28 Şubat’ın mağdurları
artık iktidar. Eski muhalifler şimdi iktidar olunca, eski iktidarların
neredeyse tüm baskıcı/sansürcü/tahrifatçı yöntemlerini medya ve siyaset
dünyasında tedavüle soktular. Sonucu
tahmin edebilir misiniz?
28 Şubat
sürecinde egemen medyanın manipülasyonlarından şikayetçi olanlar, bugün sahibi/yöneticisi değişmiş de
olsa aynı o egemen medyanın manipülasyon yöntem ve taktiklerini kullanarak rakiplerini
alt etmeye çalışıyor. 28 Şubat sürecindeki gazete koleksiyonlarını
karıştıralım: O dönemde kullanılan ‘Dinci’, ‘Şeriatçı’, ‘Laik düzen karşıtı’
ibarelerini, ‘Ergenekoncu’, ‘Hükümet karşıtı’ ya da ‘Din düşmanı’ sözcükleriyle
değiştirelim, bir kez daha 28 Şubat tipi gazetecilik/habercilikle karşı karşıya
kalırız. ‘Ergenekon Gazeteciliği’ başlığıyla iki cilt kitap yayınlamış olan
Alper Görmüş’e bu konuda çok malzeme var ama…
Hukukun ve
adliyenin siyasi amaçlarla kullanılması, henüz sanık avukatlarının göremediği
bazı bilgi ve dosyaların, iddianameye bile girmeden yandaş medyada yayınlanması
sayesinde, sanıklar, yargıç karşısına çıkmadan suçlu damgası yiyor. Oda TV ya
da Ahmet Şık-Nedim Şener davasında olduğu gibi, sadece sanıkların inkâr ettiği
değil, bilimsel kurumların da sonradan üretildiğini saptadığı CD’lerin içeriği
ile insanların itham edildiği bir dönem yaşıyoruz.
28 Şubat
sürecinin mağdurları, bugün mağduriyet dönemlerinde hedef oldukları suçlama ve
suçlama yöntemleriyle, başta askeriye ve her türlü muhalif odak ve kişi olmak üzere geniş kesimleri
sindirmeye, karalamaya çalışıyor. Psikolojik savaşın temel alanı olan medya
üzerinden yürütülüyor bu mücadele. Anlamsız ve saçma sapan sonuçlar da
doğurmuyor değil tabi… Mesela aynı davada yargılanan sanık listelerine
baktığınızda, Hanefi Avcı gibi işkenceci geçmişi bilinen bir polis yetkilisi ile Devrimci Karargâh
mensubu olmaktan suçlanan kişiler aynı grupta. Ya da Veli Küçük gibi koyu
karanlık askerlerle bizim hakiki gazeteci dostlarımız, Ahmet’le Nedim’i
kastediyorum, aynı davanın sanığı.
KCK süreci
ise, Pennsylvania Mescidi’nin garabeti. Kendileri, toplumla lider arasındaki
ilişkide, ikinciyi birinciden üstün tuttukları için, KCK için de aynı
yaklaşımın geçerli olduğunu sanıyor. ‘Kürt bölgelerinde ne kadar Belediye
Başkanı, Başkan yardımcısı, İl Başkanı, İl Başkan vekili varsa, hepsini
toplarsak, Kürt meselesini bitiririz’
anlayışında oldukları için, kitlesel gözaltıları ile bölgede egemenlik
kurmaya kalkışıyorlar. Hukuk, yasa hak getire… Bu odağın medya organları da,
bilmeden etmeden, sapla samanı karıştırarak, KCK’nin ne kadar tehlikeli bir
örgüt olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Piknikte çekilmiş fotografları Kandil’deymiş gibi göstererek. Her kadın
gerillayı kara çalınan kadın avukata zorla benzeterek.
Türk egemen
medyası, eskiden hâki idi. Galiba son 10 yılda yeşile büründü. Eskiden Ertuğrul
Özkök idi bu 28 Şubatçı medyanın simge ismi. Şimdi Ekrem Dumanlı oldu. Renkler
ve isimler değişti. Gazetecilik/habercilik anlayışı değişmedi.
Kürt
meselesinde, 28 Şubat medyası ne kadar savaşçı ise, bugünkü AKP medyası da o
kadar savaşçı . İkisi de aynı söylemi kullanıyor.
NTVzede
meslekdaşım/arkadaşım Ruşen Çakır, görevinin başında iken bir gün bana telefon
etti ve ‘Senin Apoletli Medya sözünü bu yandaş medya çok kullanıyor. Buna bir
çare bulsan iyi olacak’ diye haklı bir öneride bulundu. Benim www.apoletlimedya.blogspot.com adresindeki blogumda, apoletli
medyanın kısa bir tanımı vardı. Oturdum
Ruşen’in önerisini de göz önünde bulundurarak o tanım metnini güncelleştirdim
ve ‘’Hâki ya da yeşil, emir-komuta
zinciriyle faaliyet gösteren basın-yayın kuruluşu’’ diye bir cümle yazdım.
Egemen
medya, bu haber tahrifatı ve haber gizleme ile, sadece belirli bir süre ve ancak belirli bir kitle nezdinde etkili olabilir.
Ama bu yöntemler ilelebet geçerli ve etkili olamaz. Üstelik de hiçbir iktidar
daimi ve sürdürülebilir değildir. Değil mi Hüsnü Mübarek?
(*) Bu yazı Avrupa Barış Meclisi'nin yayınladığı 'Barış/Aşiti' dergisi için kaleme alındı.
Yorumlar