Ana içeriğe atla

Celal Başlangıç hakiki gazeteciydi...

 Ragıp Duran

15 Mayıs 2024

Celal Başlangıç hakiki gazeteciydi…

Celal hem çok iyi insandı hem de çok iyi bir gazeteci. Mütevazıydı, sessizdi, çatışmadan, gürültü patırtıdan hoşlanmazdı. Ama gerek solculuğundan gerekse örnek gazeteciliğinden hiçbir zaman taviz vermedi. Şimdilerde ise…

Tarihe geçen haberde O'nun imzası vardı: 1989 Ocak ayı. Sol başta 'köylülere dışkı yedirme' işkencesine sahne olan Yeşilyurt Köyü'nün Muhtarı Abdurrahman Müştak; soldan ikinci, işkenceyi ortaya çıkaran dönemin Cumhuriyet Güney İlleri Bürosu Temsilcisi Celal Başlangıç, sağ başta SHP'li vekiller Fuat Atalay ve Cüneyt Canver. Muhtar Müştak dışkı yedirme olayını anlatıyor. (Fotoğraf: Cengiz Mumay)

Çok yakın bir arkadaşın, çok iyi bir meslektaşın ardından yazmak zor. Batıda gazetelerde obituary ya da nécrologie adı verilen bir tür var. Önemli, değerli şahsiyetler vefat ettiğinde, o kişinin bir yakını, onu iyi tanıyan bir şahıs, müteveffa hakkında bir yazı yayımlar. Kaybettiğimiz insanı daha iyi tanımak ve tanıtmak için.

Bizde ise, aramızdan ayrılan kişilerin ardından kaleme alınan yazılarda, maalesef, yazar daha çok kendinden söz eder: "Rahmetli beni çok severdi...", "Bana bir gün demişti ki…", "O da benim sözümü dinledi ve…"

Celal hakkında yazılan yazılarda neyse ki böyle bir çiğlik görmedim ama kimilerinin davranışı ciddi bir şekilde rahatsız ediciydi. Üzücü, hatta sinirlendirici. Celal hayatta iken yoluna taş koyanlar, Artı TV/Artı Gerçek'i FETÖ'cülükle suçlayanlar, Celal'i sırtından hançerlemeye kalkışanlar bakıyorum bugün timsah gözyaşları döküp Celal'i ne kadar sevip saydıklarını anlatıyor.

Uzun yıllar Adana Büro Temsilciliği ve Yazı İşleri Müdürlüğü yaptığı Cumhuriyet gazetesi de, mevcut sefil haliyle uyumlu bir şekilde Celal'i iki kısa haberle geçiştirdi.

Oysaki Celal bu tipleri ciddiye bile almazdı. O işine odaklanmıştı.

40 yıllık dostluğumuzda Celal'in bir kez olsun sinirlenip bağırıp çağırdığına tanık olmadım. Neşeleri paylaşır, sıkıntıları içine atardı.

İki vaka bana çok anlamlı geldi:

Köln'deki cenaze törenine gelen orta yaşlı bir kadın, "Celal beyi hiç tanımadım. Sadece televizyondan biliyorum. Kendisini çok severdim. Son yolculuğunda yalnız bırakmak istemedim" diyordu.

İstanbul'da 78'liler Vakfı'nın, Cemiyet'in Basın Müzesi'nde düzenlediği anma toplantısının bir organizatörü aktardı: "İsim vermeyeceğim. Kendini solcu gazeteci olarak tanıtan birine, Celal konusunda gelecek dönemde bazı etkinlikler planladığımızı söylediğimde 'Abi, bulaştırma beni bu işlere!' dedi."

Celal'in benimseyip uyguladığı gazetecilik, bu işlere bulaşmak istemeyenlerin yaptıkları işin gazetecilik olmadığını kanıtlayacaktı. Ayrıca Türkiye medyasında Celal demek büyük ölçüde "Kürt gerçeği" demekti. Bulaşılmaması gerek bir alan.

Celal, anlamlı bir tesadüf, Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde aramızdan ayrıldı. Genelde dünyada, özel olarak da Türkiye'de basın da bitiyordu, özgürlük de kalmamıştı. Celal'in böyle bir dünyada artık yeri yoktu.

Zaten son görüşmemizde, hastalığa direniyordu ve kendinden emindi: "Bizim gibi insanların hayatla ölümle ilişkisi bellidir!"

Celal'in meslek yaşantısı aslında iletişim fakültelerinde master ya da doktora çalışması düzeyinde incelenip araştırılmalı. Haberciliğinin yanı sıra Celal, Yaşar Kemal'in öncüsü olduğu bilahare Fikret OtyamHalit ÇapınYalçın Pekşen'in sürdürdüğü röportajcılık ekolünün çağımızdaki en önemli kalemiydi.

Celal'den söz ederken yoldaşı, meslektaşı Ayşe'yi anmamak eksiklik olur. Fedakâr, cefakâr ve şefkatli Ayşe, biraz da Celal sayesinde Ayşe olmuşsa, Celal de Ayşe sayesinde Celal olmuştur. İdeal, rol model bir gazeteci çifttiler.

Bundan sonra Celal'in adını, anısını, özellikle de mesleki mirasını yaşatmak için gerçek dostlarla ve hakiki gazetecilerle birlikte yapmamız gereken ve yapacağımız çok şey var.

Artı TV'de yayınlanan 'Celal Başlangıç ile Artı Gerçek' programından…

Ragıp Duran kimdir?

1954 İstanbul doğumlu olan Ragıp Duran, Galatasaray Lisesi'nden sonra Fransa'da Aix-en-Provence'da hukuk tahsili gördü. Paris'te CFPJ'de (1984) ve Boston'da Harvard Üniversitesi'nde Nieman Fellowship'de (2000) gazetecilik eğitimi aldı.

1978'den bu yana Aydınlık, Cumhuriyet, Hürriyet, Nokta, Bianet ve Özgür Gündem'de, ayrıca Agence France Presse, BBC ve Libération'da çalıştı.

Galatasaray ve Marmara üniversitelerinde gazetecilik, Bilkent Üniversitesi'nde konferans tercümanlığı dersleri verdi.

Medya konusunda yayımlanmış üç kitabı var. Türkiye'de ve yurtdışında çeşitli 'basın özgürlüğü' ödüllerine layık görüldü.

Son olarak Köln'de Artı TV ve Artı Gerçek'te görev aldı. Halen Atina TVXS.GR'de haftalık Türkiye yorumları yazıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kanlı hayalet aslında 104 yıldır tepemizde

* Talat Paşa’nın şahsından çok temsil ettiği ideoloji ve paradigma T.C açısından bugün hala hayati bir öneme sahip. Talat Paşa sadece İttihat Terakki ve 1915 ile organik olarak bağlantılı değil. O bugünkü T.C nebulasının belleği, kalbi ve beyni. Ragıp Duran Güncellikte sürekli olarak çıkmaza girince, ne geçmişi anlayabilir insan ne de geleceği tasarlayabilir. Osmanlı’dan T.C’ye geçiş çok sorunlu, çok zor ve çok kanlı. 102 yıl bir toplum için çok uzun bir süre değil. Ama yeni kurulan Kemalist rejim inatla ve ısrarla, bir asır boyunca iktidarın siyasi/ideolojik/kültürel/pedagojik aygıtlarını kullanarak geçmişi bağımsız, özgür ve nesnel bir şekilde değerlendirmedi. Kendi çıkarlarına uygun devletçi, milliyetçi hatta ırkçı bir ‘’hikaye’’ üretip yaygınlaştırdı. Geçiş sürecinin (1908-1923 ve sonrası) tüm olumsuzluklarını ya gizledi ya da tahrif etti. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu ve Pontos Rum Konusu bu olumsuzlukların en bariz olanları. Kemalist ideoloji, iktidarının meşruiyetini sağlama...

Kemalizm’de Hyper Enflasyon

  * İçeriği pek muğlak, dün-bugün-yarın her derde deva olarak önerilen, dev heykel ve portreleri ile tahayyülümüzü baskı altına alan zihniyetin etraflı bir yapı sökümüne ihtiyacı var.   Yerine cazip, çağdaş, popüler yeni bir siyasi-toplumsal proje lazım. Ragıp Duran Sayıları giderek azalsa da Türkiye’ye gelen yabancılar/turistler bize en çok şu soruyu soruyor: ‘Sizde neden her yerde Atatürk heykelleri, posterleri, portreleri var?’. Biz belki içeriden bakıp anlayamıyoruz ama başka ülkelerle kıyaslama yapınca Türkiye’deki Atatürk tutkusunun ne kadar yaygın, ne kadar güçlü olduğunu saptayabiliriz. Her devletin saygıdeğer bir kurucu babası, sevgi ve minnetle anılan askeri ya da siyasi bir lideri tabi ki var. ABD’de G.Washington, SSCB’de pardon Rusya’da V.I.Lenin, Çin’de Mao Zedung, Kore’de Kim Il Sung, Fransa’da De Gaulle… Ama bu ülkelerin hiç birinde lider kültü bizdeki Atatürk düzeyinde değil. Bir başka çelişki d...

Şahin Alpay’ın Anıları / İlginç ve Zengin bir Hikâye ama…

  * 70’lerde Maocuların idolü sonraları Cemaatin kendi deyimiyle sosyal liberal yazarı başarılarını, düş kırıklıklarını, pişmanlıklarını kaleme almış. Parlak bir öztanıtım broşürü, zengin bir özkutlama kataloğu. Ragıp Duran   En eski ünvanı ‘’Maoculuğu Türkiye’ye getiren Adam’’ olan Alpay, Lejand yayınlarından çıkan 564 sayfalık anılarının birinci cildinde son 80 yılın Şahin Alpay’ını biraz da o dönemleri anlatıyor. Alpay, benden 10 yaş büyük. O, Aydınlık’tan ayrıldığı yıllarda ben yeni yeni PDA’cı oluyordum. 70li yılların başında Şahin Alpay ve Halil Berktay bizim için hareketin en önemli ideologları ve gerçek birer devrimci aydındı. Kendisini çok az tanırım. Ama bilgisi, kültürü, çalışkanlığı, içtenliği ve dürüstlüğü konusunda sanırım kimse olumsuz bir yargıda bulunamaz.     Kitap piyasaya çıktığında, Medyascope, Apaçık Radyo ve Serbestiyet’de anılar hakkında yayınlanan söyleşileri izledim. Cazipti. Ancak kitabı okuduktan sonra bu mecralarda söyleşi...