Ana içeriğe atla

135 yıl önce yayınlanmış 55 sayfa

Gazetecilik Tarihinden Bir Yaprak

135 yıl önce yayınlanmış 55 sayfa

 

* Emile Zola ve Octave Mirbeau’nun 19. asrın sonunda yayınlanmış 3 makalesi, gazeteciliğin sadece geçmişini değil bugününü de sergiliyor. Olağanüstü bir öngörü…

Ragıp Duran


Kasım ortasında Paris’te bir toplantıya katılmıştım. Yarım günüm boştu. Quartier Latin’de kitapçıları dolaştım. Yükte hafif pahada ağır, seçip aldığım birkaç kitap içinde Emile Zola ve Octave Mirbeau imzalı Un Journalisme Fiévreux/Hummalı Gazetecilik (Espaces et Signes yayınları, Paris, 2020)  bir kaç açıdan son derece önemli ve değerli bir kitapçık.


Ceketimin cebine sığacak büyüklükteki 55 sayfalık kitapta 4 yazı var:

 - Editörün 4 sayfalık Sunum’u.

- Zola’nın 1888 tarihli ‘’Sayın Zola ve Gazetecilik’’ başlıklı bir ankete verdiği 11 sayfalık yanıtlar.

- Zola’nın 1889 tarihinde yayınlanan, gazetecilerin ortaklaşa kaleme aldıkları bir kitaba yazdığı ‘’Yeni Gazetecilik’’ başlıklı 12 sayfalık önsöz.

-Gazeteci Octave Mirbeau’nun 1896 tarihinde yayınlanmış 9 sayfalık ‘’Polis ve Basın’’ başlıklı bir makalesi.

Kitapçıkta, Honoré Daumier’nin gazetecilikle ilgili iki karikatürü, bir de makalelerin yayınlandığı Le Gaulois gazetesinin orijinal 1. sayfasının fac-similé’si yer alıyor.

 Bu 3 yazının yayınlandığı tarihleri düşünecek olursak, henüz radyo yok, televizyonun adı kurgu bilim romanlarında ancak geçiyor, İnternet ise tamamen uzay dışı bir konu. Adı bile namevcut.








Bu akımın önemli özelliklerinden biri de, gazeteciliğin henüz yavaş yavaş bağımsız ya da özerk bir meslek haline gelme sürecinde, başta siyasetçiler ve edebiyatçılar olmak üzere, çok sayıda aydın, yayınlanan günlük gazetelere sürekli olarak yazılarıyla katkıda bulunması. Zola ve çok sayıda edebiyatçı, romancı, şair (Hugo, Baudelaire, Rimbaud, Gautier…vd…), ünlü birer yazar olmadan önce, gençlik yıllarında gazetelerde muhabir, yazar, editör olarak görev yapmış kişiler.





 




3 yazının tayin edici özelliği yayınlandığı dönem. 19. yüzyılın son döneminde yayınlanmış olmalarına rağmen, içerikleri, perspektifleri, gözlem ve tahlilleri sanki bugün yazılmış gibi taze, canlı ve ufuk açıcı.









Genç Emile Zola

Zola’nın iki yazısında da yakındığı sorun, kitaba da zaten başlığını veren konu: Gazetecilikteki/habercilikteki sürat! Üstelik Zola,  ‘’İnsanlar merak ediyor, her şeyi bir an  önce öğrenmek istiyor’’ diyor.(Be the first to know) 

Sürat nedeniyle haberin, sıradanlaştığını, çabucak tüketildiğini ve esas olarak kültürel, entelektüel, tarihi boyut zenginlik ve derinliğine ulaşılamadığını yazan Zola, gazetelerin eskiden sıkça yer verdiği edebiyatçıları da artık devre dışı bıraktığını belirtiyor. Gazetelerde eskiden var olan  ‘’Eleştiri’’nin büyük ölçüde  tedavülden kaldırıldığını saptayan Zola, bir gazetenin yaptığını hemen ya da neredeyse aynı anda başka gazete ve gazetelerin de taklit ettiğini (Mimétisme) belirterek kamunun tek boyutlu haberdar edildiğini saptıyor.   

Bu sürat merakının, gerçekten okurdan mı geldiği yoksa gazetelerin mi bunu kışkırttığı sorusuna da eğilen yazar, konuya sosyolojik bir perspektif getiriyor.

Gazetelerin, olayların boyutunu çoğu zaman abarttığını, minicik bir olayı manşete taşıyarak tahrif ettiğini, ama aslında bu nedenle de okurun bilmesi gereken esas sorunları yazmadıklarını da 135 sene önce saptamış Zola.

 








Octave Mirbeau

Octave Mirbeau’nun ‘’Polis ve Basın’’ başlıklı makalesi ise Zola’nınkilerden çok daha sert ve net bir yazı. Öyle sadece polis-adliye muhabirlerini ilgilendiren bir yazı değil Mirbeau’nunki. Gazetelerin doğru dürüst, araştırmadan, incelemeden şüphelileri, sanıkları ya da dış görünümü, hal ve davranışları çoğunluktan farklı olan kişileri derhal yargılayıp mahkum ettiğini, basının kendisini hem savcı hem de yargıç yerine koyduğunu saptıyor. Mirbeau, bugün hâlâ geçerli olan bir uygulamayı teşhir ediyor: Muhabirler, yani gazeteler, esas olarak yoksulların, zavallıların üzerine giderek, onların özel hayatını faş ediyor, olayla ilgisi olmayan acaip, çirkin, utanç verici sorularla skandal haberler yaratmaya çalışıyor.

Mirbeau açık bir şekilde yazmasa da, egemen düzenin gazetelerinin, yoksullar, anarşistler ya da  düzen karşıtları haber öznesi olduğunda, onlara karşı muhabir gibi değil, polis gibi davrandığını yazıyor.

Hiçbir şey gökten zembille inmediğine göre, bugün bütün dünyada yükselen aşırı-sağ popülist politikaların da bir geçmişi var. Hummalı Gazetecilik kitapçığı 3 makale ile dünü anlatmak istemiş. Ama bugünü yazmış.  (SON/RD)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle