Ana içeriğe atla

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

 

Nilay Karaelmas ve Timur Soykan

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor.

Ragıp Duran

Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)  eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar.

İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta.

60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,  yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında bilgi sahibi olabilir, kıdemliler de gazeteciliğin bugünkü durumundan ayrıntılı bir şekilde haberdar olabilir.

Nilay, benim hem meslekdaşım, arkadaşım hem de yaşıtım. Cumhuriyet ve BBC’de aynı dönemde çalışmıştık. Nilay bütün kariyeri boyunca hep dış haberci olarak çalıştı. Bu sayede mesleki deneyim alanı Türkiye ile sınırlı kalmadı, İngiltere ve ABD’nin dışında mesleğini Doğu ülkelerinde de icra etti. Kitabının gelirini mezun olduğu okulun derneğine (SBFBYYO-DER) bağışlaması hoş bir jest. Ne var ki kitap profesyonel bir yayıncı tarafından hazırlanıp basılmadığı için, editör ve düzeltmen adı da yok künyede, baskı hataları, birkaç önemsiz bilgi hatası da içeriyor. Kitabı piyasada bulmak da zor. Bu olumsuzluklara rağmen, Nilay’da her gazetecide pek rastlanmayan bazı özellikler var: Son derece mütevazı, meraklı, atak ayrıca hep öğrenmeye çalışan, hata ve eksikliklerini açık yüreklilikle ve mizahi tarzda yazabilen bir arkadaşımız. Kitap, bizi Ankara, Istanbul, New York ve Londra medyasının haber merkezlerinde, yazı işlerinde ve kulislerinde gezdiriyor. Yerli yabancı gazetecilerden vesikalık fotograflar sunuyor. Bir çok yerde, kaçınılmaz olarak, yerli ve milli matbuat ile yabancı medya arasında dengeli, anlamlı kıyaslamalar yapıyor. Son 40 yılda izlediği önemli uluslararası haberleri, kimi zaman sahadaki muhabir kimi zaman ise masa başındaki gazeteci gözlükleriyle aktarıyor. Nilay, ilk bakışta sıradan bir anı gibi görünen, başından geçen ya da tanık olduğu bazı olayları yazarken, aslında mesleğin inceliklerini ya da temel ilkelerini hatırlatıyor.  


Timur Soykan’ın kitabı ise tamamen yakın geçmiş ve günümüz gazeteciliğine odaklanmış. Barış İnce’nin çoğu zaman doğru ve anlamlı soruları sayesinde Soykan, yaşadıklarını anlatırken aslında mevcut medyanın sefaletini somut örneklerle çok güzel betimliyor. Soykan muhabirliğin yanı sıra editörlük ve yöneticilik de yapmış. Ayrıca edebiyata meraklı, polisiye yazarlığı hatta yayınevi tecrübesi de var. Gülen Cemaatinin ve AKP’nin medya strateji ve taktiklerini iyi kavramış, somut olaylarda açıyor bu kimi zaman sinsi kimi zaman iğrenç politika ve uygulamaları. Ahmet Şık olayından Hrant Dink cinayetine, depremden tarikatların çocuk istismarına kadar son dönemin önemli haberlerinde Soykan en çalışkan, en verimli muhabirlerden biri. Nehir söyleşiyi hazırlayan Barış İnce, her bölümün başına bir girizgah niteliğindeki yazılarında, kimi zaman akademik alıntılar kimi zaman hatırlatmalarla okumayı anlamlandırmaya çalışmış.

Mesleki deformasyon yüzünden takıldığım birkaç nokta oldu. Çok önemli değil:

-  Bedel ödeyen gazeteciler listesine E.Özkök ile H.Uluç da girmiş. Baskı hatası herhalde. (S.8)

- İnce, alıntıyı tam aktarmamış : ‘’Gazetecilik mesafelenme işidir’’ demiş. Oysa ki Le Monde’un kurucusu Hubert Beuve-Méry’nin cümlesi ‘’Gazetecilik temas ve mesafe mesleğidir’’.(s.11)

- İnce olsun Soykan olsun, birkaç yerde, haberciliğin maliyetine gereğinden fazla önem atfediyor bence. Çok parası olan medya kuruluşları otomatik olarak çok iyi habercilik yapamadıkları gibi, çok az mali olanakla iyi habercilik yapmak da mümkün. Örnek, Kürt meslekdaşlar.

Soykan’da da her gazetecide bulunmayan tevazu, özeleştiri var. Merkez medya, kahraman gazeteci, toplumun yapısı, militan gazetecilik gibi konularda İnce ve Soykan bence doğru tespit ve tahliller yapmış.

Dünyada habercilik/gazetecilik, neo-liberalizm nedeniyle uzunca bir süredir bunalımda. Soykan’ın kitabında, uluslararası alanda son dönemde gelişen ortak global habercilik konsorsiyumlarına/girişimlerine ( ICIJ- Uluslararası Soruşturmacı Gazetecilik Konsorsiyumu, , EIC- Avrupa Soruşturmacı Gazeteciler İşbirliği,  Panama Papers, Swiss Leaks, Football Leaks, Paradise Papers, Forbidden Stories…vs…) değinmesini beklerdim. Özellikle mafya, kaçakçılık, resmi yolsuzluk gibi konular artık global boyutta gerçekleştiği için ulusal sınırlar içinde kalan habercilik, yetersiz oluyor.    

Nilay’ın ve Soykan’ın kitapları birbirini tamamlıyor. +60 gazetecilerin anı ve deneyimlerini daha çok yazıp yayınlamaları, yaşı -30 meslekdaşların da sürdürdüğü çalışmaları kitaplaştırmaları çok yararlı olacak.(SON/RD)     

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle