Belgrad’ta yapılan ‘’Popülist Otoriter Rejimlerde Bağımsız Gazetecilik’’ çalıştayında medyanın mevcut olumsuz yapı ve konumu gündeme gelirken çıkış yolları da tartışıldı.
Ragıp Duran
Stockholm merkezli CRD (Sivil Haklar Savunucuları), 2021
Kasım sonunda Karadağ/Podgoritsa düzenlediği ilk çalıştayın devamı olarak 18-17
Aralık günleri Belgrad’ta bir toplantı düzenledi. CRD Türkiye sorumlusu Sinan
Gökçen’in organizasyonunda, Polonya, Macaristan, Sırbistan, Tunus ile Ürdün ve Türkiye’den gelen gazeteciler mesleğin mevcut durumunu,
kısa ve orta vadede geleceğini ve çeşitli ülkelerdeki bağımsız gazetecilik
faaliyetlerini ele aldı.
Türkiye’den Kısa Dalga- Artı TV’de görev yapan Mehveş
Evin ile iletişim akademisyeni ve Evrensel yazarı Ceren Sözer, iki gün süren
çalıştaya sunumlarıyla katkıda bulundu.
Altı ülkeden gelen meslekdaşlar kendi ülkelerindeki medya
pratiklerini anlatırken, iktidarların baskı yöntemlerini ve buna karşı çıkan
gazetecilerin benimsediği çalışma metodlarını sergiledi.
Sözkonusu altı ülkenin siyasi iktidarları, farklı kültür
ve medya manzaralarına rağmen, basın özgürlüğünü kısıtlamak için benzer baskı
yöntemlerini uyguluyor. Meslek cenahında ise, benzer tutumları benimseme
konusunda daha az örneğe rastladık.
Çalıştay’ın gündem dışı konularından biri de, en az iki
saatlik bir oturumda ele aldığımız
önemli, güncel ve global bir tema,
‘’Halihazırda yapılan gazeteciliğin klasik/geleneksel gazetecilikten
uzaklaşması’’ şeklinde ifade edebileceğim tema oldu.
Kalem basın,
kaide iktidar
·
Haber üretiminde sürat neredeyse tayin
edici kriter haline geldi.
·
Süratle birlikte haberin içeriği
fakirleşti, yüzeyselleşti.
·
Babadan oğlu geçen gazete sahipliği,
medya mülkiyeti yapısı tamamen değişti.
Mali sermaye grupları, yabancı sanayi holdingleri, bankacılık, inşaat ya da
elektronik iletişim holdingleri medyanın büyük bir kısmını ele geçirdi.
·
Bu yeni medya anlayışı, eskiden kollanan
hatta gazeteciliğin Anayasa’sında yer alan kamu çıkarını gözetme işlevini terk
etti. Yerine bir yandan siyasi-ekonomik-askeri iktidarların propagandasını
yapan içerikler ile magazin adı verilen, eğlence amaçlı, çoğu zaman özel hayatı
ihlal eden, ‘’People’’ lakaplı, ünlüleri ve zenginleri kahraman ilan eden içerikler sayfaları, ekranları, radyo programlarını doldurmaya başladı.
2 Eylül 1939 tarihli Fransız Paris-Soir gazetesi manşetten verdiği haberde ‘’Savaş ilan edildi’’ diyor.
·
Yeni dönemde muhabir ile yorumcu
arasındaki denge de bozuldu. Haber peşinde koşanlar her açıdan parya muamelesi
görürken, ‘’kıymetli ve asil’’ fikir ve kanaatlerini kaleme alan ama gazeteci
bile olmayan şahsiyetler el üstünde tutuldu. Olgu, olay değersizleştirildi,
fikir/kanaat tahta oturtuldu. Bu yetmiyormuş gibi ‘’Fake News’’ ve ‘’Alternatif
Gerçekler’’ silahlarıyla ile ‘’Post Truth’’ (Gerçek Sonrası) döneme girdiğimiz
muştulandı.
·
Pandemi dönemi kapanmalarını kuraldışı
saymamak gerekir. Yeni dönemde medya kuruluşlarında, eskiden son derece önemli
bir işlevi olan bir arada çalışma, kolektif iş yapma geleneği zayıfladı. Evden
çalışma, online iş yapmak nedeniyle,
gazetecilerin mesleki dayanışması zayıflatıldı. Ayrıca haber üretimi
sürecindeki yapıcı tartışmalar, meslekdaşına destek olma gibi eski dönemin önemli
özellikleri rafa kaldırıldı.
13 Ocak 1898
tarihli Fransız l’Aurore gazetesi Emile
Zola’nın ‘’İtham Ediyorum’’ başlıklı makalesini yayınladı.
·
Bu olumsuz ortam, Türkiye örneğinde
başka bir olumsuzluğa yol açtı: Tek alameti farikası Erdoğan karşıtlığı olmak
olan kimi köşe yazarları ya da kendine gazeteci diyen kişiler, toplumun önemli
bir kesiminin özellikle de muhalefet çevrelerinin ‘’Kahraman Gazetecisi’’
oluverdi. Hakiki muhabirler, mesela Kürt meslekdaşlar, hapislerde yatarken,
köşe sahibi ya da TV’lerin kadrolu konuk katılımcıları kahve sohbeti
düzeyindeki ‘’derin siyasi tahlilleriyle’’ ön plana çıktı. Gazeteci ile kamuoyu oluşturucusu sıfatları birbirine
karıştı.
·
Yurttaş Gazeteciliği ve İnternet
platformlarındaki kimi bilgi paylaşımları da gazetecilik kategorisi içine
sokulunca, haberciliğin en önemli aşamlarından biri olan editör süzgeç ve
denetimi devre dışı kaldı. En az iki kaynaktan doğrulama pratiği, 1980 öncesi
çekilmiş gazetecilik filmlerinde kaldı.
·
İnternet, gazeteciliğin haber üretim
kapasitesini sınırladı. Çokrenklilik çok seslilik darbe aldı. Uzun ve
meşakkatli bir uğraş gerektiren habercilik yerini copy-paste gazeteciliğine
bıraktı.
·
Popülist otoriter rejimler, yasadışı ve
gayrı meşru politika ve uygulamalarının teşhir edilmesini önlemek amacıyla, bu
alandaki potansiyel iki kurumu hedef aldı: Medya ve Akademi. Düşünce, ifade ve
basın özgürlüğünün bu iki tayin edici kurumu yozlaştırıldı, kuşatıldı, temel
işlevlerinden arındırıldı.
·
Tüm bu olumsuz değişiklikler, yani
gazeteciliğin temel ilke ve değerlerinin erozyona uğraması, yurttaşın semti,
kenti, ülkesi ve dünya hakkında doğru,
inandırıcı, dengeli, çok boyutlu ve hızlı haber ve bilgi almasını, farklı fikir
ve görüşleri öğrenebilme olanaklarını büyük ölçüde sınırlandırdı. Yurttaşın medyaya güveni yok
olma aşamasına geldi. Tirajların ve reytinglerin düşmesinin önemli
nedenlerinden biri de bu güven eksikliği.
DÜN BUGÜN
Bu tür ortamlarda gazeteciler ne
yapmalı? Bu tür ülkelerde yurttaşlar neler yapabilir?
Aslında karanlık tabloya rağmen
dünyanın dört bir köşesindeki yeni, yaratıcı, solcu, demokratik, katılımcı
uygulamalar hem meslek erbabına hem de yurttaşlara umut veriyor. Şimdilik
sadece iki somut örnek:
·
Journalism Trust İnitiative yani
Gazeteciliğe Güven Girişimi (www.journalismtrustinitiative.org) bugün
RSF, Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü tarafından yönetiliyor.AFP, EBU, Avrupa
Birliği Komisyonu gibi önemli kurumlarca destekleniyor. Amaç, gazetecilik
faaliyetinin yurttaş nezdinde yeniden inanırlık, güvenirlik kazanmasını
sağlamak.
·
KRIK: Sırbistan’da toplam çalışan sayısı
16 olan bir araştırmacı gazetecilik grubu.KRIK (www.krik.rs) , Suç ve
Yolsuzluk kelimelerinin kısaltılmış hali. Başta iktidar mensuplarının olmak
üzere, yasadışı ve gayrı meşru faaliyetleri didik didik inceleyip, belgeleyip
kamuya haber olarak sunuyorlar. Ağır bir kuşatma ve baskı altındalar ama
yollarına devam ediyorlar.
·
Kısa ve orta vadede gazetecilerin
sendikal örgütlenmeleri de önemli bir çıkış yolu. Yalnız sendikalar artık sadece üyelerinin tüzel haklarını
koruyan örgüt olmanın yanı sıra mesleği de koruyan, geliştiren etkinlikler
gerçekleştirmek zorunda.
Zaman ve mekanla ilgili bir sorun da var: Medya, çok siyasi, çok ideolojik,
çok kültürel bir mecra olduğu için medyaya ilişkin her konu kaçınılmaz olarak
iktidarla da ilişkili. Muhafazakar, neo-liberal, sağcı, popülist ve otoriter
rejimlerde, medya-iktidar bağımlılığı daha da yoğun olduğu için bu tür
ülkelerde medyaya yönelik olumlu adımların atılması biraz daha zor. Ne var ki
medyanın düzelmesi için, siyasi iktidarın defedilmesini beklemek, çaresizliğin
itirafı yani yanlış bir tutum.
(SON/RD)
Yorumlar