Ana içeriğe atla

DÖRT KİTAP

Son zamanlarda okuyup bitirdiğim dört kitap: Gün Benderli’nin ‘’Su Başında Durmuşuz’’, Mehmet Şenol’un ‘’Ruh-u Revan’’,  Yaman Başkut’un ‘’Aferin İyiydin’’ ve Necmettin Alkan’ın ‘’Ve Selanik Düştü…’’.

Ragıp Duran

Maymun iştahlı bir okurum ben. Medyada ya da sosyal medyada rastlayıp başlığını, arka kapak yazısını okuduğum, eşin dostun tavsiye ettiği, haliyle ilgimi çeken, içeriğini/tarzını merak ettiğim kitapları sipariş eder okumaya başlarım. Çoğu zaman birden fazla kitap vardır başucumda.  Bundan sonra dümene kitap ya da yazar geçer. Eser ya da müellif, ilk 30-50 sayfada ya beni kendisine doğru çeker ve heyecanla sayfa sayfa, satır satır okutur kendini. Ya da cazip olmadığını, okumakla vakit kaybettireceğini çoğu zaman bas bas bağırır, o zaman da bu eser, kitaplığın emekliler rafında yerini alır.

Kitap bitince de, ya gerçekten çok değerli bulduğum, sevdiğim dolayısıyla başka okurların da okumasını istediğim kitaplar hakkında tanıtım/eleştiri yazmak isterim. Ya da olağanüstü olumsuz bulduğum kitap ve yazarları teşhir etmek amacıyla, başka okurların hem zaman kaybetmemesi hem de boş yere sinirlenmemesi için yazı yazıyorum.

Yılın ilk aylarında geçirdiğim ameliyat ve bilahare nekahat döneminde rahat rahat kitap okuyacak vaktim oldu. Bu çalışmalardan dördünü paylaşmak istiyorum.

ŞAHANE BİR ÖZYAŞAMÖYKÜSÜ












Gün Benderli’nin ‘’Su Başında Durmuşuz’’ başlıklı özyaşamöyküsü şimdiye kadar okuduğum solcu şahsiyetlerin anıları arasında herhalde en muhteşemi. Benim siyasi-ideolojik olarak zıt kutbumda olan TKP’nin bu üst düzey yöneticisi hanımefendi, başından geçenleri fevkalade içten ama en önemlisi sıkı bir eleştiri perspektifiyle anlatıyor. Kalemi akıcı. Tamamen bağımsız ve özgür bir zihniyetle TKP’nin içini, çalışma tarzını solcu bir açıdan değerlendiriyor. Annem yaşındaki Benderli’nin yazdıklarında bir çok ortak nokta buldum: Işık Lisesinde yuva, Fransız okullarında eğitim, yurtdışında radyo yayıncılığı, solcu çevreler… S.Balcıoğlu, A.İpekçi, O. Suda… gibi çok sayıda ortak tanıdığa da rastladım kitapta. Batı ve ‘’Doğu’’ Avrupa kentlerinden manzaralar, yoldaşlar arası ilişkiler de çok güzel betimlenmiş.

* Gün Benderli, Su Başında Durmuşuz, İletişim  2022, 408 s./İlk Baskı  Belge 2003    


İKİ ŞAHSİYET VE UZUN BİR DÖNEM












Futbol konusundaki çalışmalarıyla tanınan Mehmet Şenol, bu sefer iddialı bir işe girişmiş: Şemsettin Sami ve Ali Sami Yen’in hayatlarını romanlaştırmış. Aslında Batılıların docu-fiction (Belgesel-Kurgu) dedikleri bir tür. Metnin neresi kurgu neresi belgesel, her zaman olmasa da, anlaşılıyor. Belki bir asra yaklaşan süre içinde, Osmanlı İmparatorluğu, Arnavutluk, Balkanlar ve Türkiye Cumhuriyet’inin geniş perspektifli fotograflarını görüyoruz kitapta. Kaynakçadan da anlaşılıyor, Şenol, baba-oğlun yaşadığı döneme ilişkin kapsamlı ve derin bir araştırma yapmış. İttihat Terakki ve Kemalizm dönemlerine ilişkin ipuçları var. Tabi docu-fiction de olsa bir romanı, siyasi bir eser olarak okumamak gerek. Babası önce Arnavutluk’un bağımsızlığına sonra Türkçe’ye büyük katkılarda bulunmuş bir şahsiyet. Oğlu da Türkiye’de futbola genel olarak spora tayin edici yapılar kazandırmış bir insan.  Hayatları hakikaten bir romana layık.  

* Mehmet Şenol, Ruh-u Revan, Remzi 2022, 575 s.


BİRAZ FARKLI BİR DİPLOMAT












Önce gazetecilerin sonra diplomatların anı kitaplarına özel bir merakım var. Yaman Başkut, şimdiye kadar okuduğum diplomat anılarından biraz farklı bir eser kaleme almış. Türk devletinin, Türk diplomasisinin sıkı bir eleştirmeni değil tabi ama yine de, anladığım kadarıyla, görev başında iken kaleme aldığı bazı raporları, uslubunu değiştirerek anı kitabına almış ve Ankara’nın çeşitli konulardaki açmaz ve sorunlarını hem sergilemiş hem de çözüm yolları önermiş. Başkut’ta diğer tüm diplomatlarda olduğu gibi, engin bir devlet sevgisi, füme bir milliyetçi uslup, kaçınılmaz olarak var. Rahmetli, mektepli olduğu için, par principe, kendisine ve eserine özel bir saygıyla yaklaşırım ama o bütün kitap boyunca mektepli olduğunu bir tek satırda belirtmiş. Cevat Fehmi Başkut’un oğlu olması da kalemine olumlu bir şekilde yansımış. Ve her diplomat anısında olduğu gibi Başkut’un ne kadar başarılı bir temsilci olduğunu okuyoruz yine.

* Yaman Başkut, ‘’Aferin İyiydin…’’, İnkılâp 2003, 232s.


MİLLİ VE YERLİ TARİH KİTABI












Prof. Necmettin Alkan’ın Selanik üçlemesinin (Selanik’in Yükselişi, Selanik Istanbul’a Karşı, Ve Selanik Düştü…) son kitabı. Alkan, konuya ilişkin çok geniş ve derin bir araştırma yapmış. Gerek Osmanlı gerekse Alman kaynaklarını taramış. Zengin alıntılarla dolu kitap ne yazık ki Osmanlıcı ve Türk milliyetçisi at gözlükleri nedeniyle, konuyu ancak tek yanlı bir şekilde açıklayabiliyor. Osmanlının Balkan yenilgisini sadece Istanbul açısından ele alınca, Balkan halk ve devletlerinin konum ve talepleri, görüş ve siyasetleri hakkında neredeyse hiçbir bilgi, görüş edinemiyoruz. Alkan’ın kafasında ve yüreğinde bir görüş, bir tahlil var, bunu kanıtlamak için yüzlerce alıntıyı bir araya getirmiş sanki.  Bağımsızlık, özgürlük, ulusal kurtuluş, kendi kaderini tayin etmek gibi temel kavram ve olguları, Balkan halkları için kaale bile almayan Alkan, ''Sırp, Bulgar ve Yunan mezalimi'' ile ''Batı’nın Türk ve Müslüman düşmanlığı'' gibi gerekçelerle Balkan bozgununu tahlil etmiş. İç siyasetteki zaaf ve çelişkilere de değinmiş tabi. Jön Türklere baştan beri, 1908 Devrimine de ilke olarak karşı çıkan Alkan’da çok da gizli olmayan bir Abdülhamid hayranlığı da var.

* Necmettin Alkan, Ve Selanik Düştü… Timaş, 2014, 406 s.

(SON/RD)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla