* Vatan gazetesinin eski köşe yazarı Mustafa
Mutlu, skandal bir söyleşiyle gündeme geldi. Yazdığı kitap da en az söyleşi
kadar sorunlu hatta felaket. Bu ve benzerleri AKP muhalifi filan değil, AKP
belki de bu ‘muhalifler’ sayesinde hala iktidar!
Mustafa Mutlu, kendi kitabında yayınladığı Türkiye
Gazeteciler Sendikası’nın yaptığı
derlemeye göre, 31 Mayıs- 12 Eylül 2013
tarihleri arasında ‘Gezi sürecinde kovulan ya da istifaya zorlanan’ 86 gazeteciden biri. Son dönemlerde ‘İşinden atılan gazeteciler
kitabı’ neredeyse bir tür olarak kayıtlara geçiyor. Sıcağı sıcağına yazılan bu
kitapların büyük bir çoğunluğunda, işsiz kalan kişinin halet-i ruhiyesine uygun
olarak olağanüstü bir hayal kırıklığının yanı sıra müthiş bir narsizm görülüyor.
Diğer örnekleri bir kenara koyup, bu durumu biraz açayım:
Bildiğim kadarıyla tüm özgünlükleriyle sadece Türkiye’de var
olan köşe yazarlığı kurumu, aslında bir iktidar makamı. Yazar, muhalif görünse
bile ‘muhalefetin iktidarı’ konumunda. Bu kişiler, gazetelerin çoğunda doğrudan
patrona bağlıdır, çünkü çoğu zaman bizzat patron tarafından seçilmiş/atanmış ya
da işe alınmışlardır. Dolayısıyla kendilerini Genel Yayın Yönetmeni ya da Yazı
İşleri Müdürüne karşı sorumlu hissetmezler, zaten de değildirler. Maaşları
diğer çalışanlardan yüksektir, üstelik çoğu gazeteye bile uğramaz, oturduğu
yerden yazısını gönderir, bu yazı kimi zaman gazetenin genel yayın politikası
hatta haber politikası ile de çelişebilir. Bunlar kimi zaman haftanın 7 günü 7
değişik konuda yazarlar. Yani her şeyin uzmanıdırlar. Ama bilirsiniz, ‘Her şeyi
bildiğini öne süren birisi ile hiçbir şeyi bilmeyen bir başkası arasında saç
teli kadar fark vardır’. Köşe yazarları, kendilerini bir patronla ilişkide
hisseder, bir de okurla. Üç okur mektubu geldiği zaman ağzı kulaklarına varır,
iki toplantıya çağrıldığı zaman kendisini kral sanır, hele bir iktidar sözcüsü
köşe yazarının adını anarsa, artık o köşe yazarı Nirvana’ya ulaşmıştır. Köşe
yazarı, kendisini iktidar sandığı için, hükümeti yönetmekle, ona akıl vermekle
sorumlu sanır kendini. Muhalifse de, muhalefet partisinin akıl hocası rolüne
soyunur. Kimi köşe yazarları, bu güçlerini kanıtlamak için, eşin dostun hatta
bazen tanımadığı okurun sorunlarını da çözer:’Tamam canım siz merak etmeyin ben
Bakan Bey’e bir telefon ederim sizin işiniz hallolur’. Kısacası, eğer iktidara
yakın ise köşe yazarı, ona ‘Hükümet’ ya da ‘Devlet Yazarı’ diyebilirseniz.
Muhalefet partisine yakın iseniz, ‘Hükümet Yazar Adayı’ ya da ‘ Potansiyel
Devlet Yazarı’ diye kartvizit bastırabilirsiniz.
İktidar konumu acaip bir konumdur. Korunması mutlak
gereklidir. Kaybedilirse hayat biter.
Mutlu’nun kitabında yukarıdaki satırları kanıtlayan o kadar
çok cümle, paragraf var ki, kendisi
tipik, tam Türk bir köşe yazarı:
-
‘Yazdığım her aksaklık ertesi gün düzeliyordu’
(s.90)
-
‘Neden bağırıyorsun komutan? Karşında emir erin
yok, haddini bil! Sen albaysan, ben de mesleğimin generaliyim!’ (s.92)
-
(…)‘Star TV’deki ekonomi programı her hafta en
çok seyredilen ilk yüz program listesine giriyor, Kanal 6’daki tartışma
programıyla gündem belirliyordum!’(s.98)
-
Z.Livaneli’den alıntı: ‘(sen) İnsanların
gazeteyi alma nedenisin’. (s.120)
-
Meçhul bir okurdan alıntı: ‘Sırf sizi okumak
için o gazeteyi almak zorunda kalıyoruz’(s.145)
-
‘Tanıdığım tanımadığım binlerce siyasetçi,
gazeteci, akademisyen, sivil toplum örgütü yöneticisi, iş adamı aradı. Halktan
on binlerce mesaj yağdı! Tarihte ilk kez bir haber kanalı (Halk TV) işten
atılan bir gazeteci için iki buçuk gün boyunca ‘özel yayın’ yaptı!’ (s.168)
-
İnternette en çok tıklanan, yazısına en fazla
yorum yapılan ve paylaşılan yazarlardan biri oldum.(s.169)
Bu alıntıların doğruluğu çok tartışılır. Kitabına, patronu
Demirören’in kendisine yaptığı öneri olan
‘Dön kardeşim’ çağrısını koyan Mutlu’ya, gazetecilikten biraz anlayan
herhangi bir okur da, ‘Atma kardeşim’ uyarısında bulunur. Ama megalomani işte böyle bir şey. Yazdığına
inanır. Bir Fransız atasözü, ‘İnsana yine de en iyi kendisi hizmet eder. Kimse
seni övmüyorsa, sen kendini öv’ der.
Ne var ki bu kendi kendini övmeler de kısa zamanda fos
çıkar: Mutlu, Vatan’dan atıldıktan sonra Vatan’ın tiraj kaybını biliyor
musunuz? 2-8 Eylül tarihlerinde 4908, 9-15 Eylül’de 1546 adet düşüş var. Ama
sonra (Herhalde Mustafa Mutlu bunalımı aşıldıktan sonra) 16-22 Eylül haftasında
Vatan’ın satışları 4586 artmış.
Mutlu, kitabında iyi gazeteci diye Zafer Mutlu (s. 114 ) ya da Ahmet Vardar’ı (s.119) öveceğine,
Çetin Altan’ın onyıllar önce yazdığı bir doğruyu hatırlasaydı fena olmazdı: Çetin Altan, Akşam gazetesinden
Milliyet’e geçtiğinde kimileri buna
içerlemiş, eleştirmiş hatta Altan’ı rencide edebilecek cümleler yazmıştı. Çetin
Altan o mizahi tevazuu ile şöyle demişti: ‘Kardeşim, Karaköy’de bir kadın 5
numaradan 8 numaraya geçse, kimse ağzını açmaz, biz bir gazete değiştirdik, bir
gümbürtü bir patırtı sorma gitsin’.
Mutlu’nun kitabında aktardığım tür megalomani ifadelerinin,
gazetecilik skandallarının yanı sıra çok sayıda iddia edilemeyecek, ispat
edilemeyecek önermeler de bulunuyor. İki kişi arasında geçen kimi konuşmalar,
sanki teyple kaydedilmiş gibi tırnak içinde verilmiş. (s.92). Bir çok önermede
isim yok, tarih yok, yer adı yok… (s.94, s.169). Ama Mutlu büyük köşe yazarı, popüler yorumcu
ya, ne yazsa hakkıdır sanıyor.
İlginçtir, mesela en az iki yerde, patronlarının (Cem Uzan
ve Erdoğan Demirören) kendisini tiraj kaygısı ile işten atamadıklarını iddia
ediyor (s.106, s.134)hatta bir yerde
kitabın belki de tek doğru saptamasını yapıyor: Kendisini Emin Çölaşan’a
benzetiyor! (s.134). Onun birkaç boy küçüğü olsa da…
Mutlu’nun bir özelliği de çalıştığı gazetelerin tümünün
yönetici ve genel yayın politikalarını olumlaması. Cem Uzan’ı Star’ını ya da
Aydın Doğan ve Erdoğan Demirören’in Vatan’ını övmek için Mustafa Mutlu gibi
büyük bir yazar olmak gerek galiba. Çünkü Mutlu oradaysa orası iyidir. Ah
aynalar aynalar!
Mutlu, sık sık, çok
sayıda genç gazeteci yetiştirdiğini söylüyor. Türkçesi kıt. Birlikte çalıştığı
gazetecileri ya da amiri/müdürü olduğu gazetecileri ‘yetiştirdiğim insanlar’
diye takdim etmek yanlış. Yanlışlığı zaten belli ki, bir süre sonra Mutlu’nun
yetiştirdiği gazeteciler kendisini yarı yolda bırakmış. Acı acı anlatıyor bunu
da… (s.70).
Mutlu’ya inanacak olsanız, kendisi büyük bir gazeteci,
üstelik de etik kurallar onun mesleki hayatını yönlendiriyor. Ukalalık ve
cehalet vergiye tabi olmadığı için bu devlet büyük bir gelirden oluyor aslında
ama, Mutlu gibilerinin cibilliyeti de bu
sayede ortaya çıkıyor. Kitabın başında anlattığı deprem maceraları ilginç ama
Mutlu, farkında değil, deprem sırasında gazeteciliği/muhabirliği filan
bırakmış, Kızılay mensubu gibi çalışmış, yardım filan dağıtmış. Halk kahramanı bir edayla anlatıyor
bunları. Halbuki gazeteci/muhabir,
depremde yardım dağıtmaz, yardım dağıtanları izler, onların ve depremzedelerin
haberini yapar.
Nihayet, kitabı bitirince, 2013’de gazetecilik üzerine bir
kitap yazıp, ‘Kürt meselesine değinmemek de ne büyük hünerdir’ diye düşünürken,
T-24’de Hazal Özvarış’ın Mutlu ile yaptığı şahane söyleşi (http://t24.com.tr/haber/kurtce-haber-icin-aldiklari-canaklarla-porno-izlediler-ensest-patladi/241842)
gündeme geldi. Korkunç! Mutlu’nun sadece megalo ve cahil değil aynı zamanda
ırkçı olduğu kanıtlanmış oldu. Twitter hesabında adının önüne ‘’TC’’ ünvanını koyan birisinin aynı zamanda
çakma bir porno psikiatrı olduğu da anlaşıldı.
Türkiye’de gazeteci,
yazar, çizer alemini, fikir insanlarını tanımak için aslında bir çok güncel
kriter var: 1915 Ermeni Soykırımı, Kürt
Meselesi ve Gezi… Bu üç konunun üçünde de demokrat, özgürlükçü, bağımsız ve sol
perspektife sahipseniz bence gerisi teferruat…
Mutlu, yine övünerek kitabını 9 günde yazdığını açıklıyor.
Tanrı da dünyayı 7 günde yarattığına göre, Mutlu’nun iki ek mesai günü
affedilebilir. Tabi bu kadar hızlı yazınca, Mutlu mesela ‘Hayatında ilk defa’
‘iki kez’ işten atılıyor. (S.7 ve 72).
Bir de tencere yuvarlanmış misali… Büyük köşe yazarımız
Vatan’dan ayrılmak zorunda kalınca nereye gitmiş? Biliyorsunuz değil mi?
Aydınlık’a. Yakışır…
90’lı yıllarda Nokta dergisinden arkadaşım Haşmet Babaoğlu,
adını şimdi hatırlamıyorum, bir yazarın bir kitabını okuyup, hiç beğenmemişti.
Ve bu tür birkaç yazardan daha mustaripti. Ve bu dertten kurtulmak için kendine
göre bir çare önermişti: ‘’Abi, bir gün zengin olursam, sırf bu adamlar
yazmasın diye kendilerine maaş bağlayacağım’’. Ben, Mutlu ve benzerleri
için, Haşmet kadar zengin gönüllü
değilim.
* Mustafa Mutlu, 'Dön kardeşim!'
İktidar-Medya İlişkilerinin Perde Arkası
KırmızıKedi, 2013, Istanbul,229 s.
Yorumlar