Ana içeriğe atla

Taraf’ın Koması


• Sürpriz yapması beklenemezdi. Yayın politikaları eleştirilebilir ama içtendiler, batmaya doğru bile mizahı elden bırakmadılar. Hala kapitalizmden medet ummak nasıl bir duygu acaba?



Taraf gazetesi ilginç, dolayısıyla irdelenmesi/tahlil edilmesi gereken bir süreç yaşıyor. Taraf’ın başına gelenler, Türk egemen medyasının bir dizi başat niteliğini/özelliğini sergilemesi açısından da değerlendirilebilir.

Bu yazıda esas olarak üç soruya yanıt aramaya çalışacağım:
- Taraf’ın genel yayın politikası/ideolojisi ile uyguladığı gazetecilik yöntemleri kendi içinde tutarlı mı?
- Taraf kiminle neden iyi geçindi? Kiminle nasıl kavga etti?
- Taraf, içine düştüğü güç duruma karşı ne yaptı? Ne yapmadı?

Gazetenin sahibi, yöneticileri, çalışan ve okurlarının hemfikir olduğu bir terminoloji ile ifade ettiğimiz zaman, Taraf gazetesinin genel yayın politikası/ideolojisi hatta alamet-i farikası ‘liberalizm’ ya da ‘liberal’.
Bu sözcük/kavram kullanıldığı mekana ve zamana göre farklı anlamlar içerse de liberalizm, esas olarak bir ‘serbest pazar ekonomisi’ ideolojisi. Liberalizm, doğrudan kapitalizmle ilişkili. Liberalizm, iş adamları, iş dünyası, şirketler mecrasıyla ilgili bir kavram, bir uygulama. Hele Doğu toplumlarında liberalizm nispeten yeni ve hem sözcük hem de uygulama olarak sokaktaki yurttaşın öyle derinlemesine bildiği/sezdiği/benimsediği bir fikir akımı ya da sistem değil.
Liberalizmin klasik şiarı ‘Bırakınız yapsınlar/Bırakınız geçsinler’, Tarafça da benimsenmiş durumda. Ancak onlar, iyi niyetli bir yaklaşımla, ekonomik alandaki liberalizmin siyasal alanda da özgürlüğü getireceğini/güçlendireceğini sanıyorlar.
Türkiye’de ve Taraf gazetesi somutunda liberal olma hali, aslında klasik liberalizmden daha da ileri bir içerik ve yaklaşım ifade ediyor. Kemalist ceberrut devlete karşı, sivil toplumcu tezlerle, asker-sivil bürokrat nomenklaturanın diktatörlüğüne karşı, toplum da daha fazla özgürlük talep ediyor Tarafgil liberallere göre. Belki de bu nedenle AKP’nin, Amerikancılığına (Hem politik hem de ticari olarak), hakiki laisizmi (Kemalist/Jakoben olanı değil) ihlal eden, siyasal/ideolojik/toplumsal gericiliğine, hukuk tanımaz fütursuzluğuna kolayca göz yumabiliyorlar. Taraf ve AKP’ye göre, AKP, son seçimlerde oy kullananların yüzde 47.6’sının desteğini aldığına göre, toplumu temsil ediyor ve dolayısıyla bu çoğunluğun tüm taleplerini yerine getirmek istiyor ne var ki çoğu zaman Türk Silahlı Kuvvetleri kimi zaman da Anayasa Mahkemesi, Danıştay ya da bazen AB gibi bazı kurumlar, siyasi iktidarı engellemeye çalışıyor.
Taraf’ın kısaca bu şekilde betimleyebileceğimiz bu genel yayın politikası/ideolojisinin, gazetecilik açısından çok önemli bir mahsuru/kusuru var: Liberalizm, gerek köken gerekse somut uygulama ve en önemlisi çıkar açısından esas olarak toplumun değil iktidarın ideolojisidir. Liberalizm, mülksüzlerin, yoksulların, ücretlilerin, sıradan insanların değil, şirket sahibi ya da yöneticisi, ev-bark, yazlık-yat sahibi insanların çıkarlarını savunan bir ideoloji. Bir iktidar ideolojisi ile, esas amacı/işlevi hatta varlık nedeni toplumsal muhalefet olan gazetecilik çelişir.
Hele Taraf’ın yaptığı kampanya gazeteciliği ile bu liberal ideoloji de tenakuz halinde. Her içeriğe uygun/uyumlu bir biçim/biçem vardır değil mi? Liberalizm, öyle militanca hele toplumun muhalif kesimlerince savunulacak, uygulanabilecek, hele hele gazeteciliğe/haberciliğe uyarlanabilecek bir ideoloji değil. Liberalizm gevşek bir ideolojidir. Orta yolcudur, radikal değildir. ‘Sıkı liberal tedbirler’ cümlesi mesela kendi içinde çelişkilidir.
Bu temel çelişki/uyumsuzluğa rağmen, Taraf’ın TSK aleyhinde yaptığı yayınlar esas olarak başarılı.Ne var ki, salt TSK karşıtlığı, bir günlük gazetenin genel yayın politikası olamayacağı için, Taraf, askeri iktidara karşı başarılı bir muhalefet yaparken, siyasi/ekonomik/ideolojik iktidara karşı çok zayıf bir muhalefet fısıltısı çıkarabildi. Bu eksiklik ya da bu çelişki de bir süre sonra zaten fena bir şekilde su yüzüne çıktı. Taraf’ın TSK muhalefetine rağmen, Başbakan, sessiz kalmak varken, Taraf/TSK çatışmasında kimse ona bir şey sormazken ‘Biz doğru yerdeyiz’ deyip Orgeneral Başbuğ’u destekleyince, Taraf’tan hakettiği cevabı aldı: Paşasının Başbakanı! İpler geç de olsa çözülmüştü. Taraf, bir başka deyişle, Ahmet Altan-Alev Er-Yasemin Çongar üçlüsü TSK’ya karşı muhalefetlerinde köklü ve içten olduklarını kanıtlayınca, siyasi iktidarla aralarındaki köprüleri atmak zorunda kaldılar. Bu yüzük atmanın faturası ağır oldu. Askeriyeye karşı çıkarken sırtınızı sıvazlayanlar, siyasi iktidara karşı çıkmak zorunda kaldığınızda okur desteğini de keser, reklamı da. Mahçupyan-Bumin-Karakaş’dan başka liberal aydın kaldı mı hala AKP’yi destekleyen?

İkinci mesele/soru/sorun, yakın zamana kadar, yani yalnızlaşana kadar Taraf’ın dostları ve karşıtlarıydı. Tiraj raporlarını ciddi ve kıyaslamalı bir şekilde izleyenler, Taraf’ın başarılı kampanyaları sırasında (Dağlıca ve Aktütün), Zaman/Yeni Şafak okurlarının ikinci gazetesi olarak temayüz ettiğini çıkarsayabilir. Bu flört ‘Paşasının Başbakanı’ manşetine kadar devam etti. Yayın politikaları ve özellikle haber içerikleri açısından da kuşbakışı bir inceleme, Taraf’ın siyasi iktidara, genel olarak İslamcı akımlara pek toz kondurmadığını gösteriyor. Özellikle çeşitli çevrelerin israrlı taleplerine rağmen, Fetullah Gülen cemaati konusunda açık ve net bir tutum takınamadı Taraf.

Taraf, belki manşet ve başyazarı aracılığıyla olmasa da, önce somut olarak Birgün gazetesi daha sonra Ergenekon davası nedeniyle solla giriştiği çatışmalarda Batılı, modern bir liberalin çok gerisinde bir tutum sergileyerek sol karşıtlığını gizleyemedi. Hele halen liberal ‘aydın’ kanadın en keskin AKP savunucusu Etyen Mahçupyan’ın cepheden, dolayısıyla da koyu sağcıların yaptığı türden sol düşmanlığı Taraf’ın makus ideolojik konumunu biraz daha ortaya çıkarttı. Keza, sadece feministlerin değil tüm demokrat ve solcuların kınadığı bir eylemin olumsuz kahramanı olan Sevan Nişanyan’ın adeta ödüllendirilerek köşe sahibi yapılması da, sıradan bir yazı işleri düzenlemesi olmasa gerek. Taraf, meslekte kıdemsiz ama ukelalıkta pek yetkili bir-iki yazarı ile Deniz Gezmişlere, solcu sanatçılara ve bazı temel sol değerlere de çok sağcı sözler etmeyi ihmal etmedi.

Geldik şimdi de üçüncü aşamaya/soru/soruna: Taraf son dönemlerde, ağlama devrine girdi. Mağdurları oynamaya başladı. ‘AKP’ye karşı çıktığımız için reklamlarımız kesildi.’ temasını işlemeye başladılar. Taraf’ın sahibi Alkım Yayınevine Sabah gazetesi tarafından sipariş edilen hediyelik kitaplar bile Sabah tarafından alınmamış, o kitaplarla Taraf son bir promosyon kampanyası da düzenledi. Taraf’a destek veren okurların halet-i ruhiyesi pardon halet-i ideolojisi de garip. ‘Bu gazeteye reklam veren şirketlerin ürün ve hizmetlerini kullanacağım’ diyorlar. Yani umut yine iş dünyası, büyük şirketler...’Kapitalizmden, liberalizmden vazgeçmeyiz’ diye slogan atıyorlar adeta. E gazetenin yöneticisi çıkışı/kurtuluşu liberalizmde görürse, okur ne yapsın. Ben bir Canard Enchainé okuru olarak utandım vallahi büyük şirketleri okuduğu gazetesine reklam vermeye çağıran okurlardan... Cumhuriyet gazetesi ne zaman tiraj kaybetse Alevi dizisi başlatırdı. Promosyon kültürü de, hem de entelektüel bir ürün/armağan olan kitaplı promosyon, zora düşen bir gazeteyi kurtarabilir mi?


‘Kervan yolda düzülür’ deyişi en az bir gazete için geçerlidir. Bir gazetenin ilk sayısı ile son sayısı arasında haber kalitesi, mizanpaj, baskı tekniği vs.. açılarından mutlaka bir tekammül vardır/ya da olması lazımdır, ama ilk sayının ana kimliği, siyasi nüfus cüzdanı ne ise son sayıda da aynıdır. Pek değişmez. Keza Taraf’ın ilk sayısının siyasi/ideolojik kimliği ile son sayısının kimliği de aynıdır: Liberal...

Taraf’daki arkadaşlar geç kaldılar. Oysa ki baştan doğru dürüst ayrıntılı bir gözlem ve tahlil yapılsaydı, Türk egemen medya manzarasının özellikleri iyi belirlenseydi Taraf, hem ilk çıkarken hem de bugün olduğu yerden çok farklı bir konumda olabilirdi. Ne yazık ki mesele salt ‘ayrıntılı gözlem, tahlil ve iyi belirlemelerle’ sınırlı değil. AKP’nin çöküşe doğru gittiğini/gideceğini eskiden beri söyleyen çok oldu. TSK/AKP ilişkilerinin giriftliği de yeni bir konu değil. Birileri Taraf’ın yönetici ve yazarlarına sol düşmanlığının kendilerini hiç bir zaman zengin etmeyeceğini hatırlatması gerekirdi. Liberalizmin özellikle Türkiye’de, sol versiyonunun bile, siyaset ya da medya alanında geçer akçe olmadığını da baştan bilmeleri gerekirdi Taraf’daki arkadaşların. Hakikaten bağımsız ve özgür olmak zordur.Hem de çok zor...

İktidar karşıtlığı bölünür parçalanır, ‘à la carte’ bir tutum değil. Askeri iktidara karşı çıkarken, siyasi iktidarı kollarsan askeri iktidar karşıtlığın da sorgulanır. Kemalist odaklara karşı çıkarken, hakiki laikliği, anti-emperyalizmi savunabilselerdi, kapitalizmin açmazlarına biraz duyarlık gösterebilselerdi, AKP karşıtı güçlerin bağımsız, hakiki sözcüsü, temsilcisi, umut kaynağı olabilirdi. Bu tamamen siyasi ve ideolojik bir tercihti. Taraf baştan yanlış bir tercih yaptı. Artık inandırıcı olması için zaman çok geç...

Aslında Taraf’ın o kadar çok eleştirilecek yani var ki...
Anayasa Mahkemesinin kimi kararlarına tabi ki bir gazete olarak karşı çıkacaksın, ama hukukun üstünlüğü ilkesine halel getirmeden. Emeği nasıl savunabiliyorsunuz, patronlardan gelecek reklamlarla yaşayacaksa bu gazete? Duyduğum inşallah doğru değildir. Gazete kurulurken solcu kimliği bilinen bir muhabir, iş başvurusunda bulunmuş Taraf’a. ‘Kusura bakma biz solcu çalıştırmıyoruz’ demiş bir yönetici. Sen solcu çalıştırmazsan başkası seni çalıştırır!
Üstelik Taraf’ın toplum için talep ettiği hakların en az yarısını kendi çalışanları için talep etmiş olsaydı, devlete yönelik eleştirilerinin en az yarısını kendi gazetesinin yönetiminde uygulayabilseydi, bambaşka bir gazete olacaktı.

Taraf tüm bu eksiklik ve olumsuzluklarına rağmen önemli bir iz bıraktı hem siyaset hem de medya dünyasında. TSK tabusunu sorgulaması alamet-i farikası. Ama bir tek kırlangıçla bahar gelmiyor. Ne ilk ne de son!

‘Düşünmek Taraf olmaktır’ diyor arkadaşlar. Parlak bir reklam sloganı bence de...Ne taraf acaba? Ya da nasıl düşünmek?

Yorumlar

keles dedi ki…
"Emeği nasıl savunabiliyorsunuz, patronlardan gelecek reklamlarla yaşayacaksa bu gazete?"

"patronlardan gelen reklam"larla yaşamayan bir gazete var mı bildiğiniz? hangi gazete reklam almadan, sadece satış getirileriyle yaşayabiliyor?

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla