Ana içeriğe atla

1 KİTAPTAN 5 KİTABA ÇİÇEK DÜRBÜNÜ

 * Beceriksizlik ya da teknolojik karmaşa, enfes bir kolaj tablosu yaratmış. On yıl çalışsanız böyle tesadüflere rastlayamazsınız. Bir kitap zaten başlı başına bir mucizedir bazen, 5 kitap nişanlanınca çiçek dürbünü görüntüleri yaratıyor.

 

Ragıp Duran   

 

Baştan yazayım: Meraklı ama maymun iştahlı dolayısıyla dağınık bir okurum. Kitapsız yaşayamam ama bazen kimi kitapları, sonuna kadar okuyamadan, kışın şömineye (?) yazın çöpe attığım olmuştur.

Genelde 3-5 kitabı eş zamanlı okurum, değişiklik/çeşitlilik olsun diye.

Ayrıca türüne göre her kitabın kendine has okuma mekanları  ve saatleri var: Ciddi, teorik kitaplar yatakta okunmaz. Onların ikametgâhı masa başıdır. Oturma odasında koltukta okunur kitapların çoğu. Işık sağdan gelecek. Az bir kısmı iskemlede. Hiç bir kitap yemekten sonra sahaya çıkmaz. Koltuk ve iskemlede okunanların saati bellidir: 10.00- 14.00. Kitap okurken ya klasik müzik ya da enstrümantal parçalar dinlenir. Çerez meyve filan yenmez. Sigara içilebilir.   

Kitaplıkta bazen aynı kitaptan 2 hatta 3 nüsha çıkıyor. Baktım, sevdiğim kitaplar. Ya bir arkadaşıma hediye etmek için almışım ya da daha önce almış olduğum halde, unutmuş, bir daha almışım. 

Kitaplarla yani yazarlar ve yazdıklarıyla çelişkili, tartışmalı, çağrışımlı, zıplamalı, bağlantılı bir ilişkim var. Bu ilişkide kâh bıyıkaltı bir gülümseme, kâh çatık kaşlı bir cemal boy gösterir. Bilmediğim ve anlamadığım satırlara rastlayınca, mola, yüzeysel de olsa Google'dan yanıt arıyorum sorularıma. 

İnternet çağında kitaplarla görüşmek, buluşmak eskiye oranla daha kolay. Bastığın zaman tuşlara, ilgilendiğin konularda, Türkçe, Fransızca, İngilizce kitapların kapaklarına hatta özetlerine, tanıtım yazılarına bazen de tam metinlerine bile ulaşabiliyorsun.

Ekrandan, bırakın kitabı, uzun metinleri bile okuyamıyorum. İlle de elimde tuttuğum kağıt ya da basılı kitap olacak, gerektiğinde keçeli kalemle not düşeyim,  önemli bulduğum satırların altını çizeyim. Çünkü bir kitabı çok seversem, yani önemli ve değerli bulursam, başkalarının da okumasını teşvik etmek için o kitap hakkında bir yazı yazmak isterim. Bazen de kimse zamanını boşa harcamasın diye kitap tanıtımı/eleştirisi yazdığım olmuştur.




 Stuart Jeffries’in (The Guardian’ın kültür sayfaları editörüydü) ‘’Frankfurt Okulu’ndan Yaşam Öyküleri’’ alt başlıklı ‘’Büyük Uçurum Oteli’’ kitabını (Banu Karakaş çevirisi, Minotor/İthaki 2024), okurken -Şahane bir çalışma- Walter Benjamin konusunda yazdıkları ilgimi çekti. Pek bilmediğim bir felsefeci. Hannah Arendt ile Fransa’daki buluşma ve yazışmaları var belleğimde.

 Kitabın başlığı, bende Pink Floyd müziği eşliğinde vakti zamanında izlediğim ‘’Blow-Up’’ (Cinayeti Gördüm, 1966, Antonioni) filmini hatırlattı.





 Neyse ki, internette, Benjamin’in şaheseri ‘’Pasajlar’’ın üstelik Ahmet Cemal çevirisiyle tam metnini buldum. USB’ye yükledim.

Benjamin’in kitabında Paris’ten, Marsilya’dan söz ederken duruyorum, telefonun küçük ekranından yazarın tasvir ettiği kent manzaralarına bakıyorum. Yazının görsel tercümesi.

Aynı kitapta Herbert Marcuse’den söz edince Jeffries, 68 Mayıs’ında Paris’de, Sorbonne Üniversitesinin avlusunda öğrencilerin Marx-Engels-Mao posteleri altında Marcuse’den alıntılar okuduğu sahneler canlandı gözümde.





 Geçen aydı galiba, Resul Alkan’ın ‘’Turkische Post/Türkiye’de Bir Alman Propaganda Gazetesi (1926-1944) kitabını okumuş, hakkında bir eleştiri yazmıştım. (Bkz.https://apoletlimedya.blogspot.com/2024/06/agaca-bakip-ormani-gormemek-ya-da.html ). Bu sefer sosyal medyada Zeynep Demir Uğuz’un ‘’Istanbul’da Bir İngiliz Gazetesi/The Orient News (1919-1922)’’ başlıklı kitabına rastladım. Sipariş listeme ekleyecektim ki, Atatürk Araştırma Merkezinin 2024’de yayınladığı bu kitabın tam metnini Merkezin İnternet sitesinde ücretsiz olarak buldum ve USB’me yükledim.



 









Bir kitap elime geçtiğimde sırasıyla önce, herkes gibi arka kapak yazısını okurum, sonra içindekilere bakar, girizgâha göz atar, en son da kaynakçasını tararım. Uğuz’un kaynakçasında ne yazık ki Alkan’ın kitabına rastlayamadım. Olsun, kitap işin özüne, yani gazetenin yayın politikasına odaklanmış. Başladım.

Gazetecilik, medya, iletişim benim temel ilgi alanım ya, bu konudaki yayınları olanaklarım ve zamanın elverdiğince izlemeye çalışıyorum. Tarih Vakfı’nın ‘’Tarih Akademi- Osmanlı Türkiye Çalışmaları’’ dizisinin Haziran 2024 tarihli sayısı ‘’Osmanlı Matbuatı / Matbu Kitap Kültürü’’ temasını inceleyen makalelerden oluşuyor. İnternette ücretsiz, dolayısıyla hoop USB’ye transfer edildi.



 







Selanik’e geldiğimden beri kent, kentin tarihi dolayısıyla İttihat Terakki Cemiyeti hakkında birkaç kitap okudum. Bu alanı izlemeye devam ediyorum. Gazetecilikte ve siyasette, Maoculuktan sonra ilk ciddi göz ağrım olan Kürt meselesi ile Talat Paşagillerin teşkilatı arasındaki ilişkiler konusunda, Naci Kutlay’ın bir kitap yazdığını biliyordum. Ankara’da kendisini tanıma şansına eriştiğim Kutlay’ın ‘’İttihat Terraki ve Kürtler’’ kitabını da (Beybun, 3. Baskı,1992) ücretsiz olarak indirince çocuklar gibi sevindim. 





Son olarak, toprağa geri döndüğü 1891 yılından bugüne kadar hakkında olağanüstü zengin bir literatürün üretildiği Arthur Rimbaud ve ‘’Rimbaud Efsanesi’’ dizisinden, Erdoğan Alkan’ın çevirisiyle Yeni Gün yayınlarından 2001 tarihli ‘’İlluminations/Cehennemde Bir Mevsim’’in metnini buldum. Gençken (Bir kaç sene önce!) orijinalini okumuştum ama her yeni Rimbaud okuması, hele anadilde olursa, mutlaka yeni ufuklar açar beklentisiyle USB’ye dahil oldu.



 Şimdi, Frankfurt Okulu, Orient News, Osmanlı Matbuatı, Kürdî İttihat Terraki ve Rimbaud arasında ne tür benzerlikler, ne gibi ilişki olabilir diye soracak olursanız, yanıtını bilmiyorum. Saptayabileceğim tek bağlantı, okurun tercihleri yani tamamen sübjektif bir seçki diyebilirim.

Okuması kolay üstelik de yurtdışında olduğum için hemen elime geçemeyecek basılı kitap yerine, bizim mahalledeki printercıya gidip USB’yi veriyorum, şakır şakır basıyor sonra spiraller bağlayıp A4 boyundaki kitapları teslim ediyor bana. Kapakları renkli kartona basıyor bir de şeffaf kapak ekliyor. Kitapların orijinalini Istanbul’dan getirtecek olsam printercıya verdiğim paranın en az 2-3 mislini ödemek zorunda kalacağım. Gerçi okumaktan tasarruf edilmez.

Bu 5 kitap arasındaki dehlizsel iltisakı ben tam olarak tespit edemedim ama bizim printercı tatile çıkmış yerine bıraktığı genç kız, artık tecrübesizlikten mi yoksa beceriksizlikten mi bilmem,  sayfaları spirale bağlarken ya da belki üç ayrı çıktı aygıtında yaptığı baskı sırasında meydana gelen karışıklıktan dolayı 5 eser arasındaki ilişkileri istemeden de olsa meydana çıkarmış. Okurken şaşırdım önce, sonra anladım aksaklığın nedenini. Mesela The Orient News kitabının sayfaları arasına Rimbaud’nun kitabından 3-4 sayfa karışmış. E normal! Arthur de henüz lise öğrencisi iken Charleville’de yerel gazeteye yazılar gönderirdi. Yaşamının son yıllarında da coğrafya dergilerine röportajlar yazmıştı.

Benjamin’in Pasajlar kitabına Osmanlı Matbuatı derlemesinden ‘’Matbaa Kapitalizmi’’ sayfası bulaşmış. Bu da normal, Walter, Osmanlıyla ilgilenmiyor ama matbaa da kapitalizm de onun temel ilgi alanlarından biri.

Kutlay’ın Kürtler kitabının ortalarında karşıma pat diye iki sayfa çıktı, ‘’Hay Allah ben bunu okumuştum zaten’’ diyordum, bir daha okuyunca anladım ki bu sayfalar Rimbaud’nun kitabından ‘’Sıkıntı’’ başlıklı şiirden. İttihat Terakki ve Kürtlerin ilişkisinin özü de Sıkıntı değil mi?

Başka sayfalar da başka kitaplara karışmış.


 






Sonuç olarak printercı genç kız, aslında şahane bir kolaj yapmış. Efcharisto! (SON/RD)    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran