Ana içeriğe atla

Selanik Uluslararası Film Festivali ve Türker Süer’in ‘’Gecenin Kıyısında’’ filmi

 



 





Festival’de neredeyse her yıl yeni ve ilginç bir Türkiye filmi izleyebiliyoruz. Bu yıl da 15 Temmuz Darbe Girişimini fona alan, aile içi/kardeşler arası ihtilafı işleyen, derinliği olan bir film izledik: Türker Süer’in ‘’Gecenin Kıyısında’’.

 

Ragıp Duran

 

Bu yıl 65 yaşına basan Selanik Uluslararası Film Festivali her zaman olduğu gibi çok zengin ve renkli geçti. 31 Ekim-10 Kasım günleri arasında gerçekleşen 7.Sanat şölenine bu sene Juliette Binoche, Ralph Fiennes ve Matt Dillon gibi yıldızlar da katıldı. Batı Avrupa, Orta Doğu, Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan da çok sayıda film, yönetmen ve prodüktör  eserlerini sergiledi.

7 farklı sinema salonundaki gösterimlere katılım olağanüstü idi. Bazı fimlerin biletleri bir hafta önce tükendi. 

Istanbul’dan özel olarak Festival filmlerini izlemeye gelen arkadaşım Nilüfer Kuyaş ile ancak 5 film izleyebildik. Kataloga baktığımızda, aile, aile içi ihtilaflar, LGBTİ bireyler, kadın hakları, neo-liberalizmin yıkıcı sonuçlarının çok sayıda filmin ana temasını oluşturduğunu gördük.

Festivale katılan, 1967 Köln doğumlu yönetmen Türker Süer’in ‘’Gecenin Kıyısı’’  filmini izledikten sonra Süer’le yaklaşık bir saat boyunca muhabbet etme şansım oldu.



 









Süer, bu ilk uzun metrajlı filmini gerçekleştirmeden  önce Hamburg ve Paris’te reklam yazarlığı, yönetmen yardımcılığı yapmış. Almancanın yanısıra İngilizce ve Fransızca da bilen Süer,  bir işçi ailesinin çocuğu. Köln’de sinema eğitimi almış.

‘’Gecenin Kıyısı’’ 15 Temmuz darbe girişim gecesi ve ertesi gün geçen bir öyküyü anlatıyor. Doğrudan işin siyasi yanına giren bir film değil. ‘’Mesaj vermek gibi bir amacım, niyetim yok. Ben bir öykü anlatmak, insanlara bir şeyler hisettirmek  istiyorum’’ diyor. Babaları general, sorunlu iki teğmen kardeşin (Ahmet Rıfar Şungar ve Berk Hakman oynuyor) ilişkilerindeki  ihtilaf ve açmazları sergiliyor. Süer, bir söyleşisinde ‘’Aile içi çelişkiler genel olarak toplumdaki çelişkileri, sorunları sergilemek için iyi bir mecra’’ demişti.



 



Aslında işlemesi zor bir konu. Son derece milli ve yerli bir darbe girişimini arka planda tutarak, kutuplaşma konusunu evrensel bir perspektifle işliyor. İşin içinde iktidar, iktidarla ilişkiler, askeri yaşam ve şiddet kareleri de  var.

Süer, sinema sektörüne girdiğinden bu yana bağımsız yönetmen olarak çalışıyor. ‘’Özellikle mali açıdan çok zor ama bu konum bana büyük bir özgürlük alanı sağlıyor’’ dedi. ‘’Reklamcı geçmişiniz olduğu halde ben filminizde reklamcı tekniklerine hiç rastlamadım’’ dedim, memnun oldu hatta sevindi. ‘’Gecenin Kıyısı’’ Toronto, Venedik ve Adana Festivallerinde gösterilmiş. Büyük beğeni kazanmış. Yakında Istanbul’a da gidecek film. Selanik’deki gösterimlerde salon tamamen dolu idi ve film bittiğinde izleyiciler ayakta alkışladı. Süer memnun : ‘’Selanik izleyicisi bence çok iyi. Çok güzel ve ilginç sorular sordular’’  dedi. Kadın ve Anadolu kökenli Yunanlıların çoğunlukta olduğu benim katıldığım seansta  yönetmenle yapılan soru-cevap bölümünde, İç Savaş ve Cunta deneyimi olan  Yunanlıların filmi çok iyi anlayıp yorumladıkları belli oldu.        

Filmin bir kısmı Istanbul ve Anadolu’da, bazı sahneleri de stüdyoda çekilmiş. Müzik (Ozan Tekin) bana biraz ağır ve yüksek volümlü geldi. Öyküye ilişkin bazı soru ve yorumlarımı Süer çok rahat bir şekilde, ‘’Evet olabilir’’, ‘’Tabi siz böyle anlamış olabilirsiniz’’, ‘’Benim değil izleyicinin tutumu önemli’’diyerek yanıtladı. Sonra idealindeki yönetmenleri sordum. Kurosawa dedi, normal, Fellini dedi, onun konumuna pek oturtamadım ama sonra Losey deyince anlaştık. Godard’ın ilk filmlerini de sevmiş. 

Yeni çalışmasını sordum. ‘’Var bir şey ama henüz çok ham’’ diyerek ipucu bile vermekten kaçındı. Benim beklentim iyi işlenmiş, iyi bir öykü.

Bu yıl Festival’de Türkiye’den kısa metrajlı iki film ödül kazandı:

Ahu Öztürk’ün yönettiği Pınar Aydın’ın prodüktörlüğünü üstlendiği ‘’Kambur’’, Yeşil Çevre Ödülüne, Ali Vatansever’in yönettiği Selin V. Tezcan ve Oya Özden Özdemir’in prodüktörlüğünü üstlendiği ‘’Bir Arada ve Yalnız’’ da  Agora ödülüne layık görüldü.

Bir Festival daha böylece mutlu ve huzurlu bir şekilde sonuçlanmış oldu. (SON/RD)

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla