Ana içeriğe atla

''BURASI BİZİM DEĞİL, BİZİ ÖLDÜRMEK İSTEYENLERİN ÜLKESİ''

 HDP İzmir il binasına yönelik silahlı saldırı ve cinayetin bir dizi somut ayrıntısı, büyük katilin vesikalık fotografını çıkarıyor ortaya. Bu devleti sevmek imkansız, keza bu toplum da ahlaklı, vicdanlı ve dürüst yurttaşlara hiç uygun değil.


 

Ragıp Duran

 

Tezer Özlü’nün yıllar önce yaptığı bu tespit, her geçen gün, her yeni cinayette maalesef bir kez daha doğrulanıyor.

HDP İzmir il binasına yönelik silahlı saldırının, daha önceki saldırılarda olduğu gibi, bir kaç önemli özelliği var:

-       Saldırı öncesinde iktidar partileri ile Anayasa Mahkemesi, Saray medyası ve muhalefetmiş gibi yapan diğer siyasi partiler, HDP’ye yönelik yaygın bir linç kampanyası yürütüyordu. Zemin hazırlanmıştı.

-       Saldırının zamanlaması ve hedefine baktığımızda, katil zanlısının öne sürdüğü gibi eylemin bireysel ve münferit olmadığı ortaya çıkıyor. Böyle bir cinayet ancak resmi, büyük,ciddi bir mekanizmanın işin arkasında olmasıyla gerçekleşebilir. Çünkü en az 40 kişilik bir toplantının yapılması söz konusu. Bunun istihbaratı alınmış. Çünkü HDP yöneticilerinin bile, polis denetimi nedeniyle rahatça girip çıkamadığı bir lokale bir ya da üç kişinin silahla girmesi de aynı mekanizmanın varlığını kanıtlıyor.

-       Zanlının Minbic ve Halep’de çektirip yayınladığı fotograflar, ‘’Görev dönüşü’’nden söz etmesi, kullandığı silah...kendisinin resmi bir görevli olduğu izlenimini veriyor.  Resmi makamlar zanlıyla ilgili henüz herhangi bir bilgi, tekzip yayınlamadıklarına göre, zanlı, resmi bir görevli olarak kabul ediliyor.

-       Katil zanlısının profili, sosyal medya mesajları iktidarın Suriye politikası ile Kürt politikası arasındaki kanlı bağlantılarını faş ettiği gibi bu kişinin bağımsız bir silahşör olmadığını gösteriyor.

-       HDP’yi her fırsatta karalamak için 5 dakika bile bekleyemeyen resmi zevat, bu kez cinayetin üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen ağzını açamaması, suç ortaklığının belgesi olarak da okunabilir.

Aslında her şey yeteri kadar açık. Resmi bir güç, herhangi bir tedbir almaya ihtiyaç duymaksızın kanlı bir mesaj veriyor. Zanlının cep telefonundaki bazı mesaj ve görüntülerin, zanlı yakalandıktan sonra, silinmiş olması da manidar. Aldıkları tek tedbir şimdilik bu oldu.

İl binasında katledilen parti görevlisi Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz, vahşi ve karanlık tabloyu mücadele umudunun ışığı ile aydınlatan kadın olarak insani duygulara sahip herkesi heyecanlandırdı:

 "Çocuğumu görmek istiyorum. Evladımı katlettiler. Ben güçlü bir anneyim, ayaktayım her zaman ayakta olacağım. Yakamızdan düşün. Yeter ne kadar kan dökülecek, yeter artık kan dökülmesin! Yeter, daha ne kadar gençler ölecek. Bunların karşısında başımı eğmem. Evladım öldürülmüş, benim başım dik, alnım açık. Bırakmıyorlar cenazemi göreyim, hem katlettiler hem bırakmıyorlar. Ben bir anneyim kimse susturmaya çalışmasın. Kürt halkı hep ayaktadır. Deniz gitti, bin Deniz gelecek”.

Fehime Poyraz da çok iyi biliyordu kızını kimin katlettiğini. Ve onlara esaslı bir cevap verdi.

Egemen medyanın her zamanki sahtekarlığı (HDP İl binasında silahlı çatışma çıkmış!) ve kendisini muhalif hatta solcu sayan kesimlerin suskunluğu ya da Poyraz sanki trafik kazasında hayatını kaybetmiş gibi başsağlığı dilemeler...bu memlekette Kürt düşmanlığının hala geçerli resmi ve toplumsal bir çimento olduğunun işareti.

Kısa ve orta vadede umutsuzum ben. Burası hakikaten ahlaklı, vicdanlı, dürüst yurttaşların memleket olarak benimseyebileceği bir diyar değil. Her gün bizi, arkadaşlarımızı, tanıdıklarımızı öldürmeye çalışan, öldürenlerin iktidarda ve çoğunlukta olduğu bir cehennem burası. 

(17.06.2021 günü Nupel'de https://www.nupel.info/ragip-duran-burasi-bizim-degil-bizi-oldurmek-isteyenlerin-ulkesi-182383.htmlyayınlanan yazı)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla