Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Muhalefet bağımsızlığın iksiridir

Bir gazete, radyo ya da televizyon bağımsız olmazsa, okura/yurttaşa dünyada/memlekette olup biteni, doğru, çok yanlı, inanılır, güvenilir, dengeli ve hızlı bir şekilde veremez. Son yirmi-otuz yıl içinde dünyada ve Türkiye’de medya organları bağımsız olabilmek için çeşitli girişimlerde bulundular, bulunuyorlar. Bazı örnekler ve çözüm için bir öneri…  İyi akşamlar, Ana özne, tayin edici aktör, temel nitelik ya da esas kahraman olmayınca, bir konu hakkında konuşmak oldukça güç… Bağımsızlık olmayınca, yani medya bağımsız olmayınca, medya hakkında konuşmak gerçekten zor. Üstelik medyanın işlevini, görevini yerine getirebilmesi için, bağımsızlık, olmazsa olmaz bir koşul. Medya bağımsız değilse, ona medya dememiz bile pek mümkün değil. Bir gazete düşünün, bağımsız değil, ona kelimenin gerçek anlamıyla gazete diyemeyiz. Olsa olsa propaganda bülteni olur , désinformation  ya da  misinformation  organı olur. Dolayısıyla şimdi yumurtasız omlet yapmaya çalışacağız… Malf...

Metin Göktepe gazeteciydi, bunlar değil!

“Kötülük Toplumu”nda iyi medya da olmaz, düzgün gazeteci de. Mesleğimiz, gerçeğe ulaşma mesleği. Ama onlar, iktidarın kekeme sözcülüğüne çoktan soyunmuşlar. Hukuk olmayınca memlekette, ilke ve onur da olmaz meslekte. Onların Menderes’i, Özal’ı filan varmış. E bizim de bir muhalefet, direniş geleneğimiz vardır yani…   Merhaba, Gazete ile toplum arasındaki ilişkiyi en iyi tanımlayan tespiti galiba Fransız Le Monde gazetesinin kurucusu Hubert Beuve-Méry yapmıştır. Le Monde, 1946 yılında yayın hayatına başladı. Beuve-Méry, daha önce Prag’da ve Londra’da muhabirlik yapmış, Avrupa’yı az çok biliyor. Diyor ki:  “Her ülke lâyık olduğu gazeteyi çıkarır.” Gerçekten de öyle… Yani mesela, şimdi Le Monde gibi bir gazete, ancak kültüre, sanata, entelektüel yaşama önem ve değer veren Fransa gibi bir ülkede yayınlanabilir. Ya da CNN International, ancak ABD gibi bir süper devletin himayesinde yayın yapabilir. Der Spiegel dergisi de, Alman disiplini ve ciddiyetinin medyadaki yansıması...

Kesin ve net biçimde acemi propaganda!

  Onbir günlük gazete, sekiz televizyon kanalı, dokuz internet sitesi ve bir aylık dergiden oluşan toplam 29 yayın organının 28 Mart tarihinde yayınlanan “İğrenç ihaneti lanetliyoruz” başlıklı metni, gazetecilik açısından bir dizi vahim sorun içeriyor. Metni ayrıntılı bir şekilde incelediğimizde, toplam 170 sözcüklü metinde, gazetecilikle ilgili sadece bir tek satırın (dokuz sözcük) yer aldığını görüyoruz. O da metne galiba sonradan eklenmiş son satır:  “ Haberciler olarak sürecin yakın takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla bildiririz.”  Aslında bu cümle de malûmun ilamı. Çünkü gazetecilerin / habercilerin doğal görevi ve işlevi zaten tüm süreçlerin yakın takipçisi olmak. Bu cümle tüm metinde yama gibi duruyor. Metnin tümünün bir gazetecinin kaleminden çıkmadığı belli. İktidar partisinin ya da devletin üçüncü sınıf bir propagandacısının çiğ, sığ üslûbu sırıtıyor bu metinde. Son cümle ayıp olmasın diye bir gazeteci tarafından eklenmiş olabilir. Geriye...

Sansür ve ötesi

  AKP/Cemaat koalisyonunun çatlaması ve 17 Aralık yolsuzluk operasyonu ve sonrasında ortaya çıkan telefon konuşmaları, Türk egemen medyasının trajik bağımlılığını çok somut bir şekilde ortaya çıkardı. Yol, yöntem, içerik ve gazetecilik hakkında birkaç not… Türk medyası olağanüstü günler yaşıyor. Ya da Türk egemen medyasının zaten bilinen olağanüstü iğrenç yüzü, telefon konuşmaları ile artık iyice su yüzüne çıkıyor. Şubat ayının ikinci  hafta  sonu Brüksel’de Cuma gecesi Sterk TV ’de, Pazar günü Med Nuçe TV ’de, Pazartesi günü  Istanbul’da Sokak TV ’de ve son olarak Perşembe günü de Özgür radyo’da hep bu konuyu değerlendirdik, tartıştık. Bu tespit ve değerlendirmeleri  yazıya dökmek gerekir diye, konunun birkaç önemli yanını kaleme alıyorum. ·          Öncelikle sözkonusu telefon görüşmelerini yayınlamak doğru mudur? Bazı meslekdaşlar, telefon görüşmelerinin mahkeme izniyle kaydedilenlerinin  yayınlanması...

Ters Tepen Twitter Yasağı

Başbakan Erdoğan’ın Sakarya’da ‘Twitter’ın mwitter’ın kökünü kazıyacağız’ şeklindeki açıklamasının gecesinde Twitter’ın,  ‘yurttaş şikayeti’ ve ‘özel hayata müdahale’  bahanesiyle  ve artık geçerliği olmayan adliye mekanizması aracılığıyla yasaklanması, düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne vurulmuş ağır darbe. Öte yandan bu yasak, Erdoğan aleyhindeki yeni ses ve görüntü kayıtlarının yaygınlaşmasını aklınca engellemeye çalışıyor. Oysa ki  rüşvet ve yolsuzluk, Twitter yasaklanarak engellenemiyor. Yasak, köşeye sıkışmış kedi saldırganlığındaki Erdoğan’ın, hukuk ve adalet ile dünyanın tepkisini hiçe sayması anlamında. Ne var ki, yasaktan belki de sadece 1-2 saat içinde, teknolojinin verdiği olanaklarla iletişim özgürlüğüne sahip çıkan yurttaşlar yasağı deldi, üstelik yasağı delme yöntemini de hızla yaygınlaştırdı. Erdoğan ve Twitter yasağı bir kez daha komik durumlara düştü. ‘Osmanlının yasağı 3 gün’ diye bir deyiş vardır. Günümüz iletişim ortamında bu deyiş ‘İnternet y...

'Dinleme haberlerinde ölçü, doğruluk ve kamu çıkarı olmalı'

* Medya Günlüğü Söyleşisi, 17.03.2014 Kategori:  Manşet Medya Günlüğü’nün “Pazartesi Söyleşileri'nin bu haftaki konuğu gazeteci Ragıp Duran. Medyanın geldiği noktada asıl büyük sorumluğun iktidara ve medya patronlarına ait olduğunu söyleyen Duran, gazetecilerin de yeterince güçlü bir mücadele veremediği görüşünde. Duran, gündemdeki dinlemelerle ilgili olarak, “Batı’daki birinci şart, haberin doğru olması. İkincisi kamu çıkarı. Bunları yayınlamamak için hiçbir geçerli gerekçe olamaz”diyor. Duran, “Egemen medya siyasi iktidarın belirli ölçüde barometresi gibidir. Mevcut egemen medyada siyasi iktidara yönelik eleştiriler arttıkça, o siyasi iktidarın sonunun geldiğinin işaretleridir bunlar”diye konuşuyor. Gazetecinin savcıya, polise belge taşıyamayacağını belirten Duran, Medya Günlüğü’nün sorularını şöyle yanıtladı: -12 Eylül döneminde bile basının baskılara bugünkünden fazla direndiğini söyleyenler var. Katılır mısınız? -Biraz zor bir kıyaslama. “Kötüler arasında hangisi...