Ana içeriğe atla

AMERİKA’DA BİR FENERBAHÇELİ

 Okumasını Bilirsen İyi Bir Kitap

* Galatasaray Liseli ama Fenerbahçe futbolcusu Hasan Kamil Sporel’in ABD hatıratı (1913-20) dönemin Amerika’sını, oradaki üniversite ile spor dünyasını bir de önemli bir gerçeği anlatıyor: Batı’da Türk imajı… Ama bir başka hayati hakikat namevcut.

Ragıp Duran


Anı kitaplarının akademik, siyasi eserlere oranla çoğu zaman bir avantajı var: Yazar, mevki-makam sahibi değilse, hatıratını yazarken de yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını hesap kitap yapmadan aktarıyorsa okura yeni, ilginç, değerli ve önemli bilgi ve bakış açıları sunabiliyor.

Hasan Kamil Sporel’in Hatıraları ‘’Amerika’da Bir Fenerbahçeli’’ başlıklı kitap da (Yeditepe Yayınevi, Istanbul, Ocak 2024, 128 s.) bu kategoriye giren bir eser.

Hatıralar, aslında ilk olarak 1928 yılında Resimli Gazete’de tefrika edilmiş. Fenerbahçe Spor Klubü kongresi üyesi olan iki genç tarihçi Kenaroğlu ve Eymen tarafından yeniden yayına hazırlanmış.

Köklü bir ailenin belli ki iyi terbiye ve eğitim almış çocuğu Hasan Kamil, Galatasaray’daki sınıf arkadaşları yüksek tahsil için Fransa’yı seçerken o, meraktan biraz da maceracı kimliğinden olsa gerek üniversite okumak için ABD’yi tercih etmiş. Kısa sürede İngilizce de öğrenip Yeni Kıta’ya hicret etmiş.

Kenaroğlu ve Eymen’in nispeten kısa girizgah ve tanıtım yazılarında Mekteb-i Sultani’yi övmeleri takdire şayan bir yaklaşım. Spor klübü kurduktan onyıllar sonra lise ve üniversite sahibi olmaya çalışan bir klübün üyeleri olarak Mektep’in önem ve değerini iyi kavramışlar.

Kitapta çok sayıda görsel de var. Ama gerek fotograflar gerekse belgeler pek net çıkmamış.

Hasan Kamil belli ki son derece iyi niyetli bir şahıs. ABD’de iken gidip gördüğü, kısa sürelerle de olsa yaşadığı New York, Chicago, Cincinnati ve San Francisco kentlerini güzel betimliyor.

1913-1920 yıllarını kapsayan bu Amerika dönemi hakkında yayına hazırlayan arkadaşların özellikle Osmanlı’nın bu son dönemi hakkında okura daha ayrıntılı bilgi vermesini beklerdim. Hasan Kamil’in anılarını dönemin koşulları içinde daha doğru, daha iyi değerlendirmek gerekirdi.  Keza, 1913-1920 döneminde ABD nasıl bir ülkeydi, Avrupa ve Türkiye ile ilişkileri nasıldı sorularına yanıt aramak da kitabı yayına hazırlayanların görevi olmalıydı. Bu konuda,  aynı tarihleri kapsamasa da, Mihri Belli ile Sabiha Sertel’in anılarında Cumhuriyet sonrası tarihlerde ABD’yi betimleyen önemli ipuçları var. Kuşkusuz Belli ile Sertel’in ABD’ye bakış ve algıları Sporel’inkinden çok farklı.

Hasan Kamil’in hatıratı boyunca sık yakındığı neredeyse tek konu ABD’deki muhataplarının Türkiye hakkındaki olumsuz düşünceleri, özellikle de Ermeni meselesi. Hatırattan anlıyoruz ki, Hasan Kamil ya 1915’den tamamen bihaber ya da bildiği halde memleketi savunma adına konuya hiç girmiyor. Oysa ki özellikle Batı kamuoylarında ve matbuatında 1915’den hemen sonra Ermeni konusu bir Türk mezalimi olarak, somut ayrıntılarıyla gündeme gelmişti.

Hasan Kamil, efendi, dürüst, çalışkan, sempatik, sulhperver bir Osmanlı genci imajını çok benimsemiş, bu kimliğini Amerikalı çevresine kabul ettirmeye çalışıyor.  Sığ ve romantik bir milliyetçilik var satırlarında. Osmanlı deyimini kullanmıyor hep Türk sıfatını tercih ediyor.

1913-1920 yıllarında Istanbul’da, Avrupa’da ya da ABD’de, memleket sorunları gündeme gelirken İttihad Terakki, Balkan Hezimeti ve 1915 Soykırımından söz etmemek için ya zır cahil, ya vurdumduymaz ya da bu olumsuzlukların  suç ortağı olmak gerekir.

Hasan Kamil bir futbolcu. Her iki anlamda da futbolcu. Bir yandan sıkı şutlar ve goller atan ofansif bir oyuncu. Bir yandan da ‘’Ne sağcıyız ne solcu, Futbolcuyuz futbolcu!’’ anlamındaki futbolcu.

Bu kitabı okuyan sıradan bir yurttaş, Hasan Kamil’in ne kadar vatanperver bir kişi olduğunu öğrenecek. O dönem Türk lirasının Amerikan dolarından daha değerli olduğunu öğrenince gururlanacak. Türklerin çoğu, Batı’da başarı kazanmış yurttaşlarını övmekten özel bir haz duyar.  Hasan Kamil ABD’de öyle özel bir başarı kazanmamış ama okulun futbol takımına girip oynaması bile ‘’Avrupa Avrupa duy sesimizi!’’ diye naralar atan insanları yeteri kadar memnun eder. Hasan Kamil anılarında işin tahsil kısmına pek değinmiyor. Ancak anlaşılan savaş nedeniyle tahsilini tamamlayamadan sağ salim memleketine dönebilmiş.

Osmanlı’nın son dönemine eleştirel bakan yurttaşın okuması ise kaçınılmaz olarak farklı. Fransız Komünist Partisi’nin 1972-94 yıllarındaki Genel Sekreteri Georges Marchais’nin bir sözünü hiç unutmam. Marchais’nin yeni bir kitabı çıkmıştı. Televizyonda söyleşi yapıyorlar. Sunucu, Genel Sekreterin kitabında eksik ya da olumsuz bulduğu bir konuya değindi. Marchais karşılık verdi: ‘’Vous avez une bonne lecture mais vous lisez mal!’’. Okumak için iyi bir kitap seçmişsiniz ama sizin okumanız pek iyi değil!  

ABD’deki Türk imajının neden ve nasıl bu kadar olumsuz olduğunu araştırmak, deşmek, sorgulamak yerine , ‘’Biz Türkler çok medeni insanlarız, aynı sizin gibiyiz’’ filan demek hiç inandırıcı ve etkili olmuyor. Ermeni Meselesine, 1915’e gözlerini kapatınca insan, Amerikalıların ya da genel olarak Batılıların, Türkleri neden barbar olarak algıladığını anlayamaz tabi.

Yurtdışına eğitime giden gençlerin, dün ya da bugün, orada kendilerini hemen ''Türk milletinin ve devletinin mümtaz bir temsilcisi'' gibi görmesi garip bir hastalık. Hasan Kamil, yurttaş/halk/devlet yöneticisi ayrımını yapabilseydi, Türk ya da Türkiye aleyhtarı kampanyalar karşısında muhattaplarını doğru bilgilendirebilirdi.  

Hasan Kamil’in 1913-1920 döneminde ABD’deki tutumunu hadi görmezden gelelim, kaale almayalım. Ama siz tarihçi olarak 2024’de, yaklaşık 100 sene önce yayınlanmış hatıratı, bugünkü bilgi ve yaklaşımınızla ele almadan, olduğu gibi, sanki hala geçerliymiş gibi, eleştirel filtresiz, not düşmeden, güncel konuma yerleştirmeden yayınlarsanız, sorun olur. Doğru olmaz. Gözleriniz, kulaklarınız Ermeni Meselesine, 1915’e hala kapalı demek ki… (SON/RD)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla