1) Gezi sürecinde medyanın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sizce
geleneksel medya halkın haber alma hakkı bakımından nasıl bir sınav erdi?
Ragıp DURAN- Türk egemen medyası, Gezi Sürecinde
kelimenin gerçek anlamıyla çöktü. Zaten uzun yıllardır iktidar yanlılığı
nedeniyle, gerçekleri değil, iktidardakilerin irade ve düşlerini haberleştiren
egemen medya, Gezi gibi beklenmedik, devasa, kitlesel, şaşırtıcı, mizah yüklü
bir muhalefet dalgası karşısında yere serildi. Yakın dönemde Roboski ve
Reyhanlı’da zaten çuvallamış olan bu medya, Gezi’de, dikkat edin haber
tahrifatı bile yapamayacak durum daydı, bu
nedenle de yaklaşık 48 saat boyunca üç maymunu oynadı. Penguen belgeseli de
kurtaramadı egemen medyayı. Başbakan Erdoğan, Toma, gaz yetmeyince daha sonra
Hülya Avşar, Necati Şaşmaz son olarak da Şafak Sezer adındaki penguenleri
seferber etti ama egemen medyanın bu kahramanları, Gezi Direnişinin hakiki
yüzünü karartmaya yetmedi. Egemen medyanın kaptan köşklerindeki komutanlar,
gerçeklerin, haberlerin, kamu çıkarı olan bilgi ve görüşlerin
yaygınlaştırılmasıyla zerre kadar ilgilenmiyor. Onların temel görevi, Kral’ın
çıplak olduğunu gizlemek. Onlar aslında Kral’ın Soytarıları. Bu Genel
Yayın Yönetmenleri, bu köşe yazarları, bu program prodüktörleri, gülerek,
güldürerek, ağlayarak, ağlatarak, sahte heyecanlar yaratıp, insanları birbirine
kırdırarak, gündem yaratmaya çalışarak, kafaları karıştıracak saçma sapan
girişimlerle toplumu, toplumun gerçeklerinden uzak tutmaya çalışıyor. Varsa
yoksa yarışma (‘Kelime Oyunu’ hariç), varsa yoksa Survivor, izdivaç, şarkı…
filan falan… İşte Gezi, tüm bu medyatik ortamı berhava etti. Çünkü Gezi sanal
bir eğlence değil, hakiki bir muhalefet. Gezi, bir kere herkese sıkı bir ayar
verdi: Söyle bakalım kimden yanasın? Gezi’den mi Topçu Kışlasından mı?
İktidardan mı toplumdan mı? Yeniden mi eskiden mi? Sanal dünyanın
kahramanları nasıl tel tel döküldü Gezi Gerçeği karşısında. Polat Alemdar ki,
dünya Gladio’sunu dize getirmiş adamdır, ağzını bir açtı, medyatik karizma
anında toz toprak oldu. Siyasal dünyanın kahramanı Erdoğan afalladı Gezi
dalgası karşısında. Darbeciler dedi olmadı, CEHAAPE dedi olmadı, faiz lobisi
dedi olmadı, illegal örgütler dedi olmadı, olmadı olmadı, olmadı! Egemen
medyanın dönüp dolaşıp tekrarladığı bu yalanlar toplumun çok geniş bir
kesiminde hiçbir etki yapmadığı/yapamadığı için, iktidar sözcüleri de zaten bir
süre sonra bu temalardan vazgeçmek zorunda kalıp ellerindeki tek güç olan
Tomalara dönmek zorunda kaldılar. 11 yıldır ilk kez hiç tanımadığı, galiba
biraz da anonim kimlikli (çünkü çok kitlesel, çünkü somut boyutu en az
manevi/siyasi boyutu kadar belirgin değil) birileri çıkıp Erdoğan’a meydan
okuyor, ondan korkmadığını bas bas bağırıyor, üstelik de Padişah’la ince ince
gırgır geçiyordu. Egemen medya da, menemen medya da böyle bir fırtına
karşısında hiçbir şey yapamaz. Yapamadı da nitekim. Gerçeği alan
Üsküdar’ı geçmişti. Hatta Kısıklı’yı da… Tam da Ece Ayhan’ın dediği gibi,
‘Vakitsiz Üsküdarlıyız abiler’.Egemen medya o kadar çuvalladı ki, Gezi sanki
uzaydan gelmiş insanların eseriymiş gibi tahliller bile yaptı. Belki de çok
haksız değildi egemen medya. Çünkü bu iktidar medyasının esas ‘müşterisi’
Kazlıçeşme kalabalığı idi. Nuremberg mitingleri yani. E onlar da, ‘Biz Cihat
Burak’ın resimleriyiz!’ diyen dinamik, neşeli, bilgili, akıllı kitle karşısında
E.T durumuna düştüler. Gezi’nin bizzat kendisini ve Gezi mağduru medyanın
ayrıntılı tahlilini yapabilmek için vakit sanki henüz erken. Olay henüz
sıcaklığını yitirmedi. Önümüzdeki dönem daha ayrıntılı, daha boyutlu inceleme,
araştırma ve analizler yapmamız gerekecek.
2) Gezi olaylarında sosyal medya önem kazandı. Sosyal medyanın bu
süreçte geleneksel medyanın rolünü üstlendiğini söyleyebilir miyiz?
RD - Sosyal medya ile Gezi Direnişi arasında hem
içerik hem de biçim açısından önemli benzerlikler, yakınlıklar var. Tepeden,
tek merkezli, iktidar odaklı, klasik, geleneksel medya, dikey iletimle tüm
toplumu siyasi olarak koşullandırmaya, ideolojik olarak biçimlendirmeye
çalışırdı. Toplum mühendisliğinin önemli devlet aygıtlarından biri olan medya,
bilgi ve görüş tekelini sağlamaya çalışıp, uysal, biat eden, liderseven, uslu,
boynu bükük, devlet ve iktidar yanlısı yurttaş topluluğu yaratmayı amaçlıyordu.
Kanal D’den NTV’ye, Hürriyet’ten Zaman’a kadar tüm egemen medya organlarının
asli görevi, işleyiş şekli, egemenlerin egemenliğini sürdürmek, muhalefeti
bastırmak, yok saymak ya da bertaraf etmekti. Sosyal medya ise hem içerik, hem
biçim ve işleyiş açısından çok farklı. Sosyal medya, dikey değil yatay iletişim
öngörüyor. Dolayısıyla tepeden topluma değil ovadan ovaya konuşuyor, yazışıyor.
Sosyal medyanın bir tek merkezi yok, hatta sosyal medyadaki her birey bizatihi
birer merkez işlevi/konumu üstlenebiliyor. Bilgi veren ile bilgi alan arasında
ayrım yok sosyal medyada. Her birey sosyal medyada hem yazar, hem okur.
Sosyal medya, yapısı ve içeriği gereği iktidar değil toplum, kamu, yurttaş
odaklı, dolayısıyla muhalefete daha teşne. Gezi Direnişinin siyasal/ideolojik
anatomisi sosyal medyanınkine çok benziyor. Gezi Çocukları, zaten uzun zamandan
beri egemen medya ile bağlantılarını kesmiş, merkezi/iktidar yanlısı/tepeden
bilgi ve ideoloji üreten egemen medya yerine, içeriği çok daha çeşitli ve
zengin, ademi merkeziyetçi, siyasal/ideolojik/ekonomik iktidar odaklarından
bağımsız ve özgür durumdaki sosyal medyadan besleniyordu. Sosyal medya, Gezi’de
bir kez daha tanık olduk, sadece bilgi ve görüş alış-verişi sağlamıyor, somut,
pratik işlere de çok yarıyor. Toma’nın nerede ne zaman saldıracağını, gazın ne
zaman nereye sıkılacağını NTV’den öğrenemezdik. Twitlerden öğrendik ve hemen
tedbirimizi aldık. Sosyal medyanın da tabi ki, kaçınılmaz olarak olumsuz
yanları var. Sosyal medyayı doğru kullanmasını bilirsek, ki Gezi Çocukları bunu
yaptı, Direniş açısından tayin edici olmasa bile önemli bir araç. Kötü polis
Erdoğan ile iyi polis Arınç, bir ara İnternet’i kesmekten sözeder gibi oldular.
Çünkü onlar Gezi’yi akıllı telefonlar yapıyor sanıyorlardı. Oysa ki Gezi
Direnişi, Akıllı Çocukların eseriydi. Ve telefonlar kesilse bile onlar yine de
bir başka yöntem icat edip/bulup, Direnişi sürdüreceklerdi. Hali hazırda,
Gezi Direnişi sayesinde, egemen medya çok ağır bir yenilgi aldı, güvertesinde,
kıçında, makine dairesinde ağır hasarlar var, ancak egemen medya gemisi henüz
batmış değil. Sosyal medya da, Gezi’de birkaç kupa birden kazandı. Ancak
tümüyle, olduğu gibi, egemen medyayı alt etmiş ya da tamamen onun yerine geçmiş
değil. Egemen medya, ağzı burnu kırılmış da olsa, egemenler var oldukça hep var
olacak. Sosyal medya da, bir muhalefet ve mücadele aracı olarak varlığını
sürdürecek. Bu mücadele sosyal medya üzerinden olduğu gibi egemen medya içinde
de devam edecek/ediyor. Birinin ötekinin rolünü üstlenmesi, birinin ötekini tamamen
ortadan kaldırması söz konusu değil. Bunlar Siyam İkizleri…
3) Halkın medyaya karşı sert tepkisi oldu. 'Yıllardır biz bu
medyadan mı Türkiye’yi izliyorduk, doğuyu bu medyadan mı izliyorduk' gibi
değerlendirmeler oldukça yaygın. Aynı zamanda canlı yayın araçları devrildi.
Basın kuruluşlarının önünde protesto gösterileri düzenlendi. Bunları nasıl
değerlendiriyorsunuz?
RD - Sadece Gezi Direnişçilerinin
değil Kayseri’deki ya da bizim Çanakkale’deki insanların da egemen medyaya
bakışı, Gezi sayesinde büyük ölçüde değişti. Sizin de hatırlattığınız üzere
yazılamalarda, duvar sloganlarında bu gerçek, bu değişim güzel bir şekilde
ifade edildi. Benim ilgimi çeken iki sloganı da bu araya sıkıştırayım: ‘’Bir de
bana hala ‘Gazete oku’ diyorsun!’’. İkincisi de ‘Erdoğan, Al sana Gündem!’.
Gezi Direnişçilerinin canlı yayın arabalarını ayıklamaları, egemen medya
gruplarının önünde protesto gösterileri düzenlemeleri, toplumun egemen medyadan
ne kadar sıkıldığını, bıktığını gösteren kareler. Dikkat edin, bu egemen medya
karşıtı gösterilerin hiç birine hiç kimse itiraz edemedi. Hatta NTV, kendi
binası önündeki gösteriyi naklen yayınladı ve sunucu ‘Şu anda bizi protesto
ediyorlar’ diye anons yaptı. Çok demokratik, çok haklı, çok meşru protestolar
bunlar. Bir de önemli bir başka nokta var: Biz, yani yurttaşlar, bir çok olayı,
eylemi, bilgiyi, fikri, gelişmeyi dolaylı olarak medya üzerinden
öğrenebiliyoruz. Medya, tek bilgi kaynağımız olmasa da önemli, çünkü, özellikle
televizyon, hem kolay, hem bedava, hem de görsel-işitsel bir mecra. Gezi,
egemen medyanın sadece bugün ve kendisiyle ilgili değil, geçmişle ve başka
olaylar hakkında da ne kadar yalancı olduğunu ortaya koydu. İnsanların medyayı
sorgulamasını sağladı. ‘Biz Kürt meselesini 30 yıldır bu medyadan izliyormuşuz’
tespiti çok önemli bir medya eleştirisi olduğu gibi, Gezi sayesinde insanların
‘Bölücü terör’ efsanesini de çökerttiğini gösteriyor. Orta burjuvalar, Gezi
veletleri, cahil kuşak filan deyip küçümsedikleri bu gençlik kuşağı, meseleye
ne kadar hakim olduğunu bir-iki sloganla çok güzel, çok esaslı bir şekilde
kanıtladı. Bakın Gezi sayesinde, bizim bir çok önyargımız kırıldı. Atatürk’le
Öcalan bir araya geldi. Galatasaray ile Fenerbahçe birleşti. Ermenilerin,
Alevilerin, LGBT bireylerin, bize daha önce iktidarın öğrettiği/gösterdiği gibi
kötü insanlar olmadıklarını gördük/anladık çünkü yaşadık. Bu aşamada,
pardon bu noktada, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Beyefendiye ne
kadar teşekkür etsek azdır. Çok kısa bir sürede müthiş bir birleştirici,
kaliteli bir zamk rolü üstlenerek, dayanışmamızı sağladı, hoşgörülü olmamız
için çalıştı, o sinirlendikçe biz eğlendik. Onun medyası çökerken bizimki
harikalar yarattı. ‘Her yer Taksim, Her yer Direniş’ sloganına ‘Her yer medya’
ibaresi eklendi.
4) Gezi sürecindeki yayınlar nedeniyle birçok istifalar yaşandı.
Yaygın medyada gazetecilik yapmak mümkün mü? Bu sistemde halkın haber alma
hakkı ne ölçüde sağlanabilir?
RD - Gezi, egemen medyayı dış görünümü
itibarıyla çökertirken kaçınılmaz olarak içerisi de toza dumana boğuldu. NTV’nin
CEO’su istifa etmek zorunda kaldı. NTV Tarih dergisini kapattı. Yeni Şafak, iki
yazarını işten attı. Sabah, ombudsmanı’nı gönderdi. Bütün medya organlarında
İdare de Yazı İşleri de kaynıyor. Esas görevi gerçekleri tüm boyutları,
doğru, dengeli, inandırıcı ve hızlı bir şekilde haberleştirmek olan medya,
gerçekleri sadece bir-iki boyutuyla, yanlış, dengesiz, inandırıcı olmayan ve
geç bir şekilde yayınlayınca, haliyle/kaçınılmaz olarak sorun çıkar. Çıktı da…
Gezi’den önce egemen medyada doğru dürüst gazetecilik/televizyonculuk yapmaya
çalışan meslekdaşlarımızı işlerinden atıyorlardı (Nuray, Ece, Can, Ruşen, Hasan
Cemal ve diğerleri) . Geziden sonra yandaş medyada görev yapmaya çalışan
meslekdaşlarımızı da işlerinden ettiler.(Kürşat, Yavuz ve diğerleri…). Egemen
medyada artık bir elin parmak sayısı kadar hakiki gazeteci kaldı onların da
maalesef suyu ısınıyor sanki. Egemen medya, artık galiba sadece Erdoğan
medyası haline geldi. Gezi sonrası iktidar uygulamalarından çıkan mesaj,
‘Ben gazetecinin yalaka, sadık ve şahsiyetsiz olanını severim’ oldu. Yurttaş
zaten artık haberi, bilgiyi, fikri egemen medyadan almıyor. Egemen medya,
ilginçtir artık tüm egemenlerin medyası olmaktan da çıktı. Eskiden Doğan Medya
Grubu vardı şimdi Erdoğan Medya Merkezi var. Bu gidişat, egemen medyanın da
çatırdamasına yol açar. Tescilli yalakalardan biri, Bugün gazetesi ile
Kanal 24’ü de muhalif medya olarak nitelediğine göre , o cenahta da
parçalanmalar olacak. Bir süre sonra Gül Medya, Gülen Medya, Davud Medya gibi nitelemelerle
karşılaşırsak şaşırmayalım.
5) Anakım medya kamuoyunun güvenini kaybederken, sosyal medya ve
muhalif basın öne çıktı. Bunların gelecekte bir odak olabileceğini düşünüyor
musunuz?
RD - Medya, McLuhan’ın
öngörüsünün aksine esas olarak biçimsel bir araç /bir dağıtıcı/ bir
yaygınlaştırıcı değil. Medyaya esas kimliğini/rengini veren, siyasi-ideolojik
çizgisi, yayın politikasıdır. Yani içeriğidir. Sizin de belirttiğiniz
üzere, Gezi Direnişi, şimdiye kadar marjinal olarak nitelenen, Halk Tv, Ulusal
Tv, +1 Tv gibi televizyon istasyonlarını ön plana çıkarttı. Cumhuriyet,
Aydınlık, Yurt, Sol, BirGün gibi gazetelerin tirajlarını yükseltti. Bu
saydığım medya organlarının her birinin kendine has özellikleri, yapıları,
güzergahları ve stratejileri var. Sosyal medyaya demin değinmiştim, tekrar
etmeyeyim. Ama sorunuza cevap olarak, evet sosyal medya önümüzdeki dönemde
değil daha şimdiden önemli bir odak, paralel yani alternatif bir medya haline
geldi bile. Demin saydığım TV kanalları ve gazeteler için aynı şeyi
söyleyemeyeceğim. Çünkü onların yükselişi, rağbet görmeleri, esas olarak
konjonktürel durumdan kaynaklanıyor. Hepsi zaten iktidar ve Erdoğan karşıtı
yayın organları idi, hepsi de akıllı bir şekilde Gezi Direnişinden yana tavır
aldılar. Haber perspektifleri doğru idi. Ne var ki, Erdoğan karşıtı olmak ve
Gezi yanlısı olmak, bir medya organı için, gelecekte odak olmak için gerekli ve
yeterli koşulları oluşturmuyor. Bu yayın organlarının her birinin arka planında
farklı siyasal çıkarlar, ideolojik kimlikler ve mesleki yaklaşımlar var.
Gelecekte odak olabilecek tek
yeni medya organını, bence ancak Gezi Direnişinin içinden gelen insanlar ile
Gezi Ruhunu kavramış iletişim akademisyenleri ve gazetecilerle, medya okur
–yazarlık kültürü yüksek yurttaşlar bir araya gelerek yaratabilir. Fransa’da 2.
Dünya Savaşından sonra De Gaulle’ün de desteğiyle ‘Le Monde’ gazetesi
yaratılmıştı. Mayıs 68’den sonra ‘Libération’ çıktı sahneye. İspanya’da Franko
Diktatörlüğü yıkıldıktan sonra ‘El Pais’ gülümsedi. Bizde de mesela, İstiklal
Harbinden sonra ‘Cumhuriyet’ sunuldu piyasaya. Bu örneklerin her birinin de
ayrı özgünlükleri var. Post-Gezi’nin medya alanındaki yansıma ve yankıları
herhalde sadece istifa ve işten atılmalar olmayacak.
6) Son süreçte “Apoletli Medya” tanımınız çok tartışılıyor. Bazı
düzenlemeler yaptınız. “Apoletli Medya” nasıl bir durumda şuan son hali ile
ilgili düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?
RD - www.apoletlimedya.blogspot.com,
benim 2008 Aralık ayından bu yana zenginleştirmeye çalıştığım medya eleştiri
blogum. Yaklaşık 5 yıl olmuş. Ben aslında Fransız Libération gazetesinin
Türkiye muhabiri olarak daha çok yabancı basına iş yapıyorum. Bu aralar,
Türkiye’de düzenli olarak katkıda bulunduğum iki dergi var: Express ve
Tükenmez. Express’in internet sitesi www.birdirbir.org’a da haftada bir yazmaya
çalışıyorum. Ayrıca medya konusunda başka yayın organlarından yazı ya da
söyleşi talebi gelince onlara da yetişmeye çalışıyorum. Ve tüm bu çalışmaları
bilahare apoletlimedya’da yayınlıyorum. Bu isim, benim 1996 yılından yayınlanan
ilk medya eleştirisi kitabımın başlığı. Ayrıca o dönemin egemen medyasının
önemli bir özelliği, yani TSK bağımlı olmasını yansıtıyor. O günden bugüne
siyaset ve medya alanında çok şey değişti ama egemen medyanın bağımlılığı
değişmedi. Evet bugün belki Erdoğan Medya Merkezi TSK’ya göbekten bağımlı
değil. Askeri vesayet kalktı onun yerine sivil tabir edilen vesayet geldi. Ama
medya hala iktidar medyası. Dediğiniz gibi bugün için bir medya eleştiri blogunun
adının apoletli olması tartışılıyor. Benim bazı meslekdaşlarım, arkadaşlarım,
sağolsunlar, üşenmemişler, alternatif isimler bile önerdiler: Takkeli Medya,
Takunyalı Medya, Yeşil Medya. Hiç biri bana uygun ve doğru gelmedi. Apolet evet
askeri bir aksesuar ama ben askeri derken ya da apoletli derken, ille de
ve sadece askeriyeyi, TSK’yı kastetmiyorum. O kör bağımlılığı, emir-komuta
zincirini, eleştiri/sorgulama yasağını kastediyorum. Üniformasız,
silahsız ama askeri yani apoletli kafalı ‘siviller’ de yok mu bu
memlekette? AKP için neo-kemalist deniyor değil mi?
Yine de israrcı değilim, apoletli
yerine hem dönemin özelliklerine uygun ama aynı zamanda kalıcı bir başka sıfat
bulursam blogun adını değiştiririm. Sonra da her iktidar değişikliğinde bloga
yeni isim/başlık bulma derdine düşmemek kaydıyla…
Yorumlar