Ana içeriğe atla

ŞİMDİ SEN SOLCUYSAN YANİ, BEN DE OTOBÜSÜM!

 Türkiye’ye has bir tartışma başladı ki iyidir. Sol ve solculuk üzerine görüş belirtiyor bir çok kalem. İşin bir çok boyutu var. Siyasi Standartlar Enstitüsü sağcılık/solculuk lisansı vermez ama kimin/neyin solcu olup olmadığı o kadar da tartışma götürecek bir konu değil.


Ragıp Duran

 

Önce Zülfü Livaneli’ye teşekkürler. Deniz Baykal örneğinden yola çıkarak gerekli, yararlı bir teşhir faaliyeti yapmış oldu. İzleyebildiğim kadarıyla, Livaneli’nin bu karşı çıkışına itiraz edenler arasında Hıncal Uluç ile Gürkan Hacır vardı. Bu iki kalemle aynı safta olmak en hafif deyimle talihsizlik. Bir de Murat Belge, karma karışık bir yazı yazdı. Farklı bir şey de beklemiyordum zaten kendisinden.

Baykal, Kılıçdaroğlu’nun  kendisini savunmamış olmasına üzülmüş. CHP’de birkaç Baykalcı eski patronunu savundu. Genelde sessizlik var. Çünkü bizde susunca sorun çözülür ya, ya da öyle sanılır.

Başta aHaber olmak üzere yandaş cenahta Baykal’ı savunan çok çıktı. Bu durum da, Livaneli’yi haklı çıkarttı haliyle.

ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkelerde böyle bir tartışma yok. Uzun zamandır yok. Kimin sağcı kimin solcu olduğu oralarda artık son derece açık ve net. Sağcı sağcılığını, solcu da solculuğunu efendice, centilmence savunuyor, sahip çıkıyor. Sağın kendi içinde, solun da kendi içinde de bazı nüans, ayrıntı tartışmalarının olması doğal ve meşru. Ama su ile ateş gibi iki zıt kavram olan sağcılıkla solculuk, demokrasisi gelişmiş ülkelerde birbirine pek yaklaşmıyor.


Siyasi, ideolojik, kültürel konularda tartışma tabi ki kaçınılmaz, en doğal eylem, hatta kaçınılmaz belki de mutlaka gerekli bir edim. Tartışma olmadan, sentez analiz yapılmadan gerçeğe yaklaşmak mümkün değil. Ama şimdi kalkıp herhangi bir nesne için ‘’Bu su mu? Yoksa ateş mi?’’ diye tartışma yapıldığını duydunuz mu hiç?

Aslında esas mesele temel kriterler. Sağcılığı ve solculuğu betimleyen/oluşturan bir dizi kriter var: Herhangi bir eylemi ya da herhangi bir kişiyi bu kriterler temelinde değerlendirip sağcı mı solcu mu olduğunu saptamak öyle çok da zor bir iş değil. Ne var ki bizde yaklaşık 20 yıldır, kural yok, kaideler çiğneniyor, hukuk devreden çıkarıldı, felsefe sürgüne, düşünme tatile gönderildiği için sıradan bir konuda bile anlamsız/gereksiz tartışmalar çıkıyor. Örnek: Deniz Baykal solcu? O zaman ben de otobüs!


Teorik tartışma aslında gerekli ama ‘’bizi’’ bozar. Bu nedenle bireyler yani somut örnekler üzerinden gidelim: Kemal Kılıçdaroğlu solcu? Sağcılıkla solculuğu iki yüz yıl öncesinin ideolojisi olmakla itham eden bu şahıs, Türk ordusunun bütün saldırgan politikalarını destekler (militarist), ülkedeki Suriyeli mülteciler aleyhinde demeçler verirken (ırkçı), bir çok konuda iktidarı ve devleti savunmaktan geri kalmadı. Derleyip toparlayın tüm demeçlerini ‘’Bu adam sosyal-demokrat’’ bile diyemezsiniz. Bu modelin binlerce örneği var. Alaturka solculuk? Yok, olmaz öyle bir şey. Solculuğun alaturkası, alafrangası olmaz, çünkü sağcılık da solculuk da evrensel kavramlar.


Uygulamada tabi ki ülkeden ülkeye minör değişiklikler gösterir ama Patagonya’daki sol Etiyopya’da sağ, Karaiblerdeki sağ Endonezya’da sol olmaz. Oh please!

İnsan bazen karşısındakine bir şey anlatamayacağını, onu ikna edemeyeceğini, çünkü dogmatizm yani aptallıkla başa çıkılamayacağını anlayınca böyle bir küser ya hayata. İşte o durum.

Twitter’da Jared Wall yazdı geçen gün: ‘’I’m so bored of everything. Vallahi billahi gına came’’.

Piyasada hak, hukuk adalet, yetim hakkı, halkımız, işçimiz… nutukları atan bir düzine gazeteci, yazar, akademisyen, sendikacı, kanaat önderi var. Çoğu Kemalist. Bu arada, 1881 ve 1923’den bu yana Kemalizmin solculuğunun bir galat-ı meşhurdan, bir şehir efsanesiden ibaret olduğunu hatırlatalım.

İşin teorik ve ideolojik yanları bir yana, bugünün Türkiye’sinde, siyasi sözlüğünde ve eylem kataloğunda 1915 Ermeni Soykırımı, Kürt hakları ve Kürdistan, LGBT+ bireyler, feminizm, çocuk hakları olmayan bir kişi ya da kurumun solla, solculukla ilişkisi NİET!

Laiklik, rasyonalizm, enternasyonalizm yanı her türlü milliyetçiliğe karşı çıkmak, devleti değil toplumu savunmak, ve her alanda özel çıkara karşı kamu çıkarını savunmak da tayin edici. Sermayeye karşı emekten yana olmak zaten ilk şart.

Çölde gül yetişmez ya… E solculuk da çiçeklenmek için bir tarih ister, bir gelenek ister, mümbit toprak ister, yağmur ister, gökkuşağı ister, şahsi değil kolektif bir haslettir solculuk. (SON/RD)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kanlı hayalet aslında 104 yıldır tepemizde

* Talat Paşa’nın şahsından çok temsil ettiği ideoloji ve paradigma T.C açısından bugün hala hayati bir öneme sahip. Talat Paşa sadece İttihat Terakki ve 1915 ile organik olarak bağlantılı değil. O bugünkü T.C nebulasının belleği, kalbi ve beyni. Ragıp Duran Güncellikte sürekli olarak çıkmaza girince, ne geçmişi anlayabilir insan ne de geleceği tasarlayabilir. Osmanlı’dan T.C’ye geçiş çok sorunlu, çok zor ve çok kanlı. 102 yıl bir toplum için çok uzun bir süre değil. Ama yeni kurulan Kemalist rejim inatla ve ısrarla, bir asır boyunca iktidarın siyasi/ideolojik/kültürel/pedagojik aygıtlarını kullanarak geçmişi bağımsız, özgür ve nesnel bir şekilde değerlendirmedi. Kendi çıkarlarına uygun devletçi, milliyetçi hatta ırkçı bir ‘’hikaye’’ üretip yaygınlaştırdı. Geçiş sürecinin (1908-1923 ve sonrası) tüm olumsuzluklarını ya gizledi ya da tahrif etti. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu ve Pontos Rum Konusu bu olumsuzlukların en bariz olanları. Kemalist ideoloji, iktidarının meşruiyetini sağlama...

Kemalizm’de Hyper Enflasyon

  * İçeriği pek muğlak, dün-bugün-yarın her derde deva olarak önerilen, dev heykel ve portreleri ile tahayyülümüzü baskı altına alan zihniyetin etraflı bir yapı sökümüne ihtiyacı var.   Yerine cazip, çağdaş, popüler yeni bir siyasi-toplumsal proje lazım. Ragıp Duran Sayıları giderek azalsa da Türkiye’ye gelen yabancılar/turistler bize en çok şu soruyu soruyor: ‘Sizde neden her yerde Atatürk heykelleri, posterleri, portreleri var?’. Biz belki içeriden bakıp anlayamıyoruz ama başka ülkelerle kıyaslama yapınca Türkiye’deki Atatürk tutkusunun ne kadar yaygın, ne kadar güçlü olduğunu saptayabiliriz. Her devletin saygıdeğer bir kurucu babası, sevgi ve minnetle anılan askeri ya da siyasi bir lideri tabi ki var. ABD’de G.Washington, SSCB’de pardon Rusya’da V.I.Lenin, Çin’de Mao Zedung, Kore’de Kim Il Sung, Fransa’da De Gaulle… Ama bu ülkelerin hiç birinde lider kültü bizdeki Atatürk düzeyinde değil. Bir başka çelişki d...

Şahin Alpay’ın Anıları / İlginç ve Zengin bir Hikâye ama…

  * 70’lerde Maocuların idolü sonraları Cemaatin kendi deyimiyle sosyal liberal yazarı başarılarını, düş kırıklıklarını, pişmanlıklarını kaleme almış. Parlak bir öztanıtım broşürü, zengin bir özkutlama kataloğu. Ragıp Duran   En eski ünvanı ‘’Maoculuğu Türkiye’ye getiren Adam’’ olan Alpay, Lejand yayınlarından çıkan 564 sayfalık anılarının birinci cildinde son 80 yılın Şahin Alpay’ını biraz da o dönemleri anlatıyor. Alpay, benden 10 yaş büyük. O, Aydınlık’tan ayrıldığı yıllarda ben yeni yeni PDA’cı oluyordum. 70li yılların başında Şahin Alpay ve Halil Berktay bizim için hareketin en önemli ideologları ve gerçek birer devrimci aydındı. Kendisini çok az tanırım. Ama bilgisi, kültürü, çalışkanlığı, içtenliği ve dürüstlüğü konusunda sanırım kimse olumsuz bir yargıda bulunamaz.     Kitap piyasaya çıktığında, Medyascope, Apaçık Radyo ve Serbestiyet’de anılar hakkında yayınlanan söyleşileri izledim. Cazipti. Ancak kitabı okuduktan sonra bu mecralarda söyleşi...