Ana içeriğe atla

'Öcalan'a tecrit ateşle oynamaktır'

İSTANBUL (DİHA) - Rojava'da halkların iradesi PYD'nin verdiği mücadeleden rahatsızlık duyan AKP ve yandaş medya, sınır hattına nakledilen askeri sevkiyat ile savaş ortamını tetiklemeye devam ederken, medya uzmanı Ragıp Duran, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın diplomaside yeri olmayan "komşusunu tayin etme" imtiyazına sahip olmak istediğini belirtti. Duran, Öcalan'a yönelik uygulanan tecridin topluma büyük zarar verdiğini de vurgulayarak, "Erdoğan herhalde bilmeden ateşle oynuyor"dedi. 
Bölgede ve Türkiye'de savaş hazırlıklarına hız veren AKP hükümeti eşzamanlı olarak PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi de derinleştirdi. Medya uzmanı Ragıp Duran, Ortadoğu'da PYD'nin kazanımlarının AKP ve Türkiye eksenindeki etkilerini, Rojava direnişini ve Suriye politikalarını değerlendirdi.

'Erdoğan komşusunu tayin etmek istiyor'

Duran, siyasette tekçi bir rol üstlenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın diplomasi de yeri olmayan "komşusunu tayin etme" imtiyazına sahip olmak istediğini söyledi. Hiçbir devletin komşusunu ehlileştirmeye kalkışamayacağını ifade eden Duran, "Her devlet, komşularıyla iyi geçinmeye çalışır, sorun çıkarsa bunu siyasi müzakere, diplomatik yollarla çözmeye çalışır" dedi.

'Komşunun Kürt'ünü sev, kendi Kürt'ünü döv'

Türk devletinde geleneksel "Kürdofobi"nin Irak Kürdistan'ı Özerk Bölgesi'nin kuruluşundan bu yana en üst düzeye çıktığını dile getiren Duran, Kürtlerin Suriye'de komşu olarak istenmemesinin iki nedeni olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Birincisi, Irak'tan sonra Suriye sınırında da bir Kürt varlığı ile komşu olmak, Ankara'yı ve Türkiye Kürtlerini de cesaretlendirir korkusuna sevk ediyor. Eskiden Ortadoğu devletleri için geçerli olan slogan 'Komşunun Kürt'ünü sev, kendi Kürt'ünü döv' idi. Bu slogan İran-Irak savaşında hayata geçirildi. Keza Ankara, PKK'yi döverken Barzani'yi seviyordu. Şimdi bu slogan, 'Komşunun Kürt'ünü de kendi Kürt'ünü de döv' şekline dönüştü."

'Ortadoğu devletleri Rojava modelinden esinlenirse iktidarlar kaybeder'

Duran, Kürtlerin tehlike olarak görülmesinin ikinci nedeninin ise, Rojava'daki kantonlarda hayata geçirilmeye başlanan yeni siyasi rejim olduğunu kaydederek, şöyle devam etti: "Burada sınıfsal bir çelişki var. Şeyhlerin, emirlerin, kralların ve padişah özentilerinin iktidarda olduğu erkek egemen Ortadoğu devletleri açısından, kadınların her alanda en az yüzde elli iktidara sahip olmaları onlar için tehlike arz ediyor. Tüm yurttaşların anayasal garanti altına alınmış eşit hakları, zenginliğin mümkün olduğunca eşit paylaşımı, doğal kaynakların korunması çok yeni, yerleşik düzeni etraflıca sorgulayan, hatta altüst eden müthiş devrimci bir girişim. Ankara, Ortadoğu devletleri, Rojava modelinden esinlenirse, iktidarlarını tamamen kaybeder."

'Askeri vesayete AKP değil, PKK son vermiştir'

Türkiye'de askeri vesayete, militarizme son verdiğini iddia eden AKP'nin orduyu Suriye'ye savaşa teşvikini tarihi bir cilve olarak gördüğünü ifade eden Duran, "Aslında Türkiye'de askeri vesayete AKP değil, PKK son vermiştir" dedi. Tüm sağcı, milliyetçi, ırkçı ve militarist iktidarların, köşeye sıkıştıklarında politik atak olarak önce dış müdahaleyi çözüm olarak gördüğünün altını çizen Duran, "2015'in AKP'si böylelikle 90'lı yılların militarist Çiller yönetimini yeniden canlandırdı. AKP ya da Erdoğan'ın talep ettiği dış müdahale, PYD'ye karşı IŞİD'i destekleme harekâtı anlamına geliyor" ifadelerini kullanarak, AKP'nin savaş provalarına dikkat çekti.

'Operasyon için 4 koşul gereklidir'

Olası bir operasyonda iç ve dış koşulların yasal olabilmesi için en az 4 koşulun olgunlaşması gerektiğinin altını çizen Duran, koşulları şöyle sıraladı: "1) Sınırda Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden bir oluşum/varlık/gelişme. PYD, 'Türkiye'ye yönelik bir tek kurşun sıkmadık' diyor, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne yönelik en küçük bir hamle ya da niyeti de yok. 2) TBMM'nin kararı gerekli, HDP'nin yanı sıra CHP hatta MHP'nin bazı üyeleri de operasyona karşı. 3) BM Güvenlik Konseyi'nin kararı, ABD'nin yanı sıra Rusya ve Çin de karşı. 4) Şimdiye kadar 'sıcak takip' dahil, Irak topraklarında yapılan sınır ötesi harekatlar için Bağdat yönetimin onayı alınmıştı. Bu kez de Suriye'nin halen tek ve meşru temsilcisi Esad rejiminin onayı gerek."

'AKP medyası piston düşürdü'

Duran, havuz medyanın savaş çığırtkanlığı yapan söylemlerine de dikkat çekerek, "Kürt düşmanlığının IŞİD perverlikle birleştiğinde, hele hele 7 Haziran seçimlerinden yenilgiyle çıkılınca, AKP medyası piston düşürdü!"dedi. Duran, yandaş gazetecilerin ahvallerini ise, "Fareler gemiyi terket diyor, yandaş gazeteciler birbirlerini hainlikle suçluyor, havuz medyasının su pompaları çalışmıyor, hortumlar kesiliyor" sözleriyle özetledi.

'Yapılan saldırılar AKP'yi fiilen bitirdi'

AKP'nin savaş senaryosu hazırlarken, içeride de seçim öncesi dondurduğu çözüm sürecinde olumsuz pratiklere girmeye çalıştığını söyleyen Duran, "Medya savunma alanlarına yapılan saldırılar 'ateşkes' durumunu, AKP'yi fiilen bitirdi" diye vurguladı. Öte yandan 2013 yılından bu yana devam eden çatışmasız süreçte ölümlerin durduğunu kaydeden Duran, "Ateş-kesin sona ermesi tüm bu olumlu gelişmelerin de sona ermesi ve eski, yani 90'lardaki ortama geri dönülmesi tehlikesini barındırıyor" diye konuştu.

'Öcalan'a tecrit ateşle oynamaktır'

Rojava'da ve bölgede operasyonlar devam ederken, PKK Lideri Abdullah Öcalan'a 5 Nisan'dan bu yana uygulanan ağırlaştırılmış tecridin topluma büyük zarar verdiğine dikkat çeken Duran, "Öcalan'ın bu haktan mahrum bırakılması yasal ve hukuki açıdan haklı gösterilemez. Üstelik Öcalan, sıradan adli bir hükümlü değil. Devletin üst düzey yöneticileriyle şimdiye kadar İmralı'da çeşitli temaslar gerçekleştirmiş siyasi bir şahsiyet. Erdoğan, Öcalan'ın Kürtler, Kürt siyasi hareketi açısından ne anlam ifade ettiğini çok iyi biliyor. Ve bu konumu, kendi lehine su istimal etmeye çalışırken, herhalde bilmeden ateşle oynuyor" diye belirtti.
(ayk/yk/kk/rp)


(Dicle Haber Ajansı DİHA'nın 14 Temmuz 2015 tarihli bülteninde yayınlanan söyleşi) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla