Ana içeriğe atla

Kayıtlar

TARKAN/GEÇÇEK en français TARKAN/GEÇÇEK στα ελληνικα

  GEÇÇEK en français (Paroles et musique TARKAN) ‘’Il nous avait toujours mis au coin Auparavant il nous avait empoignardé du dos Ce n’est pas la première fois, on avait dans le passé reçu pas mal de coup Oui on était tombé  mais on a su se lever N’avons-nous pas toujours défié la vie  Sois calme, nous avons dépassé pas mal de difficultés Ça ira ça ira, cela aussi passera Tu verras, le jour de l’espoir viendra Oh là là ce jour là, nous danserons cymbales aux mains Crois moi ces jours fleuris sont très proches Il ira il ira, exactement comme il est venu Tout a une fin, la souffrance aussi Résiste encore, il reste peu de temps Laisse pas ton été étouffé sous l’hiver et l’automne La victoire de la patience est proche Tu en as fait trop, on est blasé Tu t’es pas arrêté, tu ne nous as pas fait de grâce Ça va, ça suffit maintenant, on est assomé Laisse nous, laisse nous tranquille Nous avons dit qu’il y a du bien dans chaque malheur...

Bill Gates Karl Marx’a Karşı

  Zaman ve mekânda yaşanan radikal değişim sadece felsefi bir mesele değil, pratikte de sorun yaratıyor. Fransız protest şarkıcı Renaud’nun kızı bir parçada soruyordu: Ne zaman gidiyoruz nereye? Ragıp Duran Zaman ve mekân. Ya da tarih ve coğrafya. Yves Lacoste sayesinde coğrafyanın önemini öğrenmiştik, hatta coğrafyanın tarihe olan üstünlüğünü. ‘’Bir milletin kaderi esas olarak ülkesinin konumuna bağlıdır’’ değil mi? David Harvey de bize bir şey daha gösterdi: Siyasetin coğrafi rolü ile coğrafyanın siyasi yönünü. Teşekkürler. Yıllar önce bir Kürt arkadaşım yakınıyordu: ‘’Biz talihsiziz. Bizim komşularımız Türkiye, İran, Irak ve Suriye. Aslında dört diktatörlükle kuşatılmışız. Onların içinde yaşıyoruz. Benim rüyalarımdaki Kürdistan ise, Fransa, Almanya, İtalya ve İsviçre’nin arasında bir yerde. Öyle bir coğrafyada olsaydık sakin, huzurlu ve refah içinde yaşardık’’. Haklıydı herhalde. 1971 yılında Fransa’da, Paris’in banliyösü Créteil’de (Jean Ferrat’nın Ma Môme şarkısındaki ...

Yüzyıl Sonra Düşlerin Sonu

  Türkiye Cumhuriyeti gelecek yıl 100 yaşına basacak. Ajitasyon-propagandaya dayalı pahalı ve görkemli törenler yerine, bu asrı eleştirel bir perspektifle değerlendirip, Cumhuriyet’in tanım ve uygulamalarını, Ermeni ve Kürt Meselelerini demokrasi bağlamında tartışsak, kendi geçmişimizle bir yüzleşsek, ne kadar iyi olur değil mi? Ragıp Duran Gelecek sene Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşına basacak. İktidar ve Kemalist kutbun, bu yaş gününü, resmi ideolojiye uygun bir şekilde törenlerle, şafşata ve tantana ile kutlayacağını şimdiden öngörebiliriz. Merasim, seremoni, konferans ve mitinglerde Atatürk, Türk bayrağı, Milli Kurtuluş Savaşı filan abartılı bir ajitasyon-propaganda malzemesi yapılacak. Oysa ki yapılması gereken, genel olarak Cumhuriyet tanım ve uygulamalarının sıkı, derin, radikal ve özellikle eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmesi. Çünkü yurttaş olarak, Kürt ya da Ermeni olarak, öğrenci ya da iş insanı olarak, gerek 100 yıldır yaşadıklarımız gerek bugün içinde bulundu...

FAŞİZMDEN DEMOKRASİYE GEÇİŞTE MEDYA

İstibdat rejimleri kalıcı değil. Önünde sonunda demokrasi galip geliyor, geldi. Her ülkenin özgün koşulları demokrasiye geçiş sürecinin koşullarını belirliyor. Medya, bu süreçte hem etkilenen hem de etkileyen bir üst yapı kurumu olarak ilginç bir konumda. Fransa, Almanya ve İspanya örnekleri öğretici. Ortak noktalar önemli. Bizim de hazırlanmamız lazım. Ragıp Duran   Batı’da akademi yaklaşık 50 yıldır ‘’Demokratikleşme Çalışmaları’’alt disiplini altında, savaş ve işgal sonrası dönemlerle faşist diktatörlüklerin ardından demokrasiye nasıl geçildiğini/nasıl dönüldüğünü, yeni demokratik rejimin nasıl inşa edildiğini inceliyor. Bu konuda zengin bir literatür var. Hatta ‘’Transitionology’’ yani geçiş dönemi bilimi diye bir kavram bile üretilmiş. 20. yüzyılda 2. Dünya Savaşı sonrasında Fransa ve Almanya, Franco diktatörlüğünün ardından da (1975) İspanya, faşist rejimleri alt edip demokrasilerini yeniden inşa ettiler. Bu süreç çok boyutlu, çok unsurlu, uzun ve karmaşık bir süreç. Koca bir...

Cumhuriyet gazetesini kim, nasıl yönetiyor?

·       Atatürk’ün emir ve desteğiyle Yunus Nadi tarafından kurulan Cumhuriyet gazetesi tarihinin önemli krizlerinden birini daha yaşıyor. Sorun çok boyutlu: Genel Yayın Politikası ayrı bir tartışma konusu ama yönetim, patron, çalışanlar, okur yapı ve ilişkileri çok sıkıntılı. R agıp Duran   Türkiye’de yayınlanan ve halen çıkan en kıdemli ikinci gazete olan (Birincisi Ermeni Jamanak, 1908) Cumhuriyet(1924) bu aralar yoğun bir buhran geçiriyor. Gazetenin 8 çalışanının işten çıkarılması ile başlayan krizde, yönetim 2-3 gün ara ile yayınlanan imzasız başyazılarda Atatürk, Cumhuriyet, bağımsız, özgür gibi kavramları kullanarak kendini savunmaya çalıştı. Ekonomik krizden dem vurdu. İşten çıkarmalara karşı çıkan Genel Yayın Yönetmeni görevi bir şekilde bıraktı. Köşe yazarlarından Orhan Bursalı, Vakıf yönetimini eleştirdi, okurların görüşlerini yayınladı. Bursalı’nın yazıları sayesinde işten çıkarma kararına yönetimin tüm üyelerinin onay vermediğini öğrendik. Yönetim, koyu ...