Ana içeriğe atla

Pek hoşuma gitmeyen bir yazarın güzel bir kitabı

DİWAN: KAHİRE’NİN KİTAPÇISI

* Kitap okuma kültür ve alışkanlığının gelişmemiş olduğu Kahire gibi Müslüman bir kentte 3 kadın bir kitapçı dükkanı açıyor. Nadia Wassef anlatısında, kitapları, okurları, ortaklarını, çalışanlarını, Kahire’yi, geçmişi ve politikalarıyla Mısır’ı, annesini, babasını, Arap mutfağını, iş kadınlığını, 2 eski kocasını, kızlarını, kişisel gelişimini, Doğu-Batı ilişkilerini yazmış. Konular zengin, yazım akıcı. Titiz ve sinirli, hırslı ve yüksek egolu bir kadın. Ama samimi.

Ragıp Duran


Ya Le Monde’da okumuştum tanıtım yazısını ya da France İnter’de dinlemiştim bir söyleşisini. Nadia Wassef, Kahire’de 2 ortağı ile kurduğu Diwan kitapçısının tepe yöneticisi. Kitabın orijinali İngilizce. 11 dile çevrilmiş.Ben Fransızca çevrisini okudum. Bu aralar Japonca tercümesi çıkmak üzere. Arapçası olacak mı bilmiyorum.  Yazar anadilinde yazmamış kitabını.

Aslında Kahire gibi Müslüman bir kentte, 3 kadının bir araya gelip, kitap okuma kültür ve alışkanlığının çok gelişmemiş olduğu bir mecrada, kitapçı dükkanı açmak başlı başına ‘’romanesque’’ bir hadise. Wassef, roman değil, belgesel değil, deneme değil herhalde non-fiction kategorisine girebilecek bir anlatı kaleme almış.

Burjuva bir aileden gelen, iyi eğitim almış,  iki dil bilen, iki master’ı olan 1974 doğumlu bir kadın, kızkardeşi ve bir arkadaşı ile bir araya gelip Diwan kitapçısını kuruyor. Sektördeki başarı ve yenilgilerini anlatıyor. Belki de akademisyen olması beklenen Nadia, önemli bir iş kadını oluyor. Orta Doğu’da ödüller, madalyalar filan kazanıyor.

Yaklaşık 15 yıl süren bu macerada yazarın ele aldığı konu yelpazesi çok geniş. Hem mesleki hem de özel hayatından kesitler sunmuş Wassef. Okurken, kendimi bir ara Kahire’de sandım. Ayrıca Mısır’ın başkenti ile Istanbul arasında çok sayıda benzerlikler gözüme çarptı. Yemeklerden atasözlerine, kitapçıya gelen müşterilerden çalışanların davranışlarına kadar bir çok alanda bildiğimiz ya da yakınlık kurabileceğimiz sözler, yaklaşımlar, davranışlar var. Bir kitapçının devletle, sansürle boğuşması, aksi lanet müşterilerle uğraşması da bize hiç yabancı değil.

Wassef, bir kitapçıdan yola çıkıp,  bir kenti, bir memleketi, insanları, kültürü, tarihi, mesleki ve özel hayatıyla kendisini nasıl anlatır konusunda güzel bir yanıt vermiş.

Wassef, İslamiyet Öncesi olarak nitelediği Antik Mısır’a özel olarak meraklı. Osmanlı döneminden ise neredeyse hiç söz etmiyor.

Yazar, feminist olduğunu söylüyor. Ve galiba bu nedenle de iki eski kocasından söz ederken, sadece ‘’Bir Numara’’ ve ‘’İki Numara’’ diye yazıyor. Eski kocaları kendisinden ‘’Bir Numara’’ diye söz etmiş olsalardı, pek memnun kalmazdı değil mi?  

Wassef, Kahire okur-yazar dünyasında ‘’Bayan Diwan’’ olarak biliniyor. Ama çalışanların ona taktığı isim ‘’Terminatör’’. Çünkü sert, otoriter, acımasız bir yönetici. Hata yapan çalışanların hemen maaşını kesiyor. Kimseyi affetmiyor. Bir de, annesinin babasının bütün tembihlerine rağmen, ağzı son derece bozuk bir kadın. Küfürsüz konuşması nadir. Ama acaip çalışkan. ‘’Control freak’’ tabir edilen ayrıca yüksek egolu bir iş kadını. Bu nitelik diline de yansıyor çoğu zaman: Benim çalışanlarım, benim bölümüm, benim müşterim., benim şoförüm…

Diwan, kapitalist yayıncılık sektöründe özellikle  Kahire’nin Teşvikiye’sinde açtığı ilk dükkandaki  café’siyle, Arapça’nın yanı sıra yabancı dillerdeki kitaplarıyla başkentte önemli bir yenilik gerçekleştirmiş. Bir ara toplam 10 şube açmışlar, ama sonra çoğunu kapatmak zorunda kalmışlar. Diwan, son yıllarda Batı’da çeşitli sektörlerde boy gösteren, katılımcı, kooperatif yapılı bir şirket değil. Üniformalı çalışanlar ciddi bir eğitimden geçiriliyor. Ve asıl amaç, ilk başta okumayı teşvik etmek iken bir süre sonra çok satmak, çok kâr etmek oluyor.

Wassef,  Kişisel Gelişim kitaplarına ilk başta uzak duruyor. Ama bir yandan çevresi, Nadia’yı içine düştüğü bunalımlardan çıkarmak için ona bu tür kitapları okumasını salık veriyor. Bir yandan da bu tür kitaplar çok satıyor.  O zaman da Wassef, kişisel gelişim kitaplarının ilk defa aslında Antik Mısır’da ortaya çıktığını savunan bir tez geliştiriyor.

Bir kitabevinin yöneticisi olarak toplumun çok farklı kesimleriyle temasta olduğu için Nadia’nın kitabı sayesinde hem bugünün Kahire ve Mısır’ı hakkında bilgi sahibi oluyoruz hem de Kahire küçük burjuvazisinin amaç, rüya ve düş kırıklıklarını öğreniyoruz.

Yazar, pek hoşuma gitmedi ama kitabı sevdim.

* Chronicles of a Cairo Bookseller, Farrar, Straus and Giroux, 240 s., Ekim 2021

 (SON/RD)      

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla