Her yıl en az 2-3 kez gidilen bir kentte, omzunda siyasi/sosyal/kültürel bir kamerayla dolaşınca ilginç kareler takılıyor vizöre. Sonra eskiden çektiğin karelerin yanına koyuyorsun yenileri. İş daha da ilginç hale geliyor. Dışarıda ince bir yağmur. Hava kararıyor. Sülüklü Han’ın avlusunda ateşin etrafında oturmuşuz, Midyat’tan gelen ev yapımı şarabı içiyoruz. 10-15 sene önce olmayacak bir tablo. Çünkü o zamanlar güneş batınca herkes evine sığınırdı. Sokaklarda “faili meçhuller” olurdu. Kürtler “faili meşhur” der. Belki kırk yıldır gider gelirim Diyarbakır’a. Her seferinde yeni bir şeyler keşfetmek mümkün Amed’de. Cuma akşamı Istanbul’da Toplum ve Kuram dergisinden iki genç akademisyenle görüşmüştüm. Önümüzdeki sayı, “90’lı yıllar” özel dosyasını hazırlıyorlar, bana da “90’lı yılların medyası ve Kürt sorununu” sordular. Yaklaşık üç saat sohbet ettik. Arkadaşlardan biri ABD’nin saygın üniversitelerinden birinde “Istanbul Kürtleri” üzerine antropolojik bir çalışma yapıyor. Diğe
Ragıp Duran'ın Medya Eleştirisi Blogu