Ana içeriğe atla

Ankara, 109 yıldır Ermeni soykırımını tanımayı reddediyor çünkü...

* Demokratik ülkelerin parlamento ve hükümetlerinin çoğu 1915 soykırımını tanımış olsa da, Türk rejimi anma törenlerini yasaklamaya devam ediyor ve Ermeni tabusunu muhafaza etmek  istiyor.

 

Ragıp Duran

 

23 Nisan Türkiye'de resmi olarak Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, çünkü aynı gün 1920'de Ankara’da  Mustafa Kemal'in Millet Meclisi açılmıştı.

Ancak 24 Nisan 1915, İstanbullu 270 Ermeni aydın, sanatçı ve siyasetçinin Dâhiliye Nazırı Talat Paşa'nın emriyle tutuklandığı ve Ermeni soykırımının başladığı gün olarak kayıtlara geçti.  Bu kişiler Suriye çöllerine sürüldü ve çoğunluğu yollarda öldü ya da öldürüldü. Anadolu'nun dört bir köşesinde yaşayan yüz binlerce Ermeni de aynı akıbeti paylaştı.







Ermeniler 1915'in ‘’İyileşmesi mümkün olmayan bir yara” olduğuna inanıyor.

Türk rejimi bu yıl da, 1915’de Osmanlı İmparatorluğu'nda hayatını yitiren “1,5 milyon Ermeni” onuruna düzenlenen anma törenlerini yasakladı.

Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ermeni Patriğine gönderdiği taziye mesajında soykırıma hiç değinmeden “talihsiz olaylardan” ve “Türk-Ermeni kardeşliğinden” söz etti.

1915 soykırımı, çok uzun bir süre, sadece Türk devleti için değil, Türk toplumu için de bir tabuydu.

19 Ocak 2007'de İstanbullu Ermeni gazeteci Hrant Dink, gazetesi Agos'un önünde öldürüldü. Cenazesi şehirdeki en büyük protesto yürüyüşlerinden birine sahne oldu: 200.000'den fazla insan sokaklara döküldü ve “Hepimiz Ermeniyiz” ve “Hepimiz Hrant'ız” yazılı pankartlar taşıdı. 

Kısa bir süre sonra, 14 Aralık 2008'de, bir avuç Türk aydını “Özür diliyorum” başlıklı bir kampanya başlattı. Metinde soykırım kelimesi yer almıyordu. Yaklaşık 20,000 vatandaş dilekçeyi imzaladı. Milliyetçiler bu kampanya metnini yazan ve imzalayanlara karşı linç kampanyaları başlattı. Bir mahkeme dilekçeyi yazanlar ve imzalayanlar hakkında soruşturma açtı.

İlginçtir, Erdoğan hükümeti o dönemde Ankara ile Erivan arasındaki ilişkileri iyileştirmek için çekingen bazı adımlar attı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 2008 yılında bir futbol maçı için Erivan'ı ziyaret etti. Ermenistan Cumhurbaşkanı da deplasman maçı için Türkiye'ye geldi. Ancak bundan bir sonuç çıkmadı.

Son zamanlarda, belki son 25-30 yılda Türk, Kürt, Ermeni ve yabancı uzmanlar ve tarihçiler soykırım üzerine çok sayıda çalışma yayınladı.







Prof. Taner Akçam, 1995 yılında Hannover Üniversitesi'nde doktorasını tamamlamasından bu yana Ermeni soykırımı üzerine yapılan çalışmaların öncüsü oldu. Akçam, 2008 yılından bu yana Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Clark Üniversitesi'nde çalışma ve araştırmalarını sürdürüyor.  











İsviçreli profesör ve çağdaş Türkiye uzmanı Hans-Lukas Kieser'in “Talat Paşa” adlı kitabı, 1915 soykırımının “Kemalist Cumhuriyet'in kurucu unsurlarından biri” olduğunu savunuyor. Bu nedenle Talat Paşa'yı “Modern Türkiye'nin Kurucu Babası ve Soykırımın Mimarı” olarak tanımlıyor. İmparatorluğu 1908'den 1918'e kadar yöneten İttihat ve Terakki Cemiyeti, İmparatorluğun Türk ve Müslüman olmayan tebaası, yani Ermeniler, Rumlar ve diğer Hıristiyan gruplar yüzünden çökmekte olduğuna inanan proto-Kemalist bir akım ve ideolojiydi. Osmanlı’daki gayrimüslimler, İttihatçılar tarafından  “Avrupalı güçlerin yerel ajanları” olarak telakki ediliyordu. 












Kieser'e göre, bir ulus-devlet yaratma fikri ve pratiği, İmparatorluğun tüm gayrimüslim ve Türk olmayan kullarının yok edilmesini ya da bir daha geri dönmemek üzere sınırdışı edilmesini gerektiriyordu. Dahası, bu grubun mülküne el konması planlanmıştı.

Resmi terminolojide ulus-devlet 4 kelimeyle tanımlanır: Tek Millet, Tek Dil, Tek Bayrak ve Tek Devlet.  Erdoğan 2002'den beri bu tanıma 2 yeni unsur daha ekledi: Tek Din ve Tek Başkan!

Fransız Jakobenizminden ödünç alınan ulus-devlet sistemi, farklı inançlara sahip en az 20 millet ve etnik gruptan oluşan Osmanlı İmparatorluğu için kesinlikle ideal bir model değildi.

1915 konusundaki  yasaklar ve tabular yaklaşık son 15 yıldır dağılmaya başladı. Örneğin DEM (Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi, Kürt ve sol,  Meclis’deki 594 sandalyeden 57'sine sahip) ve TİP (Türkiye İşçi Partisi, sol, 3 milletvekili) bu yıl resmi açıklamalarında “soykırım” kelimesini kullanmaya cesaret edemedikleri için eleştirildi.

1915'in resmi olarak tanınması, Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm geçmişini çok fena rahatsız etme ve hatta mahvetme riski taşıyor. Devlet Aklının yani Hikmet-i Hükûmet’in iptali Devletin kendisini yok edebilir. Soykırım tanınırsa Anadolu'nun mülkiyet haritasının yeniden çizilmesi gerekecek. Nitekim Ankara, Ermenilerin tazminat talebinde bulunmasından korkuyor. Ayrıca, eski ve yeni rejimler, Ermenilerin Türkiye'nin bir bölgesinde hak talep ettiğine inanıyor.

Resmi Türkiye, tarihi gerçeklere direnmeye devam ediyor. Ancak yurtdışındaki uzmanlar soruyor: ‘’Nereye kadar?’’ (SON/RD)

(*) 27 Nisan 2024 tarihinde Atina merkezli İnternet haber sitesi TVXS.GR’de yayınlanan yazının https://tvxs.gr/news/kosmos/toyrkia-epi-109-chronia-arneitai-na-anagnorisei-ti-genoktonia-ton-armenion-epeidi/  Türkçe çevirisi .

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle