Ana içeriğe atla

HAKİKİ ŞİDDET/SAHTE HABER



<    Diyarbakır’da 14 Temmuz Cumartesi  günü olay çıkmadı. Polis milletvekillerine şiddet uyguladı. AKP devletinin medyası akşam bu haberi nasıl gördü/görmedi?
 14 Temmuz günü Diyarbakır’da BDP’nin düzenlemek istediği miting Valilik tarafından yasaklandı.  AKP devleti bu tutumuyla ‘İleri Demokrasi’ ve ‘Sivil Anayasa’dan ne anladığını somut olarak göstermiş oldu. Erdoğan, ‘Zana’ya mahalle baskısı var’ dedi, ertesi gün de mahalle baskısı yapmakla itham ettiği BDP’nin mitingini yasakladı. İktidar, BDP’nin özellikle de Diyarbakır’daki kitle desteğinin daha görünür bir hale gelmesinden çekiniyor olsa gerek. Keza iktidar, Kürt meselesi konusunda hala acemilikler ve beceriksizlikler içinde kıvranan tutumunun kınanmasını da istemiyor herhalde. Bu durumda ne yapmalı? Yasakla mitingi olsun bitsin! Çünkü miting yasaklanınca AKP,  Kürt seçmenlerin  gözünde itibar mı  kazanacak? Yoksa beceriksiz Açılım programının  beceriksiz olduğu mu unutulacak?
 Bu yasaklama, basın açıklaması yapmak isteyen Parti eşbaşkanları ve milletvekillerine  karşı polisin orantısız güç uygulamasıyla  somut tezahürünü buldu. Kışanak, Buldan  ve Demirtaş’ı gösteren fotograflar fazla yoruma gerek bırakmadan AKP devletinin Kürt antipatisini yeterince belgeliyor. Polis, tüm uyarılara rağmen bir Parti’nin eşbaşkanlarına, milletvekillerine  gaz ve su ayrıca onları yaralayacak şekilde saldırıyorsa buna düzen sağlamak denemez. Bu operasyon, apaçık bir şekilde Kürt düşmanlığı. Vakti zamanında Mehmet Sincar Batman’da benzeri bir gösteri de vurularak öldürülmemiş miydi?
Cumartesi akşamı saat 19.00-20.30 arası İnternet’ten gazeteleri diğer haber kaynaklarını hızlı bir şekilde taradım. Türk egemen basını, Zaman’dan Vatan’a, Hürriyet’ten Milliyet’e olay yerinde muhabirleri olmasına rağmen polis saldırısını gizlemek, tahrif etmek için elinden geleni yapıp mağdur konumdaki BDPlileri manşetlerden başlıklardan suçluyordu. Anadolu Ajansı o saate kadar henüz bir haber geçmemişti.  Silvan saldırısının yıldönümü imiş, BDP’nin israr ettiği mitingmiş, çok sayıda polis yaralanmış….filan falan. Belki de unutmuşlardır 14 Temmuz aynı zamanda Büyük Fransız İhtilalinin yıldönüm günüdür (1789 Bastille Hapisanesinin yıkılması- Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik).Önlem alınmasa imiş BDP mitingi Apo mitingine dönüşecekmiş…Bin dereden su getirip, toplanma ve gösteri hakkını ayaklar altına alan bir yaklaşım sergiliyor Türk egemen medyası. Yaralı milletvekillerini ya gizliyor ya da yaralanma nedenlerini tahrif ediyor. Devletin, haksız, anlamsız,üstelik gerekçesiz bir şekilde mitingi yasakladığına değinen yok. Keza şiddetin esas ve çoğunluklu olarak polisten geldiğini yazan gösteren de yok. Kısacası Istanbul Dükalığının egemen medyası, ‘Olay çıktı’ leitmotifi altında olayın kim tarafından nasıl çıkarıldığını yazmaktan imtina ile kaçınırken, BDP’yi suçlamak için her türlü yalan ve yanlışa itibar ediyor.
Egemen medyanın bu tutumunun etkisi ne olur?
Diyarbakır’daki binlerce görgü tanığı, nümayişe katılanlar, o sırada sokaktan geçen insanlar,  egemen medyanın bu yazdıklarına karşı zaten evvelden beri şerbetlidir. Bu nedenle okuduğuna değil haklı olarak gördüğüne inanan yurttaşlar açısından bu tür yayınlar ancak yayın sahibini ve sorumlusunu yalancı konuma düşürür.   Diyarbakır dışında yaşayan Kürt okurlar ile AKP devletini iyi tanıyan okurlar nezdinde de bu tür yayınlar, bu yayın organlarına yönelik tepki  ve protestoları yoğunlaştırır. Bu kesim,  egemen medyaya zerrece inanmadığı için zaten bazı başka haber kaynaklarından olayın doğru versiyonunu öğrenir. Ayrıca cep telefonu ya da İnternet üzerinden binlerce görgü tanığından birine  ulaşıp olay hakkında birinci elden bilgi almak mümkün. Bu tür yayınlar, hayatında Ankara’nın doğusuna geçmemiş, Kürt meselesi konusunda önyargılı yurttaş kesimi üzerinde de  artık pek etkili olmuyor. Çünkü bu insanlar bu tür haberleri zaten daha önce bin kez okudular. Daha önce yazılmış olanların bir süre sonra gerçek olmadığı ortaya çıkmış olduğu için, bu haberlerin de pek inandırıcılığı yok.  Yine bu kesime yakın ama özel olarak Kürt düşmanlığı damarı güçlü ulusalcı ya da milliyetçi kesimler bu  haberleri büyük bir ihtimalle acaip  bir şevkle okuyup ‘Polisin eline sağlık, vursunlar kafalarına Apo’nun vekillerine’ filan diyorlardır ama bu kadar kesif şiddet bile onları kesmemiştir. ‘Hainler Meclis’te’ şiarını benimsemiş olanlar için bu tür haberler sadece geçici bir sevinç ya da rahatlama getirir o kadar. Egemen medyanın yalanları aslında o kadar ölçüsüz ve insafsızdır ki, eminim, Diyarbakır’daki polis saldırısına katılan, ama  aklı başında, iyi niyetli bir Emniyet görevlisi bile, bu haberleri okuduğunda, ‘İnsaf be amma da atmışlar ha…Akıllarınca bize gaz veriyolar’ filan der. Egemen medya bu tür yayınlarla kamuoyunda  BDP aracılığı ile Kürt düşmanlığını körüklemeye çalışıyor, ayrıca da  BDP’nin yasal ve meşru zeminini sarsmak/sorgulamak peşinde.
Bölgeden gelen haberlere takla attırıp polis şiddetini kınayacağına mağdur BDPlileri itham eden başlıklar atan, haberler yazan redaktörler, yalan yazarak mecburen görevlerini yaptıklarını sanıyorlar. Onlara öyle sipariş verilmiştir onlar da emir eridir, pardon yazı eridir, nöbet tutmaya devam etmektedirler. İçlerinde siyasi iktidara, gazete patronuna yaranmak gibi bir dürtü mutlaka vardır. Eminim, gerçekleri yurttaşa aktarmak konusunda en küçük bir sorumlulukları, kırıntı vicdanları bile yoktur. Farkında değiller, polisin milletvekillerini  dövdüğü bir ülkede yaşıyorlar. Ve kendilerini hala dürüst ve namuslu sanıyorlar. 
(*) Bu yazı, Dicle Haber Ajansının sorusu üzerine kaleme alındı.

Yorumlar

XV. BÖLÜM
DIŞ SİYASET

Madde 21 Demokratik Kampuchea, bütün sınır komşusu ülkelerle, yakın ya da uzak bütün dünya ülkeleriyle, egemenliğe ve toprak bütünlüğüne karşılıklı saygı temelinde sıkı dostluk ilişkileri kurma arzusuyla doludur ve bunu gerçekleştirmeye kesinlikle kararlıdır.
Demokratik Kampuchea, bağımsızlık, barış, tarafsızlık, bloksuzluk siyzsetine sıkı sıkıya bağlıdır. Hiçbir şart altında yabancı bir ülkenin, toprakları üzerinde askeri üsler kurmasına izin vermez; iç işlerine yapılacak her türlü dış müdahaleye kararlılıkla karşı çıkar; ister askeri, siyasal, kültürel, ekonomik ve sosyal, diplomatik olsun, ister sözde insancıl bir biçime bürünsün, dıştan gelecek her türlü yıkıcı ve saldırgan eylemlere karşı mücadele eder.
Demokratik Kampuchea başka ülkelerin iç işlerine hiçbir şekilde karışmaz. “Her ülke kendinin efendisidir, kendi işlerini dış müdahale olmaksızın kendisi tayin eder ve kendisi düzenler” şeklindeki ilkeye titizlikle uyar.
Demokratik Kampuchea, bloksuz ülkelerin oluşturduğu büyük ailenin içinde kararlılıkla yer alır.
Demokratik Kampuchea; Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki Üçüncü Dünya halklarıyla ve dünyanın barışa ve adalete tutkun bütün halklarıyla dayanışmasını geliştirmek için; emperyalizme, sömürgeciliğe, yeni-sömürgeciliğe karşı verilen mücadelede karşılıklı aktif yardım ve desteğin gerçekleştirilmesi için; dünyada gerçek bağımsızlığın, barışın, dostluğun, demokrasinin, adaletin ve ilerlemenin egemen olması için elinden gelen her şeyi yapar.


*** *** ***

Şimdiden teşekkür eder, çalışmalarında başarılar dilerim.

Arkadaşın, Turgut Balya
IX. BÖLÜM
HER KAMPUCHEA VATANDAŞININ HAK VE ÖDEVLERİ

Madde 12. Her Kampuchea vatandaşı, sürekli geliştirilecek maddi ve kültürel hayat şartlarında tam olarak yararlanma hakkına sahiptir. Her Kampuchea vatandaşının geçimi güvence altına alınmıştır.
Her işçi fabrikanın efendisidir.
Her köylü çeltik tarlalarının ve toprakların efendisidir.
Bütün diğer emekçiler de çalışma hakkına sahiptir.
Demokratik Kampuchea’da işsizlik asla olamaz.

Madde 13. Geniş bir milli birlik içinde bulunan ve eşitliğin, adaletin, demokrasinin, uyumun, mutluluğun hüküm sürdüğü bir toplumda hep birlikte ülkeyi savunmak ve inşa etmek için bütün Kampuchea vatandaşları eşit olmalıdır.
Kadın ve erkek her alanda eşittir.
Birden fazla kadınla ve birden fazla erkekle evlenmek yasaktır.

Madde 14. Her Kampuchea vatandaşı, yetenekleri ve imkanları ölçüsünde ülke savunmasına ve inşasına katılmakla yükümlüdür.

X BÖLÜM
BAŞKENT

Madde 15. Demokratik Kampuchea’nın başkenti PHNOM PENH’tir.

XI BÖLÜM
MİLLİ BAYRAK

Madde 16. Kampuchea’nın Milli Bayrağının biçim ve anlamı şöyledir:

Zemini kırmızıdır. Ortasında sarı renkte üç kuleli bir anıt figürü vardır.
Kırmızı zemin, devrimci hareketi, Kampuchea halkının Milli Kurtuluş, milli savunma ve inşa uğruna verdiği kararlı ve kahramanca mücadeleyi simgeler.
Sarı renkli anıt da, milli geleneği ve her gün daha şanlı bir ülke inşa eden, onu savunan Kampuchea halkını simgeler.

XII. BÖLÜM
MİLLİ ARMA

Madde 17. Milli arma üzerinde, modern tarımı simgeleyen bentler ve sulama kanalları, sanayinin simgesi bir fabrika ve bunları çevreleyen iki çentik filizi, aşağısında da “Demokratik Kampuchea” yazısı bulunmaktadır.

XIII. BÖLÜM
MİLLİ MARŞ

Madde 18. Demokratik Kampuchea’nın milli marşı “Şanlı 17 Nisan”dır.

XIV BÖLÜM
KAMPUCHEA DEVRİMCİ ORDUSU

Madde 19. Düzenli kesim, yerel kesim ve gerilla kesimi olmak üzere,üç kesimden oluşan Kampuchea Devrimci Ordusu, halk ordusudur. Bu ordudaki kadın ve erkek savaşçılar ve kadrolar işçilerin, köylülerin ve emekçilerin oğulları ve kızlarıdır. Kampuchea Devrimci Ordusu, Kampuchea halk iktidarını korur; toprak bütünlüğüne sahip, bağımsız, birleşmiş,barışçı, tarafsız, bloksuz, egemen ve demokratik Kampuchea’yı savunur. Aynı zamanda, her gün daha şanlı bir ülke inşa etme ve halkın günden güne iyileşen hayat düzeyini durmadan yükseltme mücadelesine katılır.

XIV. BÖLÜM
İNANÇ VE DİN

Madde 20. İnanç sahibi olmak ve bir dine inanmak her Kampuchea vatandaşının hakkı olduğu gibi inanç sahibi olmamak ve dinsiz olmak da onun hakkıdır.
Demokratik Kampuchea’ya ve halka zarar veren her türlü gerici din kesinlikle
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Merhaba Ragıp,

Demokratik Kamboçya kitabında yer alan "Kamboçya Anayasası'nı bütün dünya sollarına özellikle Maoist Partilere, Facebook ve Web sayfaları yoluyla yayarak ve bilinmesini istiyorum. Ancak Fransızca'dan Türkçeye durumum fena olmadığı halde, Türkçe'den Fransızca'ya çevirecek kadar iyi değilim. Bu nedenle üç sayfa kadar olan bu metni Türkçe'den Fransızca ve İngilizce'ye çevirmeni ve bana iletmeni rica ediyorum. Vaktini almazsa mümkünse...

Öncelikle sayfa adreslerimi veriyorum ardından metni iletiyorum.

www.turgutbalya.com
www.balyaturgut.blogcu.com
www.aydinlikyoldergis.blogcu.com
www.turgutbalya2.@blogspot.com
www.aydinlikyolturquie.blogspot.com
www.aydinlikyoltürkiye.blogspot.com
turgut.balya.5@facebook.com

DEMOKRATİK KAMPUCHEA ANAYASASI
(3. Milli Kongre tarafından 14 Aralık 1975’te kabul edildi. 5 Ocak 1976’da yürürlüğe girdi.)

Kampuchea İşçilerinin, Köylülerinin ve Diğer Emekçilerinin, Devrimci Ordu Savaşçı ve Kadrolarının Temel ve Kutsal Emelleri

Milli ve Halk Kurtuluş Savaşının en ağır yükünü omuzlarında taşıyan, canıyla, malıyla ve duygularıyla cephe için en büyük fedakarlıkları yapmaktan bir an bile geri durmayan ve çocuklarını, kocalarını, onbinlerle yüzbinlerle savaş alanlarına çarpışmaya gönderen, bütün Kampuchea milletinin yüzde 95’inden fazlasını oluşturan işçilerin, yoksul ve orta halli köylülerin, köy ve şehirlerdeki diğer emekçi tabakaların tayin edici nitelikte üstün bir rol oynadıklarını,
Milli ve Halk Kurtuluş Savaşının ateşi içinde, gece gündüz, kuraklık mevsimi, yağmur mevsimi demeden, yeterli ilaç, giyecek ve cephaneden yoksun olarak, her türlü zorluğa ve yoksulluğa göğüs gererek, yiğitçe çarpışan Kampuchea Devrimci Ordusunun üç kesiminin sonsuz fedakarlıklara seve seve katlandığını,
Bütün Kampuchea halkının ve bütün Kampuchea Devrimci Ordusunun emelinin, toprak bütünlüğüne sahip, bağımsız, birleşmiş, barışçı, tarafsız, bloksuz, egemen bir Kampuchea; mutluluğun, eşitliğin, adaletin ve gerçek demokrasinin hüküm sürdüğü, zengin ve yoksulun, ezen ve ezilen sınıfların olmadığı bir toplum; bütün halkın uyum ve geniş bir milli birlik içinde yaşadığı;üretime katılmak, ülkeyi elbirliğiyle kurmak ve savunmak için birleştiği bir toplum olduğunu,
25, 26, 27 Nisan 1975 günlerinde toplanan Olağanüstü Milli Kongre kararında, bütün halkın ve bütün Kampuchea Devrimci Ordusu’nun, yukarıda belirtilen emellerin benimsenip, bunlara bağlı kalınacağını açıkladığını göz önünde tutan Kampuchea Anayasası şunları öngörür:

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla