Muhaberatı Gezi (*)
Gezi
direnişi sadece siyasi, sosyal, ekonomik dünyayı değil medya dünyasını da
salladı ve çalkaladı (Rock and Roll). Herkes bu direniş sayesinde şunu açık bir
şekilde gördü: Egemen medya egemenlerin medyasıdır üstelik tüm topluma da
egemen değildir. İsteyen kendi medyasını, kendi iletişimini kurar, kendi
gazeteciliğini bağımsız ve özgür bir şekilde yapar. Gezi’den medya
manzaraları:
‘’Istanbul’da
Gezi Parkında başlayan gösteri ve direnişin ilk sonucu, tümü bu büyük şehirde
konuşlanmış olan büyük sermaye medyasının habercilik ve özgür yorumculuk
konusunda yolun sonuna geldiğini, editoryal olarak tamamen iflas ettiğini öfke
içinde anlaması oldu.
31
Mayıs 2013, afra tafralı patronları pek çok farklı büyük iş alanında top
koşturan, kendisini ‘merkez’ diye adlandıran medyanın görkemli binalarının
içinin medeni cesaret, profesyonel kavrayış ve meslek ahlakı açısından ne denli
boş olduğunu gösteren bir milattır.’’
Bu
iki paragraf yurtdışında yayın yapan Al-Monitor sitesinde yayınlandı. Yazarı
Yavuz Baydar. Sabah gazetesinin ombudsmanı, yakın zamana kadar AKP iktidarını
savunan yazılarıyla tanınırdı. Artık Yavuz bile illallah demiş, pes etmiş,
beyaz bayrak çekmiş. Çok geç de olsa tebrikler Yavuz! Şimdi bir de belki
AKP’nin son 5 yıllık medya icraatlarını ifşa eden bir yazı dizisi bekleriz
Yavuz’dan!
31
Mayıs akşamı Istanbul’un göbeğinde Gezi Direnişine karşı polisin orantısız güç
kullanması ayyuka çıkmışken 24 saat haber kanalı olarak bilinen CNNTürk’ün 3
saat boyunca Penguen belgeseli yayınlaması, Kanada’dan Tayvan’a kadar
bütün dünya medyasının ilgisini çekti. NTV ise aynı saatlerde yemek tarifi
veriyordu. Afiyet olsun!
İlk
günden bir kare:
- Abi televizyonu aç, Gezi’den
canlı yayın var
- Yok bir şey yahu, ben bütün
kanalları gezdim göremedim. Sen nereden seyrediyorsun canlı yayını?
- Norveç televizyonu veriyor
abi!
Halbuki
CNNTürk de NTV de, Başbakan herhangi bir yerde herhangi bir konuşma yaptığında,
bir etkinliğe katıldığında, yayın hemen kesilir, konuşma başından sonuna kadar
naklen yayınlanır. Erdoğan’ın otomatik, kontenjandan yüce haber değeri
var, Türkiye çapında yüzlerce muhalifin polis saldırısı altında
kalmasının haber değeri yok!
‘’Gezi’deki
eylemciler/protestocular, anaakım medyaya eskiden beri kızgındılar.
Zaten ilk gün hiçbir foto muhabirini, hiçbir kameramanı Park’a bile sokmadılar.’’
diyen Bianet muhabiri Nilay Vardar, gözlemlerini aktarıyor: ‘’NTV’nin naklen
yayın aracını devirdiler. Ve üzerine ‘Tayyip NTV’yi seviyor’, ‘Satılık’
yazdılar. Hemen yanında üzerinde amblem bulunmayan El Cezire’nin naklen yayın
aracını da devireceklerdi, El Cezire’deki arkadaşlar hemen kendilerini tanıttı,
halen naklen yayında olduklarını söylediler, biz de devreye girip ikna ettik
gençleri, araç kurtuldu’’. İlginçtir, El Cezire Türkçe neredeyse iki yıl
oldu, her şeyleri hazır, kadroyu kurdular, deneme yayınları da yaptılar,
ama hala burada yayın yapabilmek için hükümetten ruhsat alamadılar.
Yönetimden bir meslekdaş ‘’E tabi Erdoğan, doğrudan denetleyemeyeceği bir
televizyonu pek istemiyor’ şeklinde
açıklamıştı bu yayın öncesi engellemeyi.
Göstericiler,
ilk üç gün boyunca üç maymunu oynayan ve sözümona 24 saat kesintisiz haber
yayınlayan kanalları, NTV, CNNTürk ve Habertürk’ü bu medya organlarının
merkezlerinin önünde protesto etti. Bir tek NTV, bu haberi verdi hatta naklen
yayınladı ve sunucu ‘Şu anda bizi protesto ediyorlar’ şeklinde bir anons yaptı.
NTV,
daha sonra medya grup başkanının ağzından özür diledi. ‘Hata yaptık’
dedi. NTV’nin de parçası olduğu Doğuş grubunun bankasının Genel Müdürü, ‘Ben
de Çapulcuyum. Mesaiden sonra arkadaşlarla Gezi Parkına dayanışmaya gidiyoruz’diye
bir açıklama yapmıştı ama bu duyuru Garanti Bankası müşterilerini ikna etmedi.
Yaklaşık 40 milyon liralık hesaplar geri çekildi ve 1500 kadar da kredi kartını
iptal etti müşteriler. NTV’nin sansürcülüğü kardeş şirket Garanti Bankasına pek
yaramadı.
‘’Evet
bu kuşağın mensupları ana akım medyayı, günlük gazeteleri okumaz, TV
kanallarını pek izlemez. Akademik alanda bu kuşağa ‘Dijital Yerli’ deniyor. Ama
bu çocuklar, ki genel olarak iyi eğitim almış, en az iki yabancı dil bilen
çocuklar, aslında her şeyin farkında. Çünkü İnternet gibi anaakım medyaya
oranla çok daha zengin, çok daha büyük ve çok daha farklı kaynaklardan haber ve
bilgi alıyor.’’ diyor Bilgi Üniversitesinden Doç. Dr.Esra Arsan.’’Bu
kuşak kendilerinden önceki kuşaklara oranla farklı bir birey, toplum,
siyaset, ideoloji tanım ve uygulamasına sahip. Apolitik diyorlar ama değil, ya
da 40-50 yaş kuşağına göre belki apolitik. Halbuki onların kendilerine has bir
siyasi hatta ideolojik kavramları var. Bir de müthiş yenilikçi ve yaratıcılar.
Çok zeki bir mizah anlayışları var. Tabu tanımadan her şeyle çok rahat, çok
güzel dalga geçebiliyorlar.’’ diye ekliyor.
Gerçekten
de duvarlarda, panolarda, pankartlarda ve twitlerde neredeyse bütün olayı 3-5
kelimede üstelik derinlemesine anlatan sloganlar çok ilgi çekiyor: ‘Televizyon
bu devrimi yayınlamayacak, sokağa çık, Gezi’ye gel’, ‘Tayyip al sana gündem!’,
‘Bir de bana hâlâ gazete oku diyorsun!’
Tweeter’da,
duvarda ya da gazi bir Toma’nın üstünde cıvıl cıvıl yazılamalar. Onlar kendi
medyasını yarattı. Her Yer Taksim, Her Yer Direniş sloganı Her Şey Medya
eklentisi ile sürdü. Ve bu mecra akıllı idi, güzel idi, fırlama idi.
‘’Dolmabahçe
civarında egemen medyada çalışan arkadaşlara rastladım. İsim vermeyeyim sorun
çıkmasın. ‘Madem gazeteci olarak haber yapamıyoruz o zaman biz de
vatandaş olarak Gezi’ye dayanışmaya gidelim dedik’ dediler. Yanlarında fotograf
makinesi, kamera, teyp, bloknot filan yoktu. Ben izliyorum, egemen medyada yazı
işlerinde çok sıkıntı var. Patronlar ve yönetimle çelişkiler arttı’’.
Bunlar da Ahmet Şık’ın gözlemleri. Gülen grubu hakkında bir kitap yazdığı için
aylarca hapiste kalan Şık, Gezi gösterilerinin ikinci gününde başına aldığı bir
gaz bombası ile yaralandı.
Galatasaray
Üniversitesi İletişim Fakültesinden Prof. Yasemin İnceoğlu, Galatasaray ve
Ankara Üniversitesi İletişim hocalarının birer bildiri yayınlayarak, Gezi
Direnişini desteklediklerini ayrıca Gezi’nin anaakım medyaya karşı mücadelesini
ve kendi medyalarını, iletişimciliklerini, gazeteciliklerini yaratmalarını
selamladıklarını aktardı. Prof. İnceoğlu, yurtdışında eğitim gören kendi
kızının havalanından eve gitmeden Gezi’ye koştuğunu, gaz yediği için yarım gün
hastanede tedavi gördüğünü de anlattı. Bu kuşak gençlerin gerek ebeveynleri
gerekse toplumla olan ilişkilerini anlatan Prof. İnceoğlu, ‘Yepyeni, pırıl
pırıl, zeki, afacan, korkusuz, kendi bireysel özgürlüklerine dokundurtmayan bir
kuşak bu…Ben çok seviyorum’ dedi.
Gezi
eylemcilerinin sosyal medyayı çok iyi kullandıklarını herkes biliyor. Üstelik
de tedbirliler. Mesela ‘Sosyal Medyayı Doğru Kullanma Klavuzu’nda iletişimin
sağlıklı olması için önlemler öneriliyor. Bilginin doğruluğunun denetlenmesi
ayrıca bu teknolojiye bulaşan polise karşı tedbirler de bu klavuzda mevcut.
Bilgi kirlenmesine karşı Gezi Direnişçileri, bazı bölümleri İngilizce de olan
kendi İnternet sitelerini de kurdu: istanbuldaneoluyor.com
Başbakan
Erdoğan, tweeter’i ‘Başbelası’ olarak niteledi. Haksız değil. Çünkü tweeter
Erdoğan için hakikaten bir bela…Başbakan vekili, ki iyi polisi oynadı, o ‘Bakın
biz aslında çok demokratiz, yetkimiz de gücümüz de var ama İnternet’i
kesmiyoruz’ mealinde cümleler sarfetti. Çakma demokratın tehdidi demek ki böyle
oluyor…Velev ki İnternet’i kesti. Ne olacak?
Baldırı Çıplaklar, 1789’da
Fransızlar Büyük İhtilalini yaparken tweeter mi vardı?
Direnişin
ilk başladığı andan itibaren sadece CHP’ye yakın Halk TV ile İşçi Partisine
yakın Ulusal TV, 24 saat kesintisiz naklen yayın yaptı Taksim Meydanından. Hem
Gezi’yi hem de ülkenin çeşitli kentlerindeki polisin orantısız güç kullandığı
sahneleri gösterdi. 3 gün sonra sansür büyük ölçüde gevşedi. Anaakım medya
kanalları da Gezi’yi ekranlara taşımaya başladı. Ama akşamları tartışma
programlarında yaşları 50-70 arasında değişen kontenjan yorumcuları
oryantalist bir söylemle ‘Yeni Gezi gençliğini’ keşfetti. Oysa ki bu
çocuklar öyle uzaydan filan gelmemişlerdi. En az 15-20 yıldır burada yaşıyorlardı.
Bizim, akrabalarımızın, komşularımızın çocuklarıydı. Onlar hâlâ anaakım
medyasında yoktular.
‘’Bundan sonra, medya
için söylüyorum, sansür filan her şey daha zor olacak. Yani Erdoğan’ın hoşuna
gitmeyen haberler daha rahat yayınlanabilecek. Patronlar da ürktü bu akımdan.
Hava dönüyor gibi. Ben iyimserim’’ diyen
Ahmet Şık, son olarak hâlâ gaz kokan Gezi Parkı duvarından bir yazılama
hatırlatıyor: ‘’Tayyip, yalnızlığın kokusunu
duyuyor musun?’’.(*) Bu yazı, Express dergisinin Haziran-Temmuz sayısı için, 7 Haziran 2013 tarihinde kaleme alınmıştı.
Yorumlar