Ana içeriğe atla

Son Yüzyıl Felsefesinin Eleştirel Romanı

 * Frankfurt Okulu Ayetullahlarının kolektif biyografisi olan ‘’Büyük Uçurum Oteli’’(*) kitabında, Marksizm, Kapitalizm, Sosyoloji, Psikanaliz, Aydınlanma …vb… geçit töreninde. Hedef özgür toplum, mutlu yurttaş, ama...

Ragıp Duran

Başlangıçta bir uyarı: Öyle hafta sonu, boş zamanı değerlendirmek için divana uzanıp okunacak bir kitap değil. Özellikle benim gibi felsefe bilgi ve kültürü sığ olan okur, ilerlemek için sık sık mola verip, Google dahil bazı kaynaklara başvurmak zorunda.

Guardian gazetesinin Kültür servisi eski editörü Stuart Jeffries devasa bir işe girişmiş:  1923’de kurulmuş olan Frankfurt Okulu’nun, önder ve mensuplarının biyografilerinden yola çıkıp, bugüne kadar geçirdiği felsefi ve siyasi güzergahın röntgenini hatta MR’ını çekmiş.  

Adorno, Horkheimer, Benjamin, Fromm, Marcuse, Habermas  ve daha nicelerinin eserlerini didik didik taramış, mektuplarını okumuş, söz konusu sosyal bilimciler hakkında yazılmış kitapları gözden geçirmiş,  Antik Yunan çağı filozoflarıyla ilişkilerini, çağdaşları muhafazakar bilim ve düşün insanlarının eleştirilerini süzmüş ve bütün bunları yaşadıkları dönemin siyasi, ekonomik, toplumsal boyutlar içinde  değerlendirmiş, tartışmış.

Okurken çok şey öğreniyor insan, ayrıca kimi eski kimi yeni sorularla karşılaşıyor.

Kitap, bir açıdan, Frankfurt Okulunun Marksizm serüveninin öyküsü sayılır.

Kitabı Türkçe’ye kazandıran Banu Karakaş’ın Boğaziçi ve Sorbonne Üniversitelerinde felsefe eğitimi almış olması, kimi sayfalarda zor, kimi bölümlerde karmaşık olan akışın (bana) yarattığı sorunları büyük ölçüde çözüyor.

Hem teorik hem de pratik olarak baktığımızda, her yurttaşın, aslında hayat yani özgürlük, çalışma, onur, eros, ütopya gibi sorunları var. Kitapta sahneye çıkan felsefeciler kendi uzmanlık alanlarında bu sorulara yanıtlar arıyor, çözümler öneriyor.

Jeffries, gazeteci olmanın verdiği avantajla akıcı bir usluba sahip ayrıca da 100 yıllık felsefi macerayı anlatırken, aktüaliteden kopmuyor. Özellikle sonlara doğru İnternet, sosyal medya konusunda ufuk açıcı fikirler aktarıyor. Zaten yazar, Eleştirel Kuramı, öyle tarafsız bir gözlemci kalemiyle değil,  çoğu zaman kendi yargılarını da işin içine katarak bize sunuyor. Çünkü belli ki o da, ayakları yere basan bir Marksist.

Eleştirel Kuram, bize herhangi bir teori ya da olgunun görünen yüzü ile gerçek içeriğini ayırt etmemize yarıyor. Sadece aklın değil duyguların da altyapısını faş etmemize yardım ediyor.

Kitabı nispeten kolay okunur kılan özelliklerden biri de, son derece derin ve ağır felsefi/teorik bölümlerin arasına ustaca serpiştirilmiş, belki de dedikodu ya da magazin diyebileceğimiz paragraflar.

Çoğu Yahudi Alman entelektüellerinin Hitler’e karşı tutumunu, Nazizmin Marksizmi nasıl ve neden etkilediğini kitaplardan, makalelerden alıntılarla sergiliyor Jeffries. Frankfurtlu Marksistlerin ABD’deki sürgün yaşamlarından kesitlerde de, solcu aydınların Amerikan kapitalizmi/emperyalizmi ile dikenli ilişkilerini görüyoruz.

Benim en çok hoşuma giden tarz ise, belki 100 yıl öncesindeki bir fikirden, bir kitaptan ya da bir yazardan söz ederken Jeffries, hemen, nasıl yapıyorsa yapıyor, günümüzden bir örnek verip çağdaşlaştırıyor söylemini. Mesela sık sık sosyal medyaya göndermeler var ‘’Kültür Endüstrisi’’nden söz ederken. Kadın meselesi, çevrecilik ya da göçmen sorunu gibi, bir asır önce gündemde olmayan konuların, eski dönemlerdeki ipuçlarını bulup çıkartıyor binlerce sayfa arasından. Yazar, mesela Horkheimer’den yaptığı ‘’Kapitalizm hakkında konuşmak istemeyen kişi, faşizm konusunda da susmalıdır’’ şeklindeki alıntı, 2024’de hem Fransa hem de ABD siyaset sahnesi için çok anlamlı değil mi?

Yüzyıl önce kurulmuş ve resmi adı ‘’Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’’ olan Frankfurt Okulu özellikle Adorno’nun ve Marcuse’ün daha sonra da Habermas’ın tezlerinde bugün devasa bir örümcek ağı gibi hem maddi hem de zihinsel olarak dünyayı sarmış olan  reklamcılık şeytanını da  derinlemesine analiz ediyor.

‘’Partisiz’’ hatta kimi zaman ‘’Proletaryasız’’ bir Marksizm, yani çokbilmiş aydın Marksizmi tasarlamakla eleştirilen Frankfurt Okulu, 68 Öğrenci Olaylarında başarılı bir sınav verememişti. Marcuse isyancı öğrencilerin neredeyse kült ideologu haline gelmişken, Adorno sınıfını basan öğrencilere karşı polisi üniversiteye çağırmıştı. Kitap, Frankfurtlu Marksistlerin kendi aralarında ihtilafa düştüğü diğer konuları da sergiliyor.

Okul ilk kurulduğunda, Frankfurt entel çevresinde,  ‘’Cafe Marx’’ olarak anılırken, 2. Dünya Savaşından sonra ABD sürgününden dönenlerin yeniden canlandırdığı okul bu kez Horkheimer’ın küçük adından esinlenerek aynı çevrede ‘’Cafe Max’’ olarak geçiyor.

Bu Okul, 1923’de kurulduğunda, Moskova’daki Marksizm-Leninizm Enstitüsü ile işbirliği halinde projeler hazırlarken,  ağırlıklı olarak Almanya’da sosyalist devrimin nasıl yapılabileceğini araştırıyordu. Savaştan sonra, İkinci Kuşak Frankfurt aydınları ise, çalışmalarında Marksizm sözcüğünü ve zihniyeti pek kullanmaz oldular, psikanaliz, kültür, reklam gibi konulara yoğunlaştılar.

495 sayfalık kitapta bir tek Türkiyeli aydının, Marksistin, uzmanın, yazarın adı geçmiyor. Normal. Almanya bizi kıskanıyor!

(*) Büyük Uçurum Oteli, Frankfurt Okulu’ndan Yaşam Öyküleri, Stuart Jeffries, Çeviren: Banu Karakaş, Minotor Kitap.Istanbul 2024. (SON/RD)

    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kemalizm’de Hyper Enflasyon

  * İçeriği pek muğlak, dün-bugün-yarın her derde deva olarak önerilen, dev heykel ve portreleri ile tahayyülümüzü baskı altına alan zihniyetin etraflı bir yapı sökümüne ihtiyacı var.   Yerine cazip, çağdaş, popüler yeni bir siyasi-toplumsal proje lazım. Ragıp Duran Sayıları giderek azalsa da Türkiye’ye gelen yabancılar/turistler bize en çok şu soruyu soruyor: ‘Sizde neden her yerde Atatürk heykelleri, posterleri, portreleri var?’. Biz belki içeriden bakıp anlayamıyoruz ama başka ülkelerle kıyaslama yapınca Türkiye’deki Atatürk tutkusunun ne kadar yaygın, ne kadar güçlü olduğunu saptayabiliriz. Her devletin saygıdeğer bir kurucu babası, sevgi ve minnetle anılan askeri ya da siyasi bir lideri tabi ki var. ABD’de G.Washington, SSCB’de pardon Rusya’da V.I.Lenin, Çin’de Mao Zedung, Kore’de Kim Il Sung, Fransa’da De Gaulle… Ama bu ülkelerin hiç birinde lider kültü bizdeki Atatürk düzeyinde değil. Bir başka çelişki d...

Şahin Alpay’ın Anıları / İlginç ve Zengin bir Hikâye ama…

  * 70’lerde Maocuların idolü sonraları Cemaatin kendi deyimiyle sosyal liberal yazarı başarılarını, düş kırıklıklarını, pişmanlıklarını kaleme almış. Parlak bir öztanıtım broşürü, zengin bir özkutlama kataloğu. Ragıp Duran   En eski ünvanı ‘’Maoculuğu Türkiye’ye getiren Adam’’ olan Alpay, Lejand yayınlarından çıkan 564 sayfalık anılarının birinci cildinde son 80 yılın Şahin Alpay’ını biraz da o dönemleri anlatıyor. Alpay, benden 10 yaş büyük. O, Aydınlık’tan ayrıldığı yıllarda ben yeni yeni PDA’cı oluyordum. 70li yılların başında Şahin Alpay ve Halil Berktay bizim için hareketin en önemli ideologları ve gerçek birer devrimci aydındı. Kendisini çok az tanırım. Ama bilgisi, kültürü, çalışkanlığı, içtenliği ve dürüstlüğü konusunda sanırım kimse olumsuz bir yargıda bulunamaz.     Kitap piyasaya çıktığında, Medyascope, Apaçık Radyo ve Serbestiyet’de anılar hakkında yayınlanan söyleşileri izledim. Cazipti. Ancak kitabı okuduktan sonra bu mecralarda söyleşi...

Çekingen Liberalin Tabu Altındaki Trajik Yenilgisi

  Prof. Hanioğlu/ Atatürk – An İntellectual Biography * Atatürk hakkındaki ilk eleştirel biyografi olma şansı varken, ‘’şeytanî kurucu unsur 1915’’in yanı sıra Pontos, Kürtler, Aleviler gibi tayin edici konuları, resmi tabuya uygun ve kasıtlı bir şekilde susarak geçiştiren Hanioğlu, yumurtasız omlet uzmanı olmuş.   Ragıp Duran Şükrü Hanioğlu’nun ‘ ’ Atatürk - An Intellectual Biography ’’ https://nes.princeton.edu/publications/ataturk-intellectual-biography    kitabını yeni bitirdim. 2011 yılında Princeton University Press’den yayınlanan eser 273 sayfa. Bağlam yayıncılık 2023 sonunda yani İngilizce orijinal versiyonun yayınlanmasından 12 sene sonra aynı başlık altında aynı yazarın Türkçe kitabını piyasaya sürdü. https://baglam.com/home/book/ataturk   Türkçe kitap 1024 sayfa! Ben Türkçe kitabı okumadım ama her iki dildeki versiyonları okuyan akademisyen bir arkadaşım, Türkçe baskının orijinal kitabın çevirisi olmadığını, Türkçe baskının çok daha zengi...