Ana içeriğe atla

 Celal Başlangıç, habercilikle resmi yalan duvarını yıktı





Her iyi ve doğru gazetecide olduğu gibi, Celal’de de ilke olarak mağdurun yanında olmak vardı. İktidara karşı halktan, yalana karşı gerçekten yana olmak, hem siyasi hem de mesleki bir zorunluluktu

Ragıp Duran

İyi insan, iyi gazeteci Celal, önyargısız, bağımsız, özgür habercilikle resmi ideolojinin Kürt yalanlarını teşhir etti. Onun mesleki mirasını yaşatmak zorundayız.

Bizim kuşak (1950-60 doğumlular) Ermeni Meselesi’ni Taner Akçam’dan, Kürt Meselesi’ni de İsmail Beşikçi’den öğrenmişti. Beşikçi önce akademik mecrada, sonra dar aydın çevresinde, Kürt meselesi hakkında duymadığımız, bilmediğimiz bilgi ve değerlendirmeleri yaygınlaştırmaya çalışıyordu. T.C’nin karşılığı çok sert oldu. Sarı Hoca’yı zindanlarda çürütmeye çalıştı. Beşikçi bir tabuyu kırmaya, bir sessizliğe son vermeyi amaçlıyordu. Belirli ölçüde başarılı oldu. Aynı dönemde medya alanında, kamuoyunda sahneye Celal çıkıyordu. Sınırlı sayıda meslektaşıyla birlikte İstanbul’daki rahat, konforlu yazı işlerini, haber merkezini, masa başı haberleri bir kenara bırakıp, Kürt bölgesini adım adım taramaya başladı. Yerel muhabirlerle, İHD’lilerle, siyasetçilerle yakın ilişkiler kurdu. Resmi makamlar ise “dışarıdan” gelen bu esmer delikanlıdan pek rahatsızdı.

Burada, Amed’den Hakkari’ye, Siirt’ten Cizre ve İdil’e kadar bölgede büyük baskı altında yaşamalarına rağmen Celal’e, Istanbul’dan gelen bir avuç muhabire evlerini, kucaklarını açan Kürt dostlara bin selam. Onlar, Celal gibi, aslında sadece iyi gazetecilik yapmaya çalışan insanlara büyük destek verdiler. Celal olsun diğer meslektaşlar olsun, bence abartmayalım, öyle olağanüstü işler yapmadık. İşimizi kurallara uygun bir şekilde yapmaktı bütün derdimiz. Ama o dönem, medya ortamında çoğunluk, muhabirinden yazarına, akademisyeninden uzmanına kadar kalabalık bir kitle, devletin resmi tezlerini papağan gibi tekrar etmekle yetiniyordu. Siyasi-ideolojik propagandanın ötesine geçmiyordu: “Kürt yoktu, Kürdistan yoktu, Dağ Türkleri aslında Ermeni’ydi, hepsi teröristti ve yabancı güçlerin maşasıydı!”. Celal’in somut haberciliği bu kalıpları berhava etti. Çünkü onun kafasında önyargı yoktu, yüreğinde sadece gerçeğe ulaşma azmi vardı. Olay yerine gidecek, olayın kahraman ve tanıklarını dinleyecek, resmi makamların görüşünü de alacak, olayın geçmişini inceleyecek, güncelin çeşitli boyutlarını bir araya getirecek ve haberini yazacaktı. Kısacası gazetecilik yapacaktı. Yaptı da… Hem de çok güzel, çok sağlam bir şekilde yaptı.

Her iyi ve doğru gazetecide olduğu gibi, Celal’de de ilke olarak mağdurun yanında olmak vardı. İktidara karşı halktan, yalana karşı gerçekten yana olmak, hem siyasi hem de mesleki bir zorunluluktu.

Şunu da unutmayalım ki, Celal, o dönem, Cumhuriyet gazetesinin Adana Büro Temsilcisi’ydi ve Kemalist gazetenin en parlak muhabiriydi. Böyle bir ortamda, Genel Yayın Yönetmeni Hasan Cemal’in Celal’i desteklemesi, arkasında durması da hem siyasi olarak hem de mesleki olarak önemli, değerli ve anlamlıydı. Hasan Cemal, cenaze töreni için Istanbul’dan kalkıp Köln’e gelen tek Genel Yayın Yönetmeni olurken, bugünkü kripto yandaş Cumhuriyet gazetesi Celal’i iki kısa haberle geçiştirdi.

Artık sembol hatta kült haber haline gelen Yeşilyurt köylülerine yapılan zulümle anılan Celal, son “Hendek Savaşlarını” da yerinde, Cizre’de, Nusaybin’de, Sur’da adım adım izlemiş, haberlerini acilen yazmıştı. Daha sonra oturup tüm süreci aktaran, tahlil eden bir kitap da yazdı. Bana da okutmuştu son halini. Mesleki nedenlerle Türkiye’den ayrılmak zorunda kalıp Almanya’da yoğun çalışmalara başladığı için kitabını yayınlayamadı. Celal’in arkadaşları ilk elde bu kitabı yayına hazırlayacak. Yoldaşı, meslektaşı Ayşe de bu konuda kararlı.

Son olarak iki nokta daha:

Celal’in, ölüm tehdidi aldığı halde Yeşilyurt haberini doğrulamak, kesinleştirmek için köye dönmesi tüm sükuneti ve soğukkanlılığının yanısıra ne kadar cesur olduğunu da kanıtlıyordu.

Yakından tanıyanlar bilir, Celal acayip gırgır bir adamdı. Mizahı inceydi. Çünkü zeki ve akıllıydı.

Yeşilyurt köylülerini Istanbul’un Yeşilyurt semtinde bir lokantaya davet ettiğinde, garson misafirlere sorar:

– Ne alırdınız?

– Onlar ne b.k olsa yer… Ortaya karışık bir kebap alalım.

Celal’in anısını, ruhunu, özel olarak da mesleki mirasını yaşatmak için yapmamız gereken çok şey var. Bunu da belirli bir düzen ve disiplin içinde gerçekleştirmek gerekiyor. Mesele siyasi. İdeolojik ve mesleki boyutları da önemli.

Yeni Yaşam Gazetesi 17 Mayıs 2024

https://yeniyasamgazetesi5.com/celal-baslangic-habercilikle-resmi-yalan-duvarini-yikti/ 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla