Ana içeriğe atla

Kürtler ve ay-yıldızlı bayrak




 Çöküş döneminin tipik yan çizme, konu değiştirme taktiğidir: Bir konuda çıkmazda isen, DHKP-C’den PKK’den bahset, ay-yıldızlı bayrağın ihtişamını anlat, dini vecibeleri hatırlat. Yiyen çıkar nasıl olsa...

Ragıp Duran

 Sadece son dönemde değil, uzunca bir süredir, Kürtler, ay-yıldızlı bayrak ve İslamiyet, yasadışı ve gayrı meşru işler yapan iktidar sahipleri ya da sıradan insanların ilk sığındığı liman, ilk öne sürdüğü gerekçe oluyor.

‘’FETÖ’’ de 2016 darbe girişiminden bu yana revaçta bir gerekçe. Kadın kocasından boşanmak istiyor. ‘’Eşim FETÖcü hakim bey!’’ diyor.

İstibdat rejiminde sıkışan her adem bu dört koza sarılıyor: Kürtler, bayrak, İslamiyet ve FETÖ. Aslında bu dört konu da, kullanımı itibarıyla çok sorunlu. Olsun, çoğunluk önem veriyorsa bu değerlere, kullanalım sonuna kadar da foyamız çıkmasın ortaya.

Tesadüf olmasa gerek iki açıklama üst üste geldi: Kıbrıs’ta gazeteci Adalı cinayetiyle itham edilen bir devlet yetkilisi ‘’Kıbrıs’a PKK faaliyetlerini incelemeye gitmiştim’’ dedi. Yanında suç örgütü liderinin kardeşini de götürmesi manidar olsa da… Mevzu PKK olunca akan sular durur. Ne yani terörizmi mi savunuyorsun? Zaten Kıbrıs, özellikle işgal altındaki kesimi, çok uzun zamandır PKK’nin kalesi haline gelmişti değil mi?

İkinci açıklama bir trolden geldi: ‘’DHKP-C ve PKK’ye yakın medya organlarında çalışanlar gazeteci değildir’’.

Bu cümle bir çok açıdan sorunlu. DHKP-C ve PKK, TC yasalarına göre illegal örgütler olduğuna göre, herhangi bir medya organının bu örgütlere ‘’yakın’’ olması başlı başına suç teşkil eder. Burada bir ihbarcılık var, ama muğlak. Provokasyon da var. Yeni Tahir Elçi’ler arayan bir provokatör.

Fol yok yumurta yok, bunu yazan trol, tıpkı diğer örnekteki Kıbrıs’a gazeteci öldürmeye değil PKK faaliyetlerini incelemeye giden şüpheli gibi, birden bire DHKP-C ve PKK ile gazetecilik arasındaki bağları provokatif bir şekilde gündeme getiriyor.

Bu trol belli ki çok sıkışmış. Kendi gazetesine yönelik saldırıyı organize eden adam suçunu açıkça itiraf ediyor, gazetede tek satır haber yok!

Dünya basını dahil etraf bir suç örgütü liderinin ifşaatlarıyla çalkalanıyor, trol ve akordu bozuk saz arkadaşları tamamen sus pus.

Trolün cemaatinden iki kardeş bir mafya lideri ile bir bakan arasında arabuluculuk yapıyor. Trol yine sessizliğini koruyor.

Devletin resmi haber ajansında bir muhabir, iki bakana biraz da garip bir soru sorunca muhabiri hemen işten atıyorlar. Trol başını sallıyor.

Trolün devleti dünyada basın özgürlüğü listesinde en alt sıralarda, pis pis sırıtıyor sadece.

Trolün hapisanelerinde çok sayıda gazeteci var. Çıt yok.

Gerçi bu şahıs trol olmadan önce tatmıştı demir parmaklıkların arkasını. Aman yarabbim bu ne korku bu ne panik! Bir daha düşmeyeyim diye mahpusa, iki kuruşa kiraya verdi vicdanını, mesleğini ve kendisini. Demek ki mayasında varmış iktidara biat. Hazin ve yazık.

Şimdi bu trol kalkmış kimin gazeteci olup olmayacağı konusunda ahkâm kesiyor. Gündemdeki gazetecilik konularına giremeyince yetiş imdadıma PKK…

Sırtını dayamış iktidara, yukarıdaki ağzını açmadan iki satır yazamaz, kalkmış kendi cemaati dışındaki tüm meslekdaşların gazeteciliğine söz ediyor.

Bağımsız değil dolayısıyla gazeteci değil. Aslında Fahrettin Bey’in ofisinde memur.

İktidar sayesinde gelmiş bulunduğu konuma. İktidardaki gidince o da gidecek. Biz de o gün, kendisinin de görüşünü alarak haberini yapacağız bu çöküşün. (SON/RD)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla