Havuz Medyası çökerken, iktidar yanlısı
gazeteciler birbirlerine düştü. Devleti, AKP’yi ve esas olarak kendi
çıkarlarını koruyabilmek için artık hem cahilce hem de ahlaksızca saçmalamaya
başladılar
09.08.2015 Tarihli Birgün gazetesi Pazar ekinden
Her şeyin son derece muntazam işlediği bir
ülkede gazeteciliğe ihtiyaç yoktur. Trenler, uçaklar, vapurlar saatinde
kalkıyorsa, hiç kimse trafik kurallarını ihlal etmiyorsa, belediye
kentdaşlarının tüm ihtiyaçlarını zamanında yerine getiriyorsa, devletle hükümet
de yurttaşa hizmet alanında mükemmel çalışıyorsa, yani adalet, sağlık, konut,
eğitim, eğlence...vs... gibi tüm insani gereksinimler fazlasıyla yerine
getiriliyorsa, gazetecinin araştırıp soruşturup, deşip irdeleyeceği bir şey
kalmamıştır. Gazeteci, bir toplumda, kamu açısından/yurttaş açısından iyi
gitmeyen, aksayan, yanlış yapılan olgu ve edimleri saptar. Bunları
haberleştirir, mağduriyeti sergiler, eksiklik ve hataları bunların
sorumlularını teşhir eder, doğru yolu/yolları önerir. İşte mesela Türkçe’de bu
nedenle gazetecilere ‘Felaket Tüccarı’ derler. (İktidarlar der). Sonuç olarak
gazetecilik, yapı olarak, doğa olarak bir muhalefet mesleğidir. Bu muhalefet
salt siyasi muhalefet değildir. Gazeteci, kamu adına, yurttaş için muhalefet eder.
Otoyolda üst geçit yapılması talebini dillendirir, seçimlerde barajın yüzde 5’e
indirilmesini haberleştirir.
İKTİDAR PROPAGANDA, MUHALEFET HABER
İşte tüm bu nedenlerle, meslek olarak gazetecilik iktidarların hiç hoşuna gitmez. İktidarın en vahşisi, gazeteci öldürür, gazete binalarını havaya uçurur. Daha az vahşisi kanun çıkartıp sansürü yasallaştırıp meşrulaştırmaya çalışır. Biraz medeni görünümlüsü, ekonomik baskılar uygular, yüksek vergi salar, reklam hortumlarını keser...vs...
Aslında gazeteciliğin iktidar ve muhalefetle ilişkisi son derece tayin edici. R.Williams, P.Bourdieu, N.Chomsky gibi bilim insanları, G.Orwell, A.Camus, H.Beuve-Méry, I.Ramonet, J.Pilger gibi gazeteciler eserlerinde bu konuya geniş yer ve önem verdiler. Sözkonusu çalışmaları kabaca derlemek/özetlemek gerekirse; iktidar, gerçeklerin tahrif edilmesini ve gizlenmesini teşvik ederken, zihniyet ve fikriyat olarak muhalefet ise, gerçeğin olabildiği kadarıyla tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasını sağlıyor. Bir saptama daha: Bütün basın tarihinde iktidar yanlısı gazeteler hep az satar, pek matah değildir. Gazeteci ancak ciddi bir siyasi, ideolojik ve toplumsal muhalefetle mesleğin yüzakı olabilir.
İşte tüm bu nedenlerle, meslek olarak gazetecilik iktidarların hiç hoşuna gitmez. İktidarın en vahşisi, gazeteci öldürür, gazete binalarını havaya uçurur. Daha az vahşisi kanun çıkartıp sansürü yasallaştırıp meşrulaştırmaya çalışır. Biraz medeni görünümlüsü, ekonomik baskılar uygular, yüksek vergi salar, reklam hortumlarını keser...vs...
Aslında gazeteciliğin iktidar ve muhalefetle ilişkisi son derece tayin edici. R.Williams, P.Bourdieu, N.Chomsky gibi bilim insanları, G.Orwell, A.Camus, H.Beuve-Méry, I.Ramonet, J.Pilger gibi gazeteciler eserlerinde bu konuya geniş yer ve önem verdiler. Sözkonusu çalışmaları kabaca derlemek/özetlemek gerekirse; iktidar, gerçeklerin tahrif edilmesini ve gizlenmesini teşvik ederken, zihniyet ve fikriyat olarak muhalefet ise, gerçeğin olabildiği kadarıyla tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasını sağlıyor. Bir saptama daha: Bütün basın tarihinde iktidar yanlısı gazeteler hep az satar, pek matah değildir. Gazeteci ancak ciddi bir siyasi, ideolojik ve toplumsal muhalefetle mesleğin yüzakı olabilir.
HABER CENNETİ GAZETECİLİK CEHENNEMİ
Gelelim güzide ve kurallaraltı memleketimiz Türkiye’ye: Burada 1831’den beri gazetecilik yapılıyor. Ama, devlet için, siyasi iktidar için yapılıyor.
Eskiden beri ustalar çıraklarına, hocalar öğrencilerine ‘Haber yazarken, önce git resmi yetkililerin bilgi ve görüşlerini al’! der. Çünkü bizde devlet, gerçekten yücedir. Türkiye’de Osmanlı döneminde yayınlanan gazeteler, esas olarak Saray’ın görüşlerini yaygınlaştırmak amacıyla çıkıyordu. Bu nedenle Osmanlı münevverleri, ne olup bittiğini öğrenebilmek için Pera’da satılan yabancı gazeteleri okumak zorunda kalırdı. Gerçi bu durum bugün hâlâ geçerli.Türk egemen medyasında yayınlanamayan bir çok haber ve fikri biz 2015’de de yabancı medyada okuyabiliyoruz.
Gelelim güzide ve kurallaraltı memleketimiz Türkiye’ye: Burada 1831’den beri gazetecilik yapılıyor. Ama, devlet için, siyasi iktidar için yapılıyor.
Eskiden beri ustalar çıraklarına, hocalar öğrencilerine ‘Haber yazarken, önce git resmi yetkililerin bilgi ve görüşlerini al’! der. Çünkü bizde devlet, gerçekten yücedir. Türkiye’de Osmanlı döneminde yayınlanan gazeteler, esas olarak Saray’ın görüşlerini yaygınlaştırmak amacıyla çıkıyordu. Bu nedenle Osmanlı münevverleri, ne olup bittiğini öğrenebilmek için Pera’da satılan yabancı gazeteleri okumak zorunda kalırdı. Gerçi bu durum bugün hâlâ geçerli.Türk egemen medyasında yayınlanamayan bir çok haber ve fikri biz 2015’de de yabancı medyada okuyabiliyoruz.
1925 yılında Şeyh Said harekatı konusundaki ilk haber, o zamanın Cumhuriyet gazetesinde, tenkil başladıktan neredeyse 3 ay sonra yayınlanmıştı. 2011’de Roboski katliamında Türk egemen medyası yaklaşık 16 saat boyunca sustu. 2013’de Gezi Direnişinde gerçeği penguenlerle örtmeye çalıştılar. 17-25 Aralık skandalında Türk egemen medyası, hırsızları, rüşvetçileri savunmak için cansiperane mücadele etti. Son olarak 7 Haziran seçimleri sonrasında Erdoğan’ın çözüm sürecini sona erdirmesi, Suruç katliamı, Zergele hadisesi, yeniden sahneye çıkan şehit cenazeleri gibi haberlerde iktidar medyası, gerçeği buharlaştırmak için, haber tahrifatı, haber gizleme, ajitasyon, propaganda, manipülasyon, açıktan açığa kocaman yalanlara başvurmak zorunda. İktidar ne kadar sıkışırsa, tahrifatın çapı ve niteliği o kadar kaba oluyor.
Malinformation (Kötü haber), biraz da bebek ve çocuklarda oluşabilen bir sakatlık türü olan ‘malformation’u çağrıştırıyor. Genetiği bozulmuş haber ya da hormonlu haber de diyebiliriz. Mesela, muktedir bir zat ‘HDP barajı aşma uğruna Çözüm Sürecini terketti’ diyorsa... ya da ‘Çözüm Süreci aslında Gezi’de bozuldu’ diye konuşabiliyorsa ve bunu da doğru ve olumlu bir şeymiş gibi kimi gazeteler manşetten, yan manşetten veriyorsa, e hakikaten ‘malforme’ gazeteciler, muhabirler, editörler ve yazarlar diyarındayız demektir. Türk egemen medyasının Aşil Topuğu olan Kürt meselesinde, 1925’den bu yana yayınlanan haber ve yorumlarda, tahrifat, gizleme, ajitasyon, propaganda ve nihayet kötü haberin bolca somut örneklerini görebilirsiniz. Aşil’in Topuğu bugün galiba artık Aşil’in Bacağı filan oldu...
Gazeteciliğin klasik işlev ve misyonunu yeniden kazanabilmesi için, geçmişin köklü ve ayrıntılı bir değerlendirmesini yapmak gerek. Gazetecilik eğitimi derin bir şekilde gözden geçirilmeli. Keza Basın Yasası da yeniden düzenlenmeli. Tabi temel mesele demokrasi ve özgürlük kültürü. Gazetecilikte, dünyada ve bizde tayin edici sorun, medya mülkiyeti...
Yorumlar