Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Hükümet ve Basın Özgürlüğü

Today's Zaman gazetesinin sorusuna yanıt: ''Demokratik ve şeffaf olmayan iktidarlar, kendilerine de yeteri kadar güvenemiyorsa, sanal gerçeği yasalara aykırı ve gayrı meşru bir şekilde kendi lehlerine çevirmeye çalışırlar. Bu tür iktidar zihniyeti, devlet sırrı, soruşturmanın gizliliği, güvenlik gibi gerekçeler öne sürerek, gazetecilerin dolayısıyla da yurttaşların  haber ve bilgilere özgürce ulaşmalarını engeller. Bu amaç için de 'Embedded' tabir edilen emir-komuta zinciri altında çalışan medya kuruluşlarını seferber ederler. Böylelikle hakiki gerçeği kendi istedikleri sanal gerçek formunda topluma sunduklarını zannederler. Oysa ki hakiki gerçek, özellikle bugünkü iletişim teknolojisi ile, belki en fazla biraz gecikmeyle, eninde sonunda ortaya çıkar. Basına baskı ve sansür uygulayan iktidar da, sonuç olarak, toplum gözünde gerçeği saklayan ya  da tahrif eden bir odak konumuna düşer''. -------------------------------------------------------------...

Bölgede Süreç: Kuşkulu, olumlu

Diyarbakır’da hafta sonu İHD’nin “Kayıplar ve Toplu Mezarlar / Geçmişle Yüzleşme Çalıştayı”… Kent eskisine oranla biraz kendine gelmiş. Yine de zırhlı personel taşıyıcılar ana caddelerde dolaşıyor arada sırada. Hava sıcak, siyasî atmosfer ılık. Herkes “Süreci” konuşuyor…     Geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da İnsan Hakları Derneği “Kayıplar ve Toplu Mezarlar / Geçmişle Yüzleşme Çalıştayı” düzenledi. Türkiye’nin önde gelen İnsan Hakları uzman ve eylemcileri, avukatlar, doktorlar, gazeteciler, kayıp yakınları çok yoğun, bir o kadar da trajik içerikli üç uzun oturumda Toplu Mezarlar ve Kayıplar sorununu değerlendirdik. Kayıp yakınlarının tanıklıkları içimizi sızlattı, kimse gözyaşlarını tutamadı. Toplu mezarların bulunması / açılışı konusunda devlet yetkililerinin kasıtlı umarsızlığı vicdanları sızlattı. Çalıştay’da iki sunum yapan Uluslararası Kayıp Kişiler Komisyonu’ndan (IMPC) bir uzman (Matthew Holliday), Bosna’dan örnekler vererek, toplu mezarların teknik ve hukukî...

Bizim Gazete Söyleşisi, 26.04.2013

İkili soruna tekli çözüm

SÜRECİN AKSAKLIKLARI ·           Çözüm Süreci tabir edilen gelişmeler PKK’nin silahlı güçlerini 8 mayıs tarihi itibarıyla geri çekmeye başlayacağını açıklamasıyla yeni  bir aşamaya evrildi. Geri çekilme, meselenin çözüldüğü anlamına mı geliyor? Yani artık  Barış mı geldi? Yoksa, işin en müşkül, en girift yanı daha yeni mi başlıyor? İktidarın ilerlemek için herhangi bir planı programı var mı? Kürt cephesinde neler aksıyor?  Çözüm Süreci adı verilen dönemin galiba en önemli olumsuzluğu, iki tarafı ilgilendiren bir ihtilafın, sadece tek tarafın iradesiyle çözülme isteği. ‘Müzakere en az iki kişiyle yapılır’ düsturunu Erdoğan, ‘Pazarlık yok, devlet meseleyi çözüyor’ gibi anlamsız bir yaklaşımla bozuyor ve yaptıklarına bakacak olursak ‘Her şeyi ben tek başıma yaparım’ diyor. Öcalan’la kimin görüşeceğini, Akil İnsanların kimler olacağını,  PKK açıklamalarının nasıl yorumlanacağını… kısacası Sürece dair her şeyi Erdoğan kararlaş...

Fener, şampiyonu neden alkışlayamıyor?

FİFA, boş yere mi “Respect” (Saygı) temasını ön plana çıkarıyor? Galatasaray ile Fenerbahçe arasında, tamam, herkes biliyor, müthiş bir rekabet var ama, rekabet bu yıl esas olarak Aziz Yıldırım ve Aykut Kocaman’ın açıklamaları nedeniyle düşmanlığı körüklüyor. Bu sene GS şampiyon olmuş, seneye FB olur, ne olacak ki yani…   Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki ilişki aslında sportif rekabet olması gerekirken, bizim toplumda avukatlık hukukçuluktan üstün tutulduğu için olsa gerek, giderek kutuplaşma, hatta düşmanlık haline geliyor. Halbuki, birbirlerini çok fazla incitmeden, karşılıklı dalga geçmeler, laf sokmalar işin doğasında var. Ben, iki klüp/camia arasındaki çelişkinin, herhangi bir sınıfsal, etnik, siyasal ya da ideolojik kriterle tarif edilebileceğine inanmıyorum. Bu tür kriterler ortaya atılsa bile yapay, hatta zorlama olur. Kurthan Hoca’nınkiler dahil… GS ile FB eşittir demek istemiyorum tabii ki… Olsa olsa sınırlı ve nispî bir kültürel fark vardır iki dünya arasında....

Taraf’ın ikinci ölümü

Sezaryenle doğmuştu, maalesef mongoloid çıktı.  Amerika’ya doktorlara filan götürdüler,  tedavi etmeye çalıştılar. Olmadı.  Kumaşında bir leke vardı. Bünyesi bozuktu. Olmadı.  Çünkü baştan itibaren,  kamu çıkarını savunup iktidarlara karşı  toplumu savunmak gibi bir amacı yoktu.  Bağımsız ve özgür olmadan hakiki gazetecilik  yapılmıyor,  yapılamıyor, yapılamadı. İktidara yaslanarak da. Müneccim değilim, ama geçen yıl 24 Aralık tarihli Birgün gazetesinin Pazar ekinde, yani beş ay önce yayınlanan söyleşide, Taraf gazetesinin geleceği konusunda şunları söylemişim: “Taraf, kendisinin de övünerek söylediği üzere, Ahmet Altan’ın gazetesi idi. O gidince Taraf da gitti. Bundan sonraki Taraf başka bir Taraf olacaktır. Nasıl yapılanır, nasıl bir genel yayın çizgisi tercih ederler, şimdiden bilmek zor. Yeni anlayış ve uygulamaları, eskiden olduğu gibi bu gazetenin isimleri künyede yazılı olan sahip ya da yöneticileri belirleyem...
Halim Spatar’ın ardından Çok çile çekmiş bir komünist aydındı. Ama mütevazı idi, devrimci ahlâkı biz ondan öğrendik, nezaketi, estetiği, edebiyatı, çeviriyi de. Ona saygı duymayacak birisi insan olamazdı. 1 978 yılında Fransa’dan atama yoluyla Aydınlık gazetesinin dış haberler servisinde görevlendirildiğimde duymuştum adını ilk kez: Halim Spatar! Komünist harekette ekalliyetten de insanlar olduğu için, önce Istanbullu bir Rum sanmıştım. Soyadı da, ideolojik çağrışımdan olsa gerek, bana Spartaküs’ü anımsatmıştı. Gerçi bir Girit bağlantısı vardı soyunda, Spartaküs’ün de modern versiyonuydu. Bizim gruptan İbrahim Altınsay, ki o da Girit kökenli, bu konuda güzel yazmış: “Bilmem farketmiş miydiniz? Halim abinin o güzel ve zarif dilinde hafif bir aksan vardı hep. Bunu İstanbul lehçesine, ya da Frankofonluğuna yorabilirdiniz belki. Ama ben o aksanda hep Halim Abi’nin farketmeden koruduğu, korumaktan da haz duyduğu bir Giritli aksanı bulmuşumdur. Bu aksan onun Kazan...