Ana içeriğe atla

Konstantiniye’nin Düşüşü ve Fethi

Ragıp Duran

 

1970'lerde Atina'ya ilk ziyaretimde “Konstantinopolis'in Düşüşüne Ağıt - 500. Yıl” başlıklı bir müzik albümü gördüğümde çok şaşırmıştım. Daha sonra Yunanlı arkadaşlarım bana bu şehrin Yunanistan yurttaşlarının kolektif hafızasındaki ve bilinçaltındaki yerini ve rolünü açıkladılar: “Memleketinizi kaybetmek 5 asır sonra bile unutamadığınız bir şok ve travmadır”. Dahası, Konstantinopolis Ekümenik Patrikhanesi'nin şehirdeki varlığı da dini ve siyasi bir faktördü.










Öte yandan, Türklerin çoğunluğu için bu acı hüznü hissetmek zor. Doğdukları toprakları terk etmek zorunda kalan Kafkas Türkleri (1864) ve Balkan Türkleri (1912) dışında, Türk nüfusunun büyük çoğunluğu 1071'den bu yana Anadolu'da, birçok savaşa rağmen şehirlerini kaybetmeden yaşadı.



 







Özellikle 1908'de İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidara gelmesinden bu yana, bazı Türklerin bilinçaltında ve liderlerin zihniyetinde hala mevcut olan Yunan düşmanlığı ve Hıristiyanlık karşıtı duyguları da hesaba katmalıyız.

Konstantiniye’nin düşmesi ya da 1453'te Osmanlı Müslümanları tarafından fethedilmesi, sadece şehrin yerli halkı için değil, tüm Hıristiyan dünyası için uzun süreli bir şok oldu. Bu aynı zamanda Bizans İmparatorluğu'nun, Doğu Roma İmparatorluğu'nun da sonuydu.

Görgü tanıklarının ifadelerine ve akademik çalışmalara göre şehrin fethi olağanüstü korkunç ve dehşet verici sahnelerle doluydu.



 





Meslektaşım ve dostum gazeteci Stelios Berberakis, popüler haber sitesi T24.com.tr'de bu hafta yayınlanan Türkçe makalesinde bu trajediyi anlatıyor. 3 ay süren kuşatma ve özellikle de 52 gün süren saldırı sırasında şehirde bulunan, biri Bizanslı Ortodoks bir bürokrat, diğeri Venedikli bir doktor olan Yorgios Sfrancis ve Niccolo Barbaro'nun kroniklerine atıfta bulunuyor.

Erdoğan'ın Türk rejimi, selefleri gibi, bu hafta Fethin 571. yıldönümünü kutladı. Osmanlıcılığı, fetih ruhunu ve hatta yağmacılığı övmek için bir fırsat daha. Her zaman Yunan ve Hıristiyan karşıtı. Ve tüm bunlar “medeniyet”, “adalet” ve “İslami ihtişam” kisvesi altında sunuldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu, tüm muhalefet sözcüleri gibi, konuşmasında Muhammed peygamber, fetihçi sultan Mehmet II, Mustafa Kemal Atatürk ve İstanbul arasında bir paralellik icat edebildi!



 





Bu fetih kutlamalarının geçmişinin sadece 1910 yılına kadar uzandığını belirtmek gerekir. Yani 457 yıl gecikmeli. Osmanlı sultanları Konstantiniye’nin fethini  hiç kutlamadı. 1907'de proto-Kemalistler, Talat, Cemal ve Enver Paşaların örgütü, Sultan Abdülhamid'e şehrin Osmanlılar tarafından fethinin kutlanmasını önerdi. Sultan kesin bir tavırla karşı çıktı: “Hayır! Siz deli misiniz? Rum ve Ortodoks tebaamızı kızdırmak mı istiyorsunuz?’’



 








Büyük yazar, gazeteci, milletvekili ve hatta en az iki kuşağı demokratik sosyalizm yönünde etkilemiş popüler bir filozof olan Çetin Altan (1927-2015), Türk toplumunu ayrıntılı bir şekilde analiz etmişti. Altan bir yazısında ya da bir sohbetinde demişti ki: “Bu kanlı şiddeti kutlamak göçebeliğin tezahürüdür. Türkler henüz tamamen yerleşik bir toplum değildir. Yabancıların topraklarını işgal etmişlerdir. Ama bu toprakların gerçek sahibi olmadıklarının da az çok farkındalar. Ve bir gün gerçek sahiplerinin geri gelip bu toprakları geri alacağından korkuyorlar.’’   



 




1952 doğumlu büyük romancı ve 2006 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk da bir konferansında  İstanbul'un fethi sırasında binlerce kadın ve erkek öldü, bu yüzden bu olay kutlanmamalı, anılmalıdır” demişti.

Türk akademiası ve tüm ulusal eğitim sistemi ile popüler söylem, Konstantiniye’nin fethini “dünya tarihinin akışını değiştiren” büyük ve tamamen olumlu bir olay olarak sunuyor.

‘’Fetih bugün hala devam ediyor” diyor Almanya'da sürgünde yaşayan eski bir Kürt milletvekili. ''Sadece Kürdistan'da değil, İstanbul'da da. Ayasofya'dan sonra Erdoğan kısa bir süre önce Kariye'deki Chora kilisesini de camiye dönüştürdü''( SON/RD)

(1 Haziran 2024 tarihinde Atina merkezli TVXS.GR sitesinde yayınlanan yazının https://tvxs.gr/apopseis/arthra-gnomis/ragkip-ntoyran-i-ptosi-kai-i-kataktisi-tis-konstantinoypolis/ Türkçe çevirisi)

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla