2014 martında sokaklar “Her yer rüşvet, her yer yolsuzluk” ve “Hırsız var, katil var” sloganları ile inlerken, felçli hükümetin koltuk değnekleri, gazetecilik kisvesi altında “darbe”, “fitne” propagandası yapıyor. Erdoğan ve iktidarı gidince, ne olacak bu yazıcılar?
Kovach benim 2000-2001 yılında Harvard Nieman’daki müdürümdü. Bu olayı kendisi anlatmadı. Ama ABD’de gazetecilikle ilgilenen herkes bilir.
Son yıllarda buna benzer iki olay daha yaşandı. Prag’da hükümet devlet radyosuna müdahale edip bazı gazetecileri işten atınca, Çekler medyalarını ve gazetecilerini korumak için gösteriler düzenlemişlerdi. Keza Atina’da sağcı hükümet döneminde kamu televizyonu ERT’yi özelleştirmeye çalışan Yeni Demokrasi hükümeti de Yunanlı yurttaşların protestosuyla karşılaştı.
Bizde son dönemlerde, yukarıda aktardıklarıma zıt üç örnek:
Gezi Direnişinin başlangıcında Habertürk televizyonundan Fatih Altaylı, devasa başkaldırıyı görmeyip başbakanı özel röportaja davet etmişti. Hükümetin Bekçi Murtaza’sı fenomen “gazeteci” Yiğit Bulut da Gezi karşıtı söylemleriyle tepki çekiyordu. 2013 Galatasaray Pilavı —haziranın ilk pazarı— Gezi nedeniyle bir hafta ertelenmişti. Dolayısıyla ikinci pazar, Galatasaray Lisesi öğrencileri, aynı mektepte okumuş Altaylı ve Bulut’u protesto etmek için televizyon binası önüne gelmişler ve bir Galatasaraylı için “Sen aslında Fenerlisin!” kadar ağır bir suçlama olan “Altaylı-Bulut, siz bizden değilsiniz” pankartını açmışlardı. Bulut’un adı daha sonra başbakan tarafından bir telefon görüşmesinde geçti: “Yiğit’i NTV’ye çıkarın!” Mesleğin temel işlevi, doğası kamuoyu adına yönetimi denetlemek iken, bir “gazeteci”nin başbakan tarafından bir kanala empoze edilmesi, o kişinin mesleğini nasıl yaptığını gösterir.
Nihayet, geçenlerde, NTV binası önünde, Berkin Elvan’ın öldüğü gün, bir yurttaşın ekmekli protestosu ve “Nermin kapıya bak!” sloganı, Alo Nermin hattına yönelik sembolik ve güçlü bir protestoydu.
Kovach gazeteci ise, bu dingolar değil. Yok dingolar gazeteci ise, Kovach değil. Atlanta, Prag ve Atina’da yurttaşlar ve okurlar var. Bizde de onlar Gezi’den bu yana yavaş yavaş seslerini yükseltiyor.
Türk egemen medyası tarihinin en karanlık günlerini yaşıyor. Sokaklar “Hırsız var, katil var” diye inlerken hâlâ darbe, fitne, Haşhaşin filan diye yazılar yazan Karaalioğlu’ndan Kekeç’e, Bayramoğlu’ndan Çalışlar’a, Barlas, Şafak ve şürekâsına kadar bilumum yazıcılar, ar, namus, dürüstlük, etik, izan, insaf gibi kavramları gözleri kapalı çiğniyor.
Restorasyon döneminde, Gerçek ve Adalet Komisyonları kurulduğunda, yazılar arşivde duruyor olacak. Medya akademisyenleri, medya eleştirmenleri, gazetecilik meslek kuruluşları, mağdurlar ve okurlarla birlikte, mesleğe, gerçeğe, bağımsızlığa ve özgürlüğe karşı işlenen bugünkü suçlar herhalde cezasız kalmayacak.
http://birdirbir.org/fark/#sthash.7RpwH2GF.dpuf
Yorumlar