Ana içeriğe atla

Taraf’ın ikinci ölümü







Sezaryenle doğmuştu, maalesef mongoloid çıktı. Amerika’ya doktorlara filan götürdüler, tedavi etmeye çalıştılar. Olmadı. Kumaşında bir leke vardı. Bünyesi bozuktu. Olmadı. Çünkü baştan itibaren, 
kamu çıkarını savunup iktidarlara karşı 
toplumu savunmak gibi bir amacı yoktu. 
Bağımsız ve özgür olmadan hakiki gazetecilik 
yapılmıyor,
 yapılamıyor, yapılamadı. İktidara yaslanarak da.





2010-01-20



Müneccim değilim, ama geçen yıl 24 Aralık tarihli Birgün gazetesinin Pazar ekinde, yani beş ay önce yayınlanan söyleşide, Taraf gazetesinin geleceği konusunda şunları söylemişim:
“Taraf, kendisinin de övünerek söylediği üzere, Ahmet Altan’ın gazetesi idi. O gidince Taraf da gitti. Bundan sonraki Taraf başka bir Taraf olacaktır. Nasıl yapılanır, nasıl bir genel yayın çizgisi tercih ederler, şimdiden bilmek zor. Yeni anlayış ve uygulamaları, eskiden olduğu gibi bu gazetenin isimleri künyede yazılı olan sahip ya da yöneticileri belirleyemeyecek. Tahminde bulunmak zor. Ama Başbakan Erdoğan’ın ağzıyla konuşmak gerekirse, bence ‘bundan sonra Taraf’tan bir cacık olmaz’!”
Taraf’ta Ahmet Altan’dan sonra Oral Çalışlar’ın başarılı olamaması, aslında konuyu bilen ve şahısları tanıyanlar açısından büyük bir sürpriz değildi. Konu derken, gazetenin AKP ile Cemaat’in egemenlik alanındaki rekabet / çekişme konumunu kastediyorum. Şahıslar kategorisinde bir yanda Oral Çalışlar, öte yanda kontenjan senatörü konumundaki bazı gazete çalışanları ve orta düzey yöneticiler var. Onlar kendilerini gazetenin doğal sahibi ve yöneticisi sanıyorlardı. Çalışlar’la kapıştılar, onlar kaybetti, ilginçtir, Çalışlar da kaybetti.
Çok fazla iç ilişkilere girmenin anlamı yok. Hele bu çelişkilerin şahsî yönlerini deşmenin de yeri ve sırası değil. “İçeride çapsız muhterislerin iktidar kapışması var” deyip geçelim bu konuyu. Kimileri görevden alındı, kimileri istifa etti, kimileri de davul zurnalı ilan-duyurularla veda etti gazeteye.
Çalışlar’ın istifa gerekçesi ilginç: Efendim, gazete Barış Süreci’ni yeteri kadar desteklemiyormuş. Oral Çalışlar’ı tanırım, insan olarak severim, ama artık bu yaptıkları maalesef gazeteciliğe de sığmıyor, akla, izana, vicdana da… Çalışlar gazetenin başına geçer geçmez Taraf’ın içindeki Derin Tarafçılarla kapıştı. Ardından, Babıâli deyimiyle, Genel Yayın Yönetmeni olarak “tekkeyi beklemek” gerekirken, Çalışlar, Akil İnsan sıfatıyla Anadolu yollarına düşüp halkımızı Erdoğan’ın Çözüm Süreci konusunda aydınlatma misyonunu üstlendi.
Ben zaten gazetecilerin Akil İnsan olmalarının meslekî ve siyasî olarak yanlış olduğunu yazmıştım. Hele bir de birilerinin kalkıp “Taraf’tan beş Akil İnsan çıktı” diye kasılmasına da “bunlar daha doğru dürüst gazetelerini çıkaramıyorlar, bir de kalkıp halka tebliğde mi bulunacaklar” mealinde bir karşılık vermiştim.
Genel Yayın Yönetmeni Çalışlar, gazete personelinin en az üç aydır maaş alamadığı bir ortamda bir yıllık maaşını peşin alınca, gazetecilerin grev girişimini de hemen bastırdı. Yaa Deniz Gezmiş’in eski arkadaşı, ‘68 döneminin öğrenci lideri… küçük bir iktidar birimine sahip olunca nasıl da hemen Halit Narin oluveriyor. Foucault, sen çok yaşa emi!
Bu Barış Süreci vallahi çok değerli ve çok önemli bir… şey haline geldi. Baksanıza, meslekî beceriksizliklerin bile üstüne şal atıyor Barış Süreci. Hocam, dün akşam çalışamadım, Barış Süreci vardı…
Taraf’a has bu olumsuzlukların yazıda adı geçen ya da geçmeyen şahısların tutumlarıyla ilgisi olabilir, ama meseleye biraz daha uzaktan bakınca ve özel olarak da medya – iktidar ilişkileri açısından deşince, Taraf’ın doğumundan bu yana bir gazetenin sahip olması gereken temel nitelikleri haiz olmadığı için bugün bu duruma düştüğünü kolaylıkla saptayabiliriz.
Taraf, misyon gazetesi adı altında, Yeni Şafak’tan farklı olarak, liberal, hatta bazen sol-liberal bir söylemle ve karma bir yazar ekibiyle, aslında iktidar gazetesi olarak yola çıktı. Liberal olduğunu öne sürenlerin AKP iktidarına sunduğu bir koltuk değneği idi Taraf. Ya da iktidarın liberal stepnesiydi.
“İktidar gazetesi” kendi içinde çelişkili bir deyimdir. Çünkü gazetecilik esas olarak bir muhalefet mesleğidir. İktidarın basın ve halkla ilişkiler bürosu olur, propaganda bakanlığı olur, iktidar partisinin haber bülteni olur, ama iktidarın gazetesi olmaz, olamaz, olmamalı. “Bal gibi olur” diyenlere karşı çıkamıyorum. Evet, haklısınız, olur olmasına da, ama işte Taraf gibi olur!
2011-06-13Taraf’ın müşkülatı sıradan bir iktidar gazetesi olması değil. Mesela Star ile Yeni Şafak da iktidar gazeteleri, tiraj kazanamıyorlar, ayrıca medya mülkiyeti işin içinden sıyrılmaya çalışsa da, şimdilik idare ediyorlar işte. Kendi içlerinde bir sorun çıkınca öyle fazla gürültü patırtı etmeden Ali Akel yöntemiyle hallediyorlar meseleyi. Taraf’ta ise durum farklı. Taraf, AKP ile iyi geçinecek, Cemaat ile iyi geçinecek, Kürtlerle iyi geçinecek, ayrıca hafif sol, biraz liberal, yarım ve çeyrek aydın okur kesimine de şirin görünmek zorunda… Ee, çok zor bir şey bu. Cambaz olmak gerek, bu dört kutupla arayı bozmadan yayın yapmak için. Çünkü Erdoğan Bey ile Fethullah Bey zaman zaman çok sert kapışıyor, Cemaat’in Kürtlerle arası hiçbir zaman iyi olmadı, PKK bu aralar AKP’ye fazla muhalefet etmiyor görünüyor, ama Süreç’in gidişatına göre durum değişebilir.
Taraf’ın temel sorunu bağımsız ve özgür olmaması. Maddî açıdan da, siyasî açıdan da bağımsız ve özgür olamadığınız zaman, sizin kendinize has, kendinizin oluşturduğu bir genel yayın politikanız yok demektir. Bu durumda da söz konusu kutupların politikalarına, tutumlarına göre gazetecilik yapmak zorunda kalıyorsunuz. Kaptan’ın elinde bir seyrüsefer planı-programı filan yok, nereye gideceğini bilmiyor, etrafta adalar, adacıklar, resifler ve başka gemiler var, bu durumda kaptan onlara göre kendine bir rota çizmeye çalışıyor. Aman ona çarpmayayım, aman buna çarpmayayım, aman gemi karaya oturmasın…
Teknik olarak bakıldığında, Ahmet Altan’ın Taraf’ında bir kurucu Genel Yayın Yönetmeni-Başyazar-Hünkâr var idi, Altan’ın karizması (gazveren sözcüğünün diplomatçası!) sayesinde bir ekip bir arada kalabiliyordu. Üstelik bu ekip, BBP kökenlilerden 20 ayar Cemaat çocuklarına, Genç Sivilcelerden Orta Yaşlı Polislere kadar çok renkli (?) bir görünüm arz ediyordu. Anlaşılan o ki, Taraf bu kadar fazla rengi kaldıramadı ya da evlilik programlarının favori sözüyle, Taraf bu kadar rengi taşıyamadı!
Aslında bir gazete, evet, toplumdaki farklı görüşleri mutlaka bir şekilde yansıtmalı, ama bu illâ da birbirinden çok farklı, hatta bazen zıt görüş sahiplerini gazeteye köşe yazarı olarak almak olarak uygulanmamalı. Taraf’ta bu menfi durum da mevcut.
Gazetenin bir dizi temel siyasî ilkesi olur, bu ilkelerin uygulaması, yani yayın alanına tercümesi de iktidar partisine ve onun politikalarına göre değişmez. Taraf’ta bu menfi durum da mevcut.
Taraf’ın gerek yazar kadrosunda, gerekse yazı işlerinde gerçek profesyoneller de var. Herhangi bir gazetenin Taraf’ın durumuna düşmesi, kimseyi memnun etmemesi lâzım. Ama işte bir kez daha anlaşıldı ki, gazetecilik / habercilik iktidar için yapıldığı zaman da kaçınılmaz olarak bu tür olumsuzluklar patlak veriyor. Bütün bunların belki bir tek olumlu yansıması olabilir: Taraf’ın başına gelenler başka olumsuz örnekleri önleyecekse, olup bitenden doğru dürüst ders çıkarılacaksa, o zaman bir bardak soğuk su ile olayı geçiştirebiliriz.
Taraf’ın bundan sonra Neşe Düzel yönetiminde nasıl bir yayın çizgisi izleyeceği konusunda artık bir öngörüde bulunmak istemiyorum.
(*) www.birdirbir.org'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Apo 1999/Öcalan 2025

* Soleimani ve Şocai, Öcalan’ın ‘’Demokratik Konfederalizm’’ ve ‘’Türkiyelileşme’’ tezlerini, PKK liderinin 1999 öncesi ve sonrası açıklama, demeç ve kitaplarına dayanarak eleştiriyor. Sonuçta sahneye çok farklı bir Öcalan portresi çıkıyor. Ragıp Duran İran Kürdistan’ı yani Rojhilatlı iki akademisyen Kamal Soleimani ve Behruz Şocai ’nin ‘’Kürtlerin Devletsizlik Paradoksu - Öcalan’ın Konfederalizm ve Türkiyelileşme Stratejileri’’ başlıklı 247 sayfalık ve 2025 tarihli kitabı Palgrave Macmillan(Springer) tarafından yayınlandı. Kitabın Türkçe çevirisi de DOZ yayınlarınca Temmuz 2025’de Türkiyeli okura sunuldu. Bu akademik çalışmanın özü, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Misak-ı Milli, Ulus-Devlet, Türk-Kürt ilişkileri, KCK, sosyo-politik bir araç olan Kürtçe konularında İmralı öncesi ve İmralı sonrası yayınladığı kitap, demeç ve açıklamalarının kıyaslanması. İki akademisyen, Öcalan’ın bu temel konularda son 26 yılda büyük değişimler gerçekleştirdiğini ayrıntılı alıntılarla kanı...

Kanlı hayalet aslında 104 yıldır tepemizde

* Talat Paşa’nın şahsından çok temsil ettiği ideoloji ve paradigma T.C açısından bugün hala hayati bir öneme sahip. Talat Paşa sadece İttihat Terakki ve 1915 ile organik olarak bağlantılı değil. O bugünkü T.C nebulasının belleği, kalbi ve beyni. Ragıp Duran Güncellikte sürekli olarak çıkmaza girince, ne geçmişi anlayabilir insan ne de geleceği tasarlayabilir. Osmanlı’dan T.C’ye geçiş çok sorunlu, çok zor ve çok kanlı. 102 yıl bir toplum için çok uzun bir süre değil. Ama yeni kurulan Kemalist rejim inatla ve ısrarla, bir asır boyunca iktidarın siyasi/ideolojik/kültürel/pedagojik aygıtlarını kullanarak geçmişi bağımsız, özgür ve nesnel bir şekilde değerlendirmedi. Kendi çıkarlarına uygun devletçi, milliyetçi hatta ırkçı bir ‘’hikaye’’ üretip yaygınlaştırdı. Geçiş sürecinin (1908-1923 ve sonrası) tüm olumsuzluklarını ya gizledi ya da tahrif etti. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu ve Pontos Rum Konusu bu olumsuzlukların en bariz olanları. Kemalist ideoloji, iktidarının meşruiyetini sağlama...

Volkan Vural’ın Anıları: Tozpembe Gözlüklü Olağan Bir Büyükelçi

* Büyükelçi Volkan Vural anılarında, çocukluk, ilk gençlik, tahsil hayatı ile Seul, Moskova, Tahran, New York, AB Genel Sekreterliği görevlerinde bulunduğu yılları yazmış. Diğer meslektaşları gibi üstün başarılarını, diplomatik zaferlerini anlatıyor. Neyse ki iki perçem itiraz ve eleştiri de var yazdıklarında. Ragıp DURAN Volkan Vural’ın Doğan Kitap’tan çıkan, 2. baskısı 2025 Temmuz ayından yapılmış 429 sayfalık ‘’Olağanüstü ve Tam Yetkili Bir Büyükelçinin Belleğinde Kalanlar’’ başlıklı kitabını okudum. Aslında kitabın henüz ortalarına gelmeden içimden bir ses ‘’Sen bu kitabı okumuştun!’’ dedi. Yoo emindim, ilk defa okuyordum. Biraz yoklayınca belleğimi anladım: Son dönemde okuduğum sefirlerin anı kitapları, birçok bölümde, aynı tornadan çıkmışçasına birbirine çok benziyor. Hepsi çok çalışkan, çok idealist, usta diplomatların yanında yetişiyorlar, atandıkları yabancı başkentlerde hemen onur ve gururla   ‘’Yüce Devletimizi’’   temsil ederken fevkalade önemli işlere imza ...