Ana içeriğe atla

Peker, abin mi olur, o zaman hukuk da yengen!

 


 Millet gaza mı geliverdi hemen nedir, Soylu’ya meydan okuyan suç örgütü lideri, neredeyse halk kahramanı ilan edilecek. Özel sektör mafyası resmi mafyaya karşı çıkınca, muhalefet özel sektörün safına mı geçer? Barış Akademisyenlerinin kanıyla duş yapacaktı Turan hülyası gören bu adam!

 

Ragıp Duran

 

Türkiye’nin normal, sıradan bir ülke olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Geçmişte yargı tarafından mahkum edilmiş, bu aralar yayınladığı videolarda da işlediği suçları pervasızca  itiraf eden suç örgütü lideri SP, toplumda büyük ilgi yarattı: İlk 5 videonun yaklaşık 25 milyon kişi tarafından izlendiği kaydedildi. 7. videoda bu rakamın 50 milyona yükseldiği yazıldı. İnsanlar, dizi izler gibi merakla yeni bölümleri bekliyor.

Mezopotamya Ajansında yayınlanan bir söyleşide http://mezopotamyaajansi29.com/tum-haberler/content/view/135519  SP’nin açıklamalarının anlamını değerlendirmiştim. Şimdiyse videolar hakkındaki bazı yorumlara değineceğim.

Aslında yeni medyanın kurallarına pek de uygun olmayan bu videolar yine de yaygın bir şekilde izleniyor. Yeni medyanın kuralları derken işin teknik yanlarını kastediyorum: Bir kere her bölüm çok uzun. İkincisi sabit kamera ile sadece ‘’konuşan bir kafa’’ var ekranda. Hiçbir hareketli görsel (VTR) akmıyor ekranda. SP’nin sesi dışında başka ses de yok. Halbuki araya şarkı türkü koysa daha eğlenceli olmaz mı? SP kahvede sohbet eden adam tarzıyla bir söylem tutturmuş. Ayrıca çekim mekanının dekorasyonu özellikle de masanın üzerine yerleştirdiği ya da fona koyduğu konu mankenleriyle tartışma yaratabiliyor. Belli ki kendisini uzman sanan görsel danışmanı var video yıldızının. Kurtlar Vadisi dizisine danışmanlık yapan bir gazeteci vardı değil mi?

Anlattıklarına gelince, Reis’e dokunmadan bir grup miçoyla hesaplaşıyor. Kendini kurtarmaya çalışıyor. Bütün derdi dönüş bileti. Kişisel ithamlar yaygın. Megaloman konuşmacı, bazen kamuoyu önderi bazen de siyasi lider kılığına giriyor.

Tüm bu mizansen ve söyledikleri, SP’nin yakın zamana kadar Saray’ın kiralık katilliğine aday olduğunu kanıtlayan eylem ve açıklamalarını unutturmuşa benziyor. Barış Akademisyenlerinin akan kanıyla duş almaktan bahseden bir kişi burada söz konusu. Kan akıtma konusunda itiraf etti: ''O zaman hükümetin lehineydi'' dedi. Son videosunda da, sürekli olarak ‘’Devlete zarar gelmesin’’ demesi bile işkillendirmiyor mu kimseyi? Kürt meselesindeki rolü, yakın dönemdeki siyasi cinayetlerdeki konumu bilinmiyor mu ki?

SP’nin sanki yasadışı ve gayrı meşru bir kimliği yokmuş gibi sahnede.

Bu arada videolarda ifşa edilen bilgiler bir kalemde silinip bir kenara atılacak bilgiler değil şüphesiz. Üstelik, SP bizzat kendi işlediği suçları ikrar ediyor, ayrıca bir şekilde bilgi sahibi olduğunu öne sürdüğü suçları ifşa ediyor.

Devleti savunmak, şimdilik Tek Adama dokunmamak ve birkaç konu ve yaklaşımdaki rezervler dışında, gündeme gelenler geniş yurttaş topluluğu açısından yeni hatta şok etkisi yaratabilecek bilgiler gibi görünüyor. Devletin kutsallığı, yavru vatan Kıbrıs, büyüklerimizin fedakarlığı gibi ideolojik propaganda malzemeleri berhava olmuşa benzer. Bu arada milliyetçi-devletçi muhalefetin sus pus kesilmesi de önemli.

‘’Yeni bir şey yok, bildiğimiz şeyler, show yapıyor, gündem değiştiriyor, bu Erdoğan’ın numarasıdır’’ yaklaşımı ne kadar sorunlu ise ‘’Peker, rejimi bitiriyor. AKP dağılıyor. MHP, Bahçeli, Soylu gidiyor’’ yaklaşımı da o kadar sorunlu.

Her konuda olduğu gibi, nesnel ve dengeli bir değerlendirme yerine, kutuplaştırıcı bir anlayış hakim olmaya başladı yine. Videoların iktidara darbe vurduğu kesin. Ne var ki, bu olumlu durumu siyasi alanda kazanca çevirebilecek bir muhalefet yok. Ayrıca hukuk olmadığı için teşhir edilen suçlar hakkında bir soruşturma açılması bile gündemde değil.

Sosyal medyada beni rahatsız eden, yanlış bulduğum bazı tepki ve yorumlar okudum.

Kemal Kılıçdaroğlu ana muhalefet lideri olarak temsil edilirken bir karikatürde, SP ‘’baba muhalefet lideri’’ olarak çıktı ortaya. SP’nin solculuğundan dem vuranlar oldu. ‘’Dobra dobra konuşanlara hasret kalmışız’’ dedi bir arkadaş. Solcular dahil kimi çevrelerde SP, Tek Adam rejimine son darbeyi vuracak kahraman gibi ağırlanıyor.

Neyse ki başkaları da yazdı ama benim sosyal medyada okuduğum üç değini aslında her şeyi yeteri kadar net bir şekilde açıklıyor. Birincisi idare hukuku profesörü Cüneyt Ozansoy’un değerlendirmesi:

‘’Kimler mi kaybetti şu malûm dizide? Soylu değil, Ağar değil... Şürekâsı hiç değil. Kırk yıl boyunca hukuk anlatıp da, milletin umurunda olmayan ipek kravatlı hocalar... kaybetti. Hukuk dışı bir kabadayının hukuk dışı dersinin müdavim talebesi oldular...’’

İkinci yorum, İnsan Hakları Derneği Eşbaşkanı Eren Keskin’den geldi:

‘’'Peker-Çakıcı-Soylu kavgasından bir demokratikleşme çıkmaz https://youtu.be/d0FP3R1iz8k @YouTube

Bu kavgadan, demokratikleşme, sivilleşme ve yüzleşme beklenemez!’’

Üçüncü mesaj Cengiz Aktar’dan:

‘’Sedat Peker ifşaatından medet umanların, devasa altüst oluşlar bekleyenlerin, Peker gibi dolaylı değil doğrudan ifşaat olan 17/25 Aralık 2013'in nasıl yok edildiğini akılda tutmalarında, yine büyük hüsranlara gark olmamaları için fayda olabilir’’

Tek Adam rejimine karşı bugüne kadar güçlü, tutarlı, sağlam, yaygın bir muhalefet dalgası yaratılamadığı için olsa gerek, yurttaşların bir kısmı iktidara ya da iktidarın bir yetkilisine karşı, hele böyle bir de ‘’erkekçe mertçe’’ bir çıkış (!) görünce hemen sarılıveriyor. Oysa ki sorun, iktidar içi bir çatışma. Görmezden gelinecek, hafife alınacak bir ihtilaf değil tabi, ama yine de bu SP videolarına hak ettiğinden çok daha önemli siyasi anlamlar yükleniyor.

Herkes farkında değil galiba ama SP, Soylu, Saray, Ağar, Damat… hepsi bu iktidar bloğunun birer dişlisi. Bunların hiç biri Kürt meselesinde, Gezi davasında, İkizdere’de, Boğaziçi Üniversitesinde… mağdurların/haklıların safında değil, tam aksine benzeri bütün cephelerde müstebitten yana oldu. Bunları örtmek için de Hazreti Ali, Zülfikar gibi sembolleri sömürmesi, bir takım kitaplar sergilemesi, kendisine bir cengaver görünümü vermesi, lumpen ve hatta şımarık konuşma tarzı suç örgütü liderini kaale alınması gereken, güvenilir, inanılır bir şahsiyet haline getirmiyor.

İktidarı ya da iktidarın bir mensubunu her eleştiren, kalabalık ve çoğunluk tarafından desteklense bile haklı ve meşru olamaz.

Muhalefet cenahında, Soylu’ya karşı Peker’in desteklenmesi söz konusu olamaz herhalde. İkisi de iktidar safında. Ayrıca siyasi olarak da hukuki olarak da ikisi de aynı yolun yolcusu! 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla