’nin  derin kapsamlı ve geniş alanlı bir uygulama olduğunu gösteriyor.

BG bugün artık Batı akademisinde, sosyoloji, siyaset bilimi ve iletişim bölümlerinde ders, master ve doktora konusu olarak işleniyor. (Genel ve derli toplu bilgi edinmek isteyenler için ingilizce bir makale için tıklayınız)

Gazetecilik sonuç olarak bir ifade biçimi, görüş ve fikirlerin tartışılmasını sağlayabilecek bir mekanda gerçekleşen bir uğraş. Gazetecilik bir araç, bir aracı, bir hoparlör. Yani bir biçim. Form önemli tabi ama gazetecilikte tayin edici olan içerik. Zaten Prof. Galtung da uzun sure Barış Enstitüsü kurucu müdürü, Barış Araştırmaları dergisi yöneticisi olarak görev yaptıktan sonra, savaş, barış, ihtilaf çözümü konularında onlarca makale ve kitap üretip, uygulamalar gerçekleştirdikten sonra işin medya kısmına yoğunlaşıp BARIŞ GAZETECİLİĞİ teorisini oluşturdu.

İlke ve Kural Şart

BG’nin çeşitli akademik kurum ve şahsiyetler tarafından oluşturulan 17 temel kuralı var. En önemli bir kaç tanesini sayalım:

– BG, çatışan tüm taraflarla karşılıklı teması gerektirir, ihtilafın sonuçlarından çok köken ve nedenlerine odaklanır, barışçı  çözüm için önerilen formülleri tartışmaya açar.

-BG, tarafların resmi propagandasına itibar etmez, çatışan tarafların somut olgularını deşer.

– BG, ‘’Bizimkiler/Karşı Taraf’’ , ‘’İyi Adamlar/Kötü Adamlar’’ perspektifini red eder, konuya barış ve barışın önünden kaldırılması gereken engeller açısından bakar.

– BG haber, yorum, röportaj ve söyleşilerde kullanılan her sözcüğe özel önem atfeder ve sözcük seçiminde titiz davranır. Askeri terminolojiyi, şiddet kışkırtıcısı sözcük ve deyimleri kullanmaz.

– BG, sessizlerin sesi olmaya çalışır, saldırganla mağdur arasında açık ve net bir ayırım yapar, mağdurları savunur ama onların konumunu trajikleştirmez.

Biz Onlar Gibi Yapmayız!

BG, adının çağrıştırdığı üzere sıradan bir barış aktivistliği gazeteciliği değil. Saldırganın, egemen ideoloji kutuplarının ajitasyon-propagandasına karşı aynı yöntemle karşılık vermez, ilkeli gazetecilikle, somut olgularla cevap oluşturur.

Bu nispeten uzun teorik girizgahtan sonra başlıktaki soruya geri döneceğiz. Araya da sıkıştıralım  Prof. Galtung’un Orta Doğu’daki ihtilafları, silahlı çatışmaları incelerken oluşturduğu bir ‘’Kürdistan Teorisi’’ de var. Bu konuya şimdilik girmiyorum, aksi takdirde bu yılın başında kaybettiğimiz Hoca hakkında, Ankara’da acilen ‘’bölücü terror propagandası’’ yaptığı gerekçesiyle soruşturma açılır.

Türkiye’de Engeller

Kürt Sorunu bağlamında Türkiye’de siyaset yapmak da gazetecilik yapmak da oldukça zor.  Hukuki olmayan yasal engeller siyasetçilerin, uzmanların ve gazetecilerin özgürce görüş belirtmelerini engelliyor. Kemalist Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana geliştirilen resmi ideoloji, ki Kürt Sorununu bir tabu olarak kabul ediyor, toplumun önemli  bir kesimi tarafından da benimsendiği için devlet politikasının eleştirisi ‘’teröristlik’’, ‘’bölücülük’’, ‘’vatana ihanet’’ gibi etiketlerle yaftalanıyor. Kürt haklarını savunmak sadece tecrit edilmek için bir bahane değil vurulup öldürülmek için de geçerli bir gerekçe.

Tüm bu olumsuzluklara  rağmen, BG sayesinde resmi ideolojideki, toplumsal tabudaki bazı yanlı ve yanlış kalıplar olduğu gibi kırılmasa bile aşındırılabilir.

Klasik yani geleneksel gazetecilik ilkelerini uygulayarak yapılması beklenen BG sayesinde yeni, farklı, ufuk açıcı hiç olmazsa tartışılması gereken bilgi, fikir ve yaklaşımlar sergilenebilir.

Güncel süreçte, yoğun kutuplaşma ortamında ayrıca  şeffaflık eksikliği nedeniyle konu ak/kara zıtlığında ele alındığı için ilerleme sağlanamıyor.

İhtilafın tarihçesi, ortaya çıkış nedeni halihazırda yurttaşlara tek yanlı olarak iletiliyor. Dolayısıyla bu konuda Kürt tarafının çeşitli sözcülerinin görüş ve tutumlarının açıklanması, bilinmesi gerekiyor. Bir tartışma, tek tarafın görüşleri üzerinde yapılamaz.

Silahlı çatışma, her iki tarafta da, sadece şehit gazi sayısıyla sınırlı kalan bir ölçüm aletinin sonuçlarıyla sınırlandırlıyor.  Oysa ki burada olağanüstü trajik insan öyküleri var. Bir dram tadında değil ama cinayetlerin, ölümlerin siyasi arka planını teşhir edebilirse gazeteci, başarılı bir röportaj yayınlamış olur.

Haberde, medyada kullandığımız her sözcük çok önemli, çok anlamlı. 1984’den bu yana ‘’bölücü teröristlerle’’, ‘’kahraman Türk ordusu’’ arasında cereyan ettiği öne sürülen çatışma işte belki de bu yanlış ve taraflı terminoloji kullanımı nedeniyle barış bir türlü doğru dürüst, bütün boyutlarıyla tartışma gündemine, kamuoyunun gündemine gelemiyor.

Yapacağız/Yapmayacağız

Her zaman olduğu gibi bu aralar da Kürt Meselesinde hassas bir dönemden geçiyoruz. Bilgi yerine kanaatleri haber diye sunmanın sonsuz zararları var. İlk aşamada çeşitli haklı gerekçelerle gizli olarak sürdürülen  görüşmeleri,  ‘’devrimci acar muhabir’’ havalarında faş etmek, üstelik de bunu hiç bir kaynağa dayanmadan, hiç bir kaynaktan doğrulatmatan yayınlamak, içerik doğru olsa bile, yurttaşlara da taraflara da herhangi olumlu bir katkı sağlamaz.

Çok temkinli, ayağı yere basan gazetecilik zamanıdır savaş ya da ihtilaf çözüm süreçleri. Asparagas tabir ettiğimiz yalan yanlış haberler, anlamsız magazin dedikoduları barışı değil savaş cephesini güçlendirir.

Hem devletten yani resmi makamlardan hem de bugün artık ‘’Devlet Dışı Aktör’’ olarak tanımlanan siyasi ve askeri kutuba eşit uzaklıkta durup, varsa arabulucuların nispeten daha yakınında bir pozisyon almak iyi gazetecilik için şart. Duygusal değil akılcı, heyecanlı değil rasyonel davranmalı gazeteci de siyasetçi de.  Gazeteci gönlünden geçeni değil, somut olarak olup biteni haberleştirmeli.

Bizde her şey üstün körü yapıldığı için ayrıca köklü, deneyimli kurumlar olmadığı için savaş olsun barış olsun sanki bir-iki yetkilinin ağzından çıkacak bir kaç sözle sorun çözülecekmiş sanılıyor.

Zamandır En Doğru Hakem

Gazetecinin çalışmasını ilk aşamada okur, sonra iletişim akademisyenleri eleştirir, değerlendirir ama esas jüri zamandır. Her şey olup bittikten sonra arşive girip kim ne zaman ne yazmış, kimin haber ya da yorumu sonunda doğru çıkmış diye özel bir çalışma yapmak lazım.

Barışı sağlamak/kurmak çok boyutlu, çok aktörlü zaman isteyen ve güç bir çalışma. BG doğru dürüst uygulanabilirse barış daha kolay, daha az maliyetle ve daha kısa sürede sağlanabilir

Picture of Ragıp Duran

Ragıp Duran

Gazeteci
Avrupa Barış ve Özgürlük Forumu (EFFP) Koordinasyon

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla