* Kieser’in son
çalışması, 100. yılında Lozan Antlaşmasını yani Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşunu ve sonrasını irdeliyor. Osmanlı’nın son dönemi, Batılı güçler,
İttihat Terakki’den devşirme Kemalist zihniyet elekten geçiriliyor. En önemlisi
de, Lozan’ın 100 yıllık Cumhuriyeti bugün ne hale getirdiğini açıklıyor.
Ragıp Duran
Kieser’in bir önceki kitabı ‘’Talaat Pasha: Father of Modern Turkey, Architect of
Genocide’’ (Talat Paşa, Modern Türkiye’nin Kurucu Babası, Soykırımın Mimarı)
başlığı ile Princeton University Press’den çıkmıştı. Türkçe çevirisi ise ‘’Talat Paşa:İttihatçılığın Beyni ve Soykırımın Mimarı’’
başlığı ile İletişim’de yayınlanmıştı. (Bir değerlendirme için bkz. Tabu
Deviren, Ufuk Açan Bir Çalışma: Talat Paşa https://apoletlimedya.blogspot.com/search?q=Hans-Lukas+Kieser).
Cambridge
University Press’den 2023’de çıkan ‘’When Democracy Died’’(Demokrasi Öldüğünde)
toplam 328 sayfalık etraflı bir inceleme.
Uzun
zamandır başucu kitabımdı. Yeni bitirdim. Bir yandan kitabın Türkçe çevirisinin
çıkmasını bekliyordum, bir yandan da araya başka kitaplar girdi. (Musa Dağ
Direnişi, Ev, Türkiye’nin Anarşist’i: Bir Cynique, Mustafa Suphi, Bir
Şehzadenin Hatıratı…).
100. yıl nedeniyle yaygın
medyada ve resmi yayıncılıkta çok sayıda Lozan güzellemesi çıktı. Tek tük
eleştirel makale de okudum.
Kieser, ciddi bir investigative
reporter gibi, Lozan öncesini, gün be gün Konferansın tüm içerik ve
boyutlarını ama galiba en önemlisi Lozan zihniyetinin bugünkü Türkiye
üzerindeki etkilerini değerlendiriyor.
24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan
Antlaşmasının imza töreni illüstrasyonu.
Yazar, Sèvres/Lausanne kıyaslaması yaparken Batılı güçlerin, özellikle
Londra ve Paris’in tutumlarını kıyasıya eleştirirken, Sèvres’e daha yatkın bir
görünüm veriyor.
Yerli üretimde, yani resmi propaganda kitaplarında pek değinilmeyen
konulara da girmiş Kieser. Lozan heyetinin içindeki çelişkiler, ABD’nin tutumu,
Ankara Meclis’indeki oylama sırasında karşı oy veren heyet üyeleri, hatta
Lozan’da heyet üyelerinden birinin ahlak polisinin çalışma alanına giren bir
hadisesi resmi belgelere dayanarak faş edilmiş.
Kieser, kitap boyunca dengeli davranıyor, kimsenin hakkını yemiyor ama
heyetin 2 numaralı yetkilisi Rıza Nur gibi süzme bir ırkçının tutum ve
görüşlerini yerden yere vurmayı da ihmal etmiyor. Talat Paşa kitabında esas oğlandan sonraki
yardımcı oyuncu Ziya Gökalp idi. Bu kitapta Rıza Nur 2 numara.
Kieser, o dönem çaylak bir
diplomat olan İnönü’nün başarılı manevralarını zikrediyor, İngiliz heyetinin
dalaverelerini de teşhir ediyor.
Resmi Türk heyeti üyelerinin yanı sıra
danışmanlar, tercümanlar ve görevlilerle birlikte kalabalık bir grup Lozan’da
görev aldı.
Yazar, çokmilletli, çokdinli, çokdilli, çoketnili Osmanlı
İmparatorluğundan Tek Devlet-Tek Millet-Tek Dil-Tek Din’e yani Kemalist
Ulus-Devlet’e geçişte Lozan’ın sorumluluğunu yani Batılı güçlerin suçlarını
sıralarken, emperyal güçlerin başta 1915 Ermeni Soykırımı olmak üzere
Osmanlı’nın son dönemde işlediği İnsanlığa Karşı bütün Suçlarına göz yumduğunu
belirtiyor. Batı, Lozan’da, Kemalizme boyun eğdi, hatta özellikle İnsan Hakları
gibi temel bir meselede yatıştırma siyaseti uyguladı. Lozan’daki Türk heyeti,
Konferans boyunca her şeyden önce ‘’Egemenlik’’ meselesini ön planda tutarken,
Londra ve Paris, kendi emperyal çıkarları gereği, azınlık hakları konusunda
taviz verdi. Zaten 1915-23 döneminde en fazla mağdur olan Ermeniler, Rumlar,
Kürtler ve Arapların, Lozan Konferansında resmi olarak temsil edilmesi Ankara ve
Batı’nın girişimiyle engellenmişti.
Kieser, Konferans tutanakları, alt komisyon raporları, gazete haberleri
ve anı kitaplarına dayanarak, Türk heyetinin çeşitli üyelerinin özellikle
Ermeniler konusunda ne kadar hassas olduğunun altını çiziyor. Bu hassasiyet
aslında kısaca ırkçılık ve korkunç bir Ermeni düşmanlığı.
Kieser, ana dili olan Almanca’nın yanı sıra İngilizce, Fransızca,
Osmanlıca ve Türkçe kaynaklardan da yararlanmış.
Lozan Konferansından muzaffer çıkan Türk’ün
memnuniyeti.
Kieser’in kitabının altbaşlığı ‘’Ortadoğu’nun Kalıcı Lozan Barışı’’.
Lozan’da kurulan sistem yüzyıl boyunca geçerliğini korudu.
Kitabın bence en önemli ve ilginç yanı, TC’nin Batı dünyası tarafından
tasdik edilmiş tapusu olan Lozan’ın sonrasında Kemalist Türkiye’nin Lozan Antlaşmasının
çeşitli hükümlerini nasıl çiğnediğini aktardığı bölümler. Çünkü yazara göre,
başta 1915 olmak üzere, 1923 öncesinde İttihat Terakki ve Kemalistler
tarafından gerçekleştirilen soykırım ve İnsanlığa Karşı İşlenen diğer Suçların
hesabı sorulmadığı için, yeni TC bu suçları işlemeye devam etti.
Kieser, retrospektif olarak baktığında, demokrasi ve İnsan Haklarını,
Azınlık Haklarını kenara iten Lozan anlayışının 2. Dünya Savaşı öncesinde başta
Almanya olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinde faşizme zemin hazırladığını
savunuyor. Hatta 1917 Sovyet Devrimini de bu olumsuz zincire ekliyor. Yazar,
Lozan sonrası Türkiye’nin, hem
Antlaşma’nın bir çok maddesini ihlal ettiği için, ama esas olarak kurulmuş
tekçi Kemalist ulus-devletin rutin uygulamaları nedeniyle, 1925’den itibaren
Kürt meselesinde şiddet, 37-38 Dersim tertelesi, 6-7 Eylül pogromuna yol
açtığını belirtiyor. Dahası Talat Paşa dönemindeki Tek Partili sistemin, önce Mustafa
Kemal Atatürk döneminde sürdüğü, bugün de aynı rejimin Erdoğan liderliğinde
uygulamada olduğunu hatırlatıyor.
Hocanın bu çalışmasında Lozan heyet üyeleri ile 1923’den sonra önemli
mevkilere getirilen şahısların büyük bir çoğunluğunun İttihat Terakki kökenli
olması ayrıca söz konusu kişilerin 1915 Soykırımındaki sorumlulukları nedeniyle ellerinin kanlı olduğu
da yazılmış.
Amerikan Dayton News gazetesinde çıkan bir
karikatür:
‘’Olsun o kadar, katliamın bedeli
petroldür!’’
Bizzat tanıma fırsatı bulduğum için belirtebilirim, ayrıca şimdiye kadar Türkçe yayınlanmış
eserleri de tanıklık eder, yazar öyle anarşist, Marksist ya da solcu bir
kültürden gelmiyor. Sıkı bir demokrat sadece. Kimi oryantalist Batılı
akademisyen ve tarihçilerde rastlayabileceğimiz, ‘’Türk düşmanlığı’’ ya da İslam
karşıtlığı kendisinde namevcut. Türkiye antipatisi de yok. Bu kitapta bizzat yazıyor:
İsviçreli tarihçi Kieser aslında ‘’Türk enişte’’. Ama ajitasyon-propaganda içerikli ve destekli
resmi ve yaygın tarih anlayışının tamamen dışında. Daha doğrusu tam karşısında.
Bu nedenle bizim şimdiye kadar okulda, evde, iş yerinde, medyada öğrendiğimiz
‘’tarihi gerçekler’’in aslında hiç de gerçek olmadığını gösteriyor. İlginçtir,
devlet memuru tarihçilerin hiç biri, resmi ideolojiyi ve tarihi ayıklamış olan
Kieser’in çalışmalarını ele alıp, ciddi bir değerlendirme ve eleştiri
yapamadılar. Susabildiler ancak. Neo-faşist bir gazete Talat Paşa kitabı için
‘’Bilimsel değildir’’ diyebilmişti ancak. Talat Paşa, bilindiği üzere çok
bilimsel bir şahsiyettir çünkü!
Dr. Rıza Nur ve İsmet İnönü Lozan
Konferansının son günü
Başta 1915 olmak üzere, kendi geçmişiyle yüzleşmenin önündeki en büyük
engel, benim Resmi ve Milli Yalan Duvarı adını verdiğim yaygın evet maalesef
popüler ama ırkçı, anti-demokratik iktidar ideolojisi. Kieser’in bu son kitabı,
resmi ideolojinin boncuklu hatta şatafatlı kağıttan kaplanı Lozan’a vurulmuş
sıkı bir gürz darbesi olarak okunuyor.
Sonuç olarak, hakiki tarih ve bilgi de önemli bir direniş aracı! (SON/RD)
Yorumlar