Ana içeriğe atla

TÜRK MİLLİ FUTBOL TAKIMI EURO 2020'DE NEDEN BAŞARISIZ OLDU?


·     Futbol bir çok unsurun, boyutun aynası aslında: Üst düzey yönetimi, teknik direktörü, oyuncusunun yanı sıra genel siyasi durum, ekonomik düzey, bilgi ve hoşgörü seviyesi, kamuoyunun bilinci… Ve daha bir çok faktör var işin içinde. 3 maçta tek gol atıp 3 mağlubiyet alıyorsanız, tüm unsurları sıkı bir şekilde gözden geçirmek lazım.

 

Ragıp Duran


Başlıktaki sorunun kuşkusuz bir tek yanıtı yok. Çünkü futbol siyaset, ekonomi, kültür, kamuoyu, teknik… vs  .gibi çok boyutlu bir hadise, bir mecra.

Aslında sosyal medyayı iyi izleyen bir yurttaş, başarısızlığın çeşitli nedenlerini bölük pörçük de olsa Tweet’lerden öğrenmiştir. Benim şimdi yapmaya çalışacağım bu bilgilerin bir derlemesi, bir sentezi.

Futbol yönetimi, Tek Adam rejiminde artık mütteahitler aracılığı ile özerk yapısını çoktan kaybetti. Fenerbahçe’nin şike yapmadığını kanıtlamak için Platini-Erdoğan müzakeresini unutmadık. Gerçi UEFA, Fenerbahçe’nin şike yaptığını kayıt altına aldı ve ceza verdi, ardından Platini de başka usulsüzlükler nedeniyle yargılandı ve ceza aldı.

Bu örneği özel olarak şunun için verdim: Türkiye’de her şey sen-ben-bizim oğlan üçgeninde kalabilse memleket cennet olacak. Ama mesela 17-25 Aralık skandalında milli ve yerli mahkeme telefon kayıtları ve tapeler dahil bir çok belgenin topyekün imha edilmesine karar vermiş olsa da, New York’daki Reza Zerrab duruşmasında konu yeniden gündeme geldi. Bir skandalı mahkeme kararı ile örtmek, kapatmak mümkün değil. Günümüzde artık hiçbir şey milli ve yerli sınırlar içinde kalamıyor. Burada gizlersin bir süre bazı olumsuzlukları ama çok zaman geçmez Londra’dan, Berlin’den, Brüksel’den belgesiyle birlikte resmi bir kurumun raporunda ya da bir mahkeme belgesinde şak diye gözünün içine sokarlar içeride gizlemeye çalıştığın usulsüzlüğü, kanunsuzluğu.

TFF’nin son iki Başkanına bakın, Demirören ve Özdemir. İkisi de Saray’a çok yakın iki iş insanı. Üstelik her ikisi de iki büyük kulübün üst düzey eski yöneticisi. Seçilmiş de olsa atanmış da olsa bu iki Başkan hem işin ehli, uzmanı değil hem de bağımsız karar alabilecek ve uygulayabilecek bir konumda değiller. Yukarıdan gelen talimatlara uymak zorundalar. Dolayısıyla TFF, futbol konusunda herhangi bir karar alırken, futbolun yararını değil Saray’ın yararını gözetmek zorunda.


TFF’de milli takımlar sorumlusu kim? Selim Soydan. Fenerbahçeli eski futbolcu. Ama futbolu bıraktıktan sonra yönetici, antrenör ya da teknik direktör olarak kayda değer hiç bir başarısı yok. Ama kendisi Saray’a yine çok yakın bir sanatçının, Hülya Koçyiğit’in eşi olması nedeniyle imtiyazlı, avantajlı bir şahsiyet. Kimsenin yaşı eleştiri konusu olmamalı ama turnuvanın en genç takımı Türkiye, o takımın idari sorumlusu herkesin en yaşlısı ise bir sorun var demektir.

Tek Adam rejiminde hayvanat bahçesi müdürünü TÜBİTAK’ın başına getirirseniz, biat eden sıradan bir kişi de, herhangi bir uzmanlığı, yetkisi hatta bilgi ve tecrübesi olmasa da önemli makamlara atanabilir.

Balık baştan kokar sözü, boş yere edilmiş bir söz değil.  Futbolun en tepesindeki isim de, milli takımlar sorumlusu da bu makamları hak eden insanlar değil. Becerileri Saray’a itaat etmekle sınırlı.

Takım başındaki Teknik Direktör de sorunlu. Şenol Güneş, efendi bir futbol adamı olabilir. Kaleciliği iyi idi.  Takımı dünya 3. yaparken, zaten elindeki iyi kadro sayesinde başarı kazanmıştı. Ve o turnuvada kura sayesinde Türk milli takımı güçlü takımlarla karşılaşmadan yarı finale kadar gelebilmişti.

Batı dünyasındaki Teknik Direktörlere baktığımızda, Güneş, 3 milyon doları aşan maaşını hak edecek çapta birisi değil. Efendiliği de son açıklamasıyla tartışmaya açılmıştır. Euro 2020’de hezimete uğrayan takımın sorumlusunun ilk yapacağı iş istifa etmek olmalıydı. Güneş ise ‘’Bırakıp kaçacak mıyım’’ diyerek istifa etmeyeceğini açıklamış oldu.


İtalya, Galler ve İsviçre maçlarının tümünde ortaya çıktı: Güneş rakiplerini doğru dürüst incelemeden ve gerekli önlemleri almadan sahaya çıkıyor. Çünkü kendisinden ve takımından çok emin. ‘’Türk milli takımı Euro 2020’nin sürpriz takımı’’ diye biri bir slogan attı ortaya ona inandı herkes. Aslında hakikaten sürpriz oldu, 3 mağlubiyet ve atılan tek gol.

Güneş’in oyuncu seçimlerinde de ısrarla hatalı davrandığı ortaya çıktı. Zaten arkasında doğru dürüst bir teknik yardımcı heyeti olmayan Güneş, galiba biraz da Fatih Terim ve Galatasaray alerjisinden Kerem, Halil, Ozan gibi oyuncuları görmezden geldi.

Güneş’in bunca yıldır takıma yerleştirdiği bir oyun sistemi, özel bir taktik ya da stratejisi var mı? Yok.

Yine sosyal medyadan kısa bir mesaj her şeyi çok güzel anlatıyor:

- Hocam soyunma odasında nasıl bir taktik verdiniz?

- Şenol.Güneş : Hamdolsun o konu hiç gündeme gelmedi.

Futbol bugün komplike ve çok boyutlu bir alan. Dil bilmiyorsanız, futbol literatürünü takip etmiyorsanız, babadan kalma usullerle, ‘’Haydi çocuklar, çıkın oynayın, 85 milyon arkanızda’’ gazıyla ne doğru dürüst top oynayabilirsiniz ne de galibiyet alabilirsiniz. Takımınızdaki bir çok oyuncu, Avrupa’nın önemli takımlarında nispeten iyi bir performans gösterseler bile…

Futbolcu düzeyine geldiğimizde bir kaç sıkıntı var: Oyuncuların çoğu lejyoner tabir edilen Avrupa takımlarında oynuyor. Dolayısıyla her biri ayrı futbol ekollerinde top koşturuyor. Güneş’in çapı ve çabaları, bu çok farklı ekollerin başarılı bir sentezini çıkarmaya müsait değildi. Ayrıca oyuncuların yeteri kadar birlikte oynama tecrübesi de yok. Kendi liglerinde sezonlar bitmiş, oyuncular tatile denize gidecekken Bakü gibi öyle çok da Avrupai olmayan bir şehirde çık top oyna… Yorgunuz hocam…

 


2020 finallerine gelirken başarılı sonuçlar alındı ancak bugün bu başarıların tesadüfi ya da bireysel girişimler sayesinde gerçekleştiği anlaşıldı. Elemelerde kazanılan maçlarda milli takım futbolcularının asker selamı verip, militarist anlayışlara ayak uydurmaları o zaman belki geniş kitle tarafından yadırganmadı aksine alkış topladı. Ama futbolcunun işi askercilik oynamak olmamalıydı. Bu asker selamı Avrupa kamuoyunda antipati ile karşılanırken FIFA/UEFA da bu tür girişimlere yaptırım uygulamaktan yana.

Şenol Güneş, bir yandan ‘’Sorumlu benim’’ dedi ama bir yandan da o sorumluluğu azaltmak için ‘’Medya da sorumlu’’ diye bir cevher yumurtladı. Aslında medya kamuoyunda oluşan milliyetçi, zaferci, gerçeklerden kopuk, hayalci anlayışların sözcüsü olmuştu. İtalya ile birlikte gruptan çıkacaktı‘’Bizim Çocuklar’’, hatta daha sonra da Fransa ile finali oynayacaklardı. Kamuoyunun, iktidarın da desteğiyle ve medya aracılığıyla verdiği bu gaz, büyük bir beklentiye yol açtı. TFF ve Güneş, bu aşamada bu gaz verme operasyonuna katıldı. Oysa ki doğrusu, kamu oyunda parlayan heyecanı, ateşli söylemleri, ajitasyon ve propagandayı soğutmak, söndürmek gerekiyordu. Tevazu lazımdı. Oynanmamış hiçbir maç kazanılamazdı. Medya emirlerinde, bu sakinleştirme operasyonunu pek ala yapabilirlerdi. İşlerine gelmediği için yapmadılar. Onlar da verilen bu gazın altında kaldı.

Futbol sonuç olarak bir oyun. Çekişme var, heyecan var, estetik var, seyirlik güzel bir sahne sunabilir milyonlarca insana. Yenmek ve yenilmek son derece olağan, doğal iki sonuç. Ömer Üründül ağzıyla söylersek ‘’Yenmez veya yenilmezsek berabere kalmış oluruz’’ Ama işi savaş havasına sokarsanız, devlet, millet, milli birlik beraberlik, şehitlerimiz sloganlarıyla yürürseniz, meşin yuvarlak bunları kaale almaz, kendi bildiğini okur.

Bizim, değme spor yazarlarını sollayan mektepli arkadaşlarımdan oluşan bir whatsapp spor grubumuz var. Bir kısmı bizzat futbol oynamış, diğerleri de sıkı Galatasaray taraftarı ve tribün müdavimi. Yeni çıkan futbol kitaplarını özetleyip anlatırlar. Fransa ve İspanya’da yaşayanlar var, oraların liglerini de izleyip bize aktarıyorlar. Euro 2020’yi hep beraber yakından takip ettik. Maç sırasında ve sonrasında etraflı ve esaslı yorumlar yaptık. Benim de çok hoşuma giden bir mesajda bu ‘’Milli maçların ortadan kaldırılması’’ fikri ifade edildi. Sporun milliyetçiliği teşvik etmemesi, kışkırtmaması için ilginç bir fikir tabi. Ne var ki milyar dolarlık bu organizasyonlar futbolu artık büyük bir endüstri sektörü haline getirmiş olduğu için milli maçları kaldırmak ancak son derece iyi niyetli, idealist ama gerçekleşmesi neredeyse tamamen imkansız bir girişim.

Herkesin bildiği ve kabul ettiği bir tespitle bitireyim: Siyaseti istikrarsız, ekonomisi batakta, toplumu kutuplaşmış ve hırçın, mutsuzluk katsayısı çok yüksek ve amatör spor yapan nüfusun çok küçük olduğu bir ülkenin milli futbol takımı neden başarılı olsun ki? (SON/RD)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla